23 Temmuz 1908’deki İT (İttihad-Terakki) ısyân ve tuğyânı ile İslâmiyyet yasaklandıkdan sonra, “meşrûtiyet sonra cumhuriyet” dinine geçildi…
Bunu “Şefokrasi-Demokrasi” dinleri takib etdi ve 61 POSTALLI tuğyanı ile de “Dembokrasi…”
İki sene evvel ise, Kasetokrasi’nin görünmez yer altı tanrılarının dini ortalığı kapladı ve sex denen illetin tanrılarına nasıl hayasızca tapılmış, gördük!
Ve 12 Haziran seçimi dedikleri noktadan i’tibâren de, iğtişâş ve anarşinin, fırıldak, yalan, ayak oyunları ve bilmem neler ve nelerin tavan yaptığı 15 gündür, bir başka dine geçildi:
“-BOMBOKRASİ!”
İlâh olarak Allâh Azze ve Cellenin dışında tanrılara tapıldığı zaman, bakalım daha ne dinler ve tanrılar göreceğiz; ve encâm, nasıl cehennemî bir geleceğe doğru akacak, ömrü olan görecek…
Büyük ve Dâhî Müfessir, Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin kaleminden çıkan ve hakîkatın tâ kendisini aksetdiren ibâre:
“-İmtiyâz-ı Rubûbiyyet, sınıf-ı ruhbandan parlömanlara geçmişdir!”
Papalığın tanrılığını ortadan kaldıracağım derken, Allâh Azze’nin (Rubûbiyyetini) ortadan kaldıran ve bunu da putlaştırdığı “laiklik ve parlamentarizm!” denen iki prensibe bağlayan batı devlet felsefesi, 1789 Fransız ihtilâlinden sonra bunu, İslâmiyet gibi mutlak bir dini kendi ateizmine mutlak zıd ve ters gördüğünden, bilhassa, Osmanlı Hılâfetine ihrac gayretine girdi…
Müfessir Merhumun beyan etdiği hakikat ile batılı bu prensiblerin mutlak mübâyeneti ortadadır…
“-Ben, Rubûbiyet makâmının mutlak sâhibi olarak mücerred Allâh Azze’ye ve O’nun sistemine îmân etdim!”
Diyen bir müslümanın, Müfessir Merhûm’un ibâresine zerre kadar hakîkat yüklememesi aslâ mümkin olamaz… Ne mümkini, muhâl…
Rubûbiyet makâmına, insan denen ve başlangıcı iki hücre olan mahlûk, “sizin tanrınız veya tanrılarınız benim!” diyerek oturursa, işte netice budur… Eğer bu rezâletin, rezalet üstü rezâleti ortaya çıkmasaydı, Allah Celle mutlak (yalan) söylemiş olurdu ki (hâşâ), O bundan mutlak münezzeh…
O halde?
Büyük Müfessirin ibâresini, bu memleketde (îmân) şartı bilen ve (îmânını) muhâfaza derdinde olan kaç kişi kaldı!?
Dâhî Müfessirimiz buyurmuş oluyorlar ki:
“-Parlamento denen yer, 549 küçük, bir de büyük (başkan) tanrının, kendilerini (Rubûbiyyet makâmında) gördüğü yerdir…”
Teşri’ (yasama) hakkını Allâh Azze’de değil, kendilerinde gören tanrıların “yüce meclisi!”
Bugün 5-6 parçaya (kliğe-gruba) ayrılan tanrılar, bir türlü bir noktada anlaşamıyor ve tepişmenin bini bir para…
367 gözboyamasında nasıl bir takım rütbeliler, Mumcu, Ağar ve adamlarına, tanrılar meclisine girmemeleri talimâtını vermiş ise; şimdi de bombokratik mekanizmaların postalokrasi talimatları, kuvvetle muhtemeldir ki samanaltından aynı şekilde işlemekde!
Hedef, Dersim alevisi Bay Kamal ve BDP ekrâtı üzerinden, aldığı mücerred kemmiyetden ibâret oylarıyla muhaliflerini kudurtan Okyanus ötesi destekli partiyi ve başını, köşeye sıkıştırma ayak oyunları… Kendi dinlerini ve tanrılarını, hâk ile yeksân etme pahasına, oyun içinde oyunlar… Mübârek Mi’râc gecesinde bile “Türkçe Olimpiyatları!” soyundan gene 130 ülkenin kızlarını hayâsızca sahnelemek ve onlara varyete numaraları çektirircesine bir cibilliyet benzeri oyunlarla, yine oyun içinde oyun ve şeytana külâhı ters giydirmeler…
Bu beşerî dinin de adı, işte hâl-i hazır keyfiyetiyle: Bombokrasi!
Baş tanrı önünde, küçük tanrıların bir kısmı, and mı yemin mi ne olduğunu kendilerinin de bilmediği üç-beş satırı okuyup “teşriî masuniyet=kânun yapma, din inşâ’ etme!” hakkı kazanacak!. Tanrılara mahsus “dokunulmazlık!” zırhı…
“-Cumhûriyete ve Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağıma….”
Burada “bağlı kalacağıma!” diyerek boyna bağlanan yağlı urgan, Cehape denen 90 yıllık zulüm ocağının 6 oku veya yoku veya ..ku’dur! Şimdi “Bombokrasi” noktasına demir atan “Dembokrasi” ve o zulüm ocağını, Büyük Üstad Merhûm Necib Fazıl Bey’in kaleminden okuyalım:
“-Günümüzde istismar fiiline en çarpıcı iki misal gösterebilirim: Biri, artık tabii ömrünü yaşamış ve kalbiyle, midesiyle, beyniyle illet kumkuması haline gelmiş olan demokrasi ve liberalizma nizamının felaketini istismar eden……öbürü de, Türk milletinin hâfıza, hatıra, teşhis, tedavi ve kurtarıcı ihtiyacını sömüren Halk Partisi…” (Rapor 12, s: 26)
Merhum Üstad’ın bütün iç yüzünü bir tek cümlede meydana resmetdiği (demokrasi), işte bugün, daha da bin beter keyfiyetine isim olarak: Bombokrasi… Ve onun baş istismarcısı da, başında Dersimli ve “adım Kamal!” diyen adamla, o adam!
İkinci adam ise, ilerlemiş yaşına rağmen ve Haberal hadisesini Cehape’nin başına, oradan da bütün bir memleketin tepesine belâ eden gizli ve sinsi birâder Demirel… O’nun hakkında, dolayısıyla dembokrasi denen nesne ile alâkalı, Merhûm Üstâd’ın teşhisi:
“-O, demokrasi ve liberalizma isimli, adamakıllı fahişeleştirilmiş fâcireye öylesine müptelâdır ki, ona bir zarar gelmesin diye canını bile tehlikeye düşürebilir. Bu da, bir nevi fazilet hissi veren bir zaaftan başka bir şey değildir. Böyle hallere de, bizim dünya görüşü kitabımızda yer yoktur.” (Rapor 11, s:16)
İşte bu memleket hakkında, hakikat terazisiyle bir hükme varmak ciddiyeti ortaya konulacaksa, işe, neyin ne olduğunu görebilmekden başlamak esas olmalıdır…
Kamalizma denen din, can çekişse de, hâlâ o 6 şeyiyle, diğer bütün dinlere (sözde) de olsa, kendi adını ve andını (!) içirmekde berdevam…
Şu da, içilen o anddan ve aklı kazığa oturtucu bir keyfiyet:
“-…anayasaya sadâkatdan ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde nâmusum üzerine and içerim…”
Bu “and” veya “yemin!” dedikleri şeyi içen ve çekenlere (vekâlet=oy) verenler de, vekâletleri hasebiyle aynen bunu içmiş ve çekmişlerdir ki, bunu kimsenin inkâra mecâli olamaz…
Bu milleti işte böyle cebren oyuncak gibi oynayarak, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir operasyonla bir avuç çarpık ideolojinin papağanı yaptılar; ve aklı kazığa oturtup nâmus mefhûmunu da bu kadar ayaklar altına alarak, şahsiyetinden böylesine soydular!
Kürt mefhumu içün dağlara çıkıp silaha sarılan adamlara, kendi milletleri “önünde!” değil de, sırılsıklam düşman edildikleri “büyük Türk milleti önünde!” nâmusları üzerine and içirilerek, onları büsbütün azdırıp kudurtdular!
Bombokrasi, ancak bu kadar berbat bir nesne olabilir!
Hele, her belânın anası dedikleri ve değiştirmek içün senelerdir üzerine giderek delik deşik etdikleri ve şu anda ilk mühim işleri onu yok edip yerine tamamen yenisini oturtmayı hedefledikleri bugünki anayasaya, bir de nâmus üzerine and içerek “sadâkat!”
Akıl, haysiyet ve şahsiyetin, bundan daha mükemmel kazığa oturtuluşu olamaz!
İşte tanrıları, işte dinleri ve işte kitabları…
İşte, Müfessir Merhûmun fevkal’âde tesbitiyle, “imtiyâz-ı Rubûbiyyetin ruhban sınıfından (parlömanlara) geçişi!”
Ve işte dünyanın inanacağı “sadâkat”, “namus”, “and, ve yemin!”
Ne hayr umulur böyle gecenin sabahından?
Bu nasıl, her işi yahudi saçına çevirmekdir, aklını kezzapla eritmeyen beri gelsin!
Demek ki, Allâh Azze’ye ortak, şerik ve nazîr peşine düşenlerin aklı böyle oluyor; ve bir zulüm çarkı olarak işlemekden başka hiçbir işe de yaramıyor…
Rabbim bizi ve bütün insanlığı, böyle akılların çukurunda cehennemi boylamakdan muhâfaza buyursun…
CHP ve PKK tanrıları, diğer, “yargı!” küçük tanrılarının Silivri’ye ve şuraya buraya tıktığı Ergenekon-Orgerakon ve KCK cinsi mevkuflarını (tutuklularını) hapishânelerden kaçırmak içün, kendi bombokrasi dinlerine göre fırıldaklar çevirip, onlara da (dokunulmaz tanrı urbaları) geçirmenin ıkınış, çırpınış, zorlayış, cıyaklayış ve kaçırışları içinde!
Evet, yüzlerce tanrı iyi kapışdı ve “halk hakimiyyeti!” dedikleri dolmaları biribirlerine ve ehâliye yutdurmak içün “Rubûbiyyet makamına!” kurulmak içün, meydan muharebesine bütün hızı ve cayırtılarıyla devâm ediyorlar ve aslâ da bitmeyecek şekliyle devam edeceklerdir!
Halk ise, 102 senedir binbir beyin şartlandırması ile “başka alternatif yok, olamaz!” bâtılına en müzmin bir hastalık olarak inandırıldı, saplandı, şartlandı ve tiryaki (bağımlı) yapıldı!
549 tanrının bir kısmı, AKP’lilere “bunlar analarını da satarlar!”diyen o Baştanrının önüne ve huzûruna gelerek baş ve bel kırdılar, ve“and içdiler!”
Adam, muârızı olduğu ve analarına dil uzatdığı parti-pırtının aynı adamına o andı tam 3 kere tekrarlatırken, nasıl bir ego tatminindeydi ve lâteşbih rubûbiyyet makamında muvakkat de olsa nasıl bir tanrı portresi çizme ve düşman çatlatma rolündeydi, dehşet!
And içenler kana kana, bir tanesi de o kadar susamış ki, Erbakan mürîdânından Yâsin Hatiboğlu gibi andını ezberlemiş olarak içdi!
Sonra da, bunun üzerine, buz gibi bir kaynak suyu!
AKP’li tanrılara matem, ötekilere bayram!
Tanrılar da, bu yemin mi and mı ne olduğunu kimsenin bilmediği nesneye sâdık kalacaklar öyle mi?. Yahu bir kısmı şimdiden, “ben bunu içmem, içsem bile kusarım!” demedi mi?.
Ve bu andı içenler, beş saniye sonra biribirlerine külâh geçirme yarışına başladıkları zaman, neyi içmiş veya neyi gaseyân etmiş olacaklardır, sonsuz kere esef…
Aman Allah’ım, bu ne rezâletdir?
Tanrıların küçüğünden biri de, gazeteci eliyle televizyona şöyle aksediyor:
“-Yüce meclisimize bütün vekillerin gelip yemin etmesini temennî; ve yüce milletimizin mübârek Mi’râc kandilini tebrik ederim!”
Bombokrasi’nin bir tanrısı, İslâm Dininin ilâh’ı Allâh Azze’nin yaraddığı büyük mu’cizeyi tebrik ediyor!
Yutacak insan mı, sebil! Seçim istatistikleri ortada!
Biz ise deriz: “Geçdi Bor’un pazarı, yakında Niğde’ye bile hasret kalacaksınız!”
Artık öyle bir deşifre olacaksınız ki, yemlemek içün karşınızda tüyü dökülmüş ve kıçı necâset tabakası tutmuş bir tavuk bile bulamayacaksınız!.
Muhbir-i Sâdık Aleyhisselâm’ın haber verdiği sâat, nasıl olsa gelip çatacak… Tek rota orası… Hepimiz beklemedeyiz göreceğiz, biz de, siz de… Vahiy söylüyor, ben değil…
Siz inanmayın, biz inanalım, ama bekliyelim, sizin dediğiniz olursa bizim kaybımız olmaz… Ama ya bizim dediğimiz doğru çıkarsaa…. İşte o zaman iyi and içer, ayvayı da yersiniz!
“Ne günlere kaldık ey, Gâzî Hünkâr,
………kılıçdâr oldu, ……mühürdâr…”
Evet, bugün yeminli (and) günü ve akşam da Mi’rac kandili… Politeizma iyiden iyice ishal oldu ve cıvıtdı!
Tanrılar biribirlerine girdi, ne ayıran var, ne hakem, ne yemininin tadına varan!
“Çok güzel bir seçim geçirdik!” diye bayram eden hükûmet-i cümhûriyyenin “dembokrasisi!” ile “Hoşgörü-Diyalog” dininin Okyanus ötesi koalisyonu, zevk edemediler!
Îmân mes’elesi… Sanıyorlar ki:
“-Biz %50 aldık, önümüzde eğer, secde etdiririz!.
Gadab-ı ilâhi’nin her an takibetdiği adamlar acaba neden bilmezler, Kâinâtı YARADAN’IN HESÂBI, sizin tozunuzu öyle bir savurur ki, ne olduğunuzu anlayamazsınız!. Bundan sonra sürprizleriniz bol olacağa benzer!
Açın Kur’anı, înanmanız şart değil, şöyle bir mealci dangalaklığı ile de olsa bazı yerlerini okuyun, nasibiniz varsa birkaç âyet bile kararmanıza ve morarmanıza yeter!
“-Ey, hacı hoca, şeyh mürid takımları! Sizler de artık akıllarınızı başlarınıza devşiriniz!”
Âyetiyle Allâh Azze, apaçık, “Refâhın peşine düşmeyin!” buyuruyor, düşdünüz…
“Dünya SEADETİ içün de benim Kitabıma sarılın!” diyor, cübbeli-züppeli takımlarınızla parti-pırtılara sarılıp, tefrikalara yuvarlandınız ve biribirinizin gıybet ve dedikodularıyla ortalığı ufûnet çukuruna çevirdiniz!
İşte görün, oylarınız şimdi bombokrasiye gelip tıkandı!
Sandıklarınızdan çıkanları bu dünyada göremezseniz, gelecekde bir gün, size de göstereceklerdir!
Efrencî 2011’lerdeki devr-i câhiliyyet, bu netîceyi kendi öz irtidâdı ile hazırlamış, kendi beşerî uydurma i’tikâdı ve amelleri ile de hızlandırmışdır! Bedelini de, târihdeki kavimler gibi ödememesi içün bir sebeb olamaz!
Kur’ana îmânı olanlar, fitnevizyon ve vasatın yalan, dolan ve bombokratik laf ishallerinden başlarını her gün bir saatçik kaldırıp, muteber akâid ve tefsir eserlerine bir baksınlar!
Bu kitablar, yine bu dünyada okunmak içün yazılmışdır. Âhıret’de kitab okumak yok!. Orada sâdece, “amel defterini” okutacaklarını Muhbir-i Sâdık Hazretleri ve onbinlerce nebi ve velî ve milyarlarca îmân ehli mutlak bir ittifakla söylüyor…
Keyfiniz bilir!
Kâinâtı yaradan YARADICI, Peygamberine vahiyle Kitab’ını göndermiş ve buyurmuş:
“-Sizi, siz bilemez ve idâre de edemezsiniz, sizi mâdem ben yaraddım, o halde nasıl yaşayacağınızı da ben bilirim! Öyle ise beni dinlemek zorundasınız, dinlerseniz efendi ve mes’ud olursunuz… Dinlemezseniz, köle ve sürüngen veya bir bilmem ne böceği bile olamaz; ve cehennemin esfel-i sâfilîninde, odun olmakdan başka bir nesne olmanız da muhaldir!”
Kâinât tarihine bakan bir göz, bunu tekzîb etsin de görelim…
İşte şimdi Bombokrasi devrine girildi… Beğenmedikleri “mağara devri!” masallarında bile, bunların binde biri yokdu!
“-Parti parti olup tefrikaya düşmeyin, ruzgârınızı (kuvvet ve kudretinizi, hükûmet ve devletinizi) kaybeder, elden çıkarır, zâyi’ edersiniz!”
Fermânını dinlemez de, Yaradan ALLÂH Celle ile harb eder, O’nun sistemi ve nizamı olan dinini yasaklar, “hatta kahrolsun Şeriat!” havlamalarıyla sokak meydan kudurur, “12 yaşının altındaki çocuklara velileri hoca tutup dinini öğretemez!” diye kânunlar çıkarır ve onları hâlâ kaldırmazsanız; zina serbestdir diye resmi antetli vesikalarla kadın satmak içün kerhâneler açar, şirkin remzini vatan çapında heykellerle donatır ve daha binlerce noktada ALLÂH Azze’yi redd ve ademe mahkûm bilirseniz (!) ayyaş kafalarla duvara toslayacağınız mutlakdır!
İşte BOMBOKRASİ, bütün bunlar ve binlerce benzeriyle girilen yeni devrenin soy adıdır…
Yemin mi and mı, ne olduğunu kendileri de bilmiyor…
Yemin ayrıdır, and ve andlaşma ve anlaşma da ayrı… Lâkin ombokraside bunların hepsi bir şeydir, veya en doğrusu hiçbir şey!.
Tevbe 12’yi Elmalılı veya Hulâsatü’l-beyân tefsirlerinden okuyanlar, Allâh Azze’yi devre dışı bırakanların yeminlerinin (!) ne ifâde edip etmeyeceklerini de dehşetle görebilirler…
Adamlar kendi anayasaları, kânunları, partileri, düzenleri, kasetleri, heykelleri, meclisleri, ırkçılıkları, bölgecilikleri, silahları, orduları, hukukları, adliyeleri, hakimleri, savcıları ve daha bilmem neleri ve neleri ile, mücerred biribirlerinin sırtına çıkmak üzere yaşarken; ve bu iğrenç ayak oyunlarını (devlet) çapında sürdürürken, hâlâ tek çare ve zikirleri “dembokratik bombokrasi!” ve “istikrar!”
Hayır, hepsi istismâr!
Herşeyleri üç-beş gün sonra rayına bile girmiş görünse, artık aslâ ittifak edip tanrılarının güldüğü görülmeyecekdir!
Çünki o tanrıları da YARADAN MUTLAK İLÂH ALLÂH AZZE ve CELLE böyle buyuruyor…
Bombokratikler istemeseler de…
Var mı diyeceğiniz!
Ve siz, O’nun mülkünde kim ve necisiniz?
Hüküm de O’nun, irâde de…
Aslâ ihmal etmez, bundan münezzeh… İmhâl eder, lihikmetin mühlet verir, i’câbında ansızın tepelemek içün!
O’nu devreden çıkardığını sananların, olimpiyatlı yeni dünya düzenleri ve bombokratik kellelerin, cehenneme kadar yolu var…
(İntişârı: 28.06.2011)