“Dünyâ İslâm Birliği” gibi bir takım isimlerle, SÂBIK Hilâfet Merkezi İstanbul’da ictimâ’lar aktetmenin, hakîkatda hiçbir fâidesi olamıyacağı bedâhaten ortadadır. Armutlarla elmaları değil, armutlarla taş parçalarını toplamanın netîcesinde ortaya çıkacak bir “birlik” hayâli…
Dünya’daki geçmişin İslâm Coğrafyası ile, bugün oralarda yaşayan milyarların (keyfiyet) bakımından mukâyesesi yapılacak olursa, bunun, mukâyese hududlarını çatlatacak kadar bir muhâliyyet ortaya koyacağı da bir başka vâkıadır!
Düzinelerce devletin, (batılı) “kemmiyet putuna taparcasına” ağızlarına alarak bir “Birlik ortaya koyduğu” isim ve resmiyle ortaya çıkmak, “Îmân ve İslâm” mefhumlarına Allâh ve Rasûlü ile 15 asırdır yaşamış İslâm müctehid ve etbâının verdiği hakîkî ma’nâyı, bugün zerresi bile ortada olmadığı hâlde yok etmiş, sadece ve yalınız, mevzûun “isim ve resim” planı ile dünyânın gözlerini külleme ve düşmana korku salma (!) hülyâsını ortada bırakmışdır!
Üstâd Merhûm’un tesbitlerinde yer alan, o hangi akıl derecesine çakılı Osmanlı sadramıysa, işte onun, “hisarları yeni bir boyadan geçirme” taktiğiyle gözküllemesine müsâvî, tilki sevisesindeki kurnazlık!…
Bu kabil “gözküllemeleri” dünün teknik irtifâı içinde yutanlar ve yiyenler olabilmişse de, bugün, bunları gülerek karşılıyacak ve size “âfiyet olsun!” diyecek kadar bile nâzik bir enâyiye artık rastlanılamaz!
1) Îmân ve İslâm anlayış, telâkkî ve kabullenişi, hiçbir İslâm müctehidinin ana USÛL ve hududunu çizdiği İslâm Hakîkatına zerre kadar uymıyan düzinelerce sözüm ona (devletin), bu mücerred “isim ve resim” küllemesinden medet umarak örümcek ağı iplerle biribirine merbûtiyyeti, ne işe yarar ve hangi düşmanı kafasını çevirtecek kadar dahî rahatsız eder!?
2) Temel ittifâk zemin ve prensiblerini “15 asırlık ana ve temel DÎN esaslarında birleşmek” yerine, her birinin devlet prensipleri batı normları ile allak bullak edilmiş ve idâre tekniği olarak da, “Şer’î ihtisas=ehl-i hâl ve’l-akd” yerine, gene o normların dayatdığı (teknik) esaslar çakılmış bir “İslâm Dünyâsı” değil de, “İslâm Kâinâtı” olsa ne yazar veya ne halta yarar?. Zaten haçlı parmaklarında oynatılan “Kâinât İmamı” ucûbe kuklalar, gözler önünde değil midir?
3) “HAKK ile BÂTILI Telbis=Bulamak” gibi Allâh Azze’nin mutlak olarak uzak durulması ŞART olan nehyine, zerre kadar i’tibâr etmiyen düzinelerce devletin, laiklik, dembokrasi, kapitalizma, faşizma, kraliyet, cumhûriyet v.s. gibi yüzlerce (beşerî) ideoloji, doktrin, devlet düzeni ve kânun ile (düstûr=anayasa) peşinde oluşu, ortada, esâs ve rûhun değil; ceset, isim ve resmin bulunduğunun bedâhat derecesindeki varlığı değil midir!?…
4) “Tevhid Dîni” olmanın dışında hiçbir ana ve temel esası bulunmıyan ve her nokta, atom ve hücreye kadar “tevhid” esasını (mücerred ALLÂH’a âidiyyeti) varlık sebebi olarak Kâinâta tebliğ eden bir Dîn= Mutlak Nizâm, her an (birlikden) fırlayıb çıkma, kaçma, firâr etme ihtimâl ve imkânı olanlara, nasıl (birlik âmili olma in’âm ü ihsânı bahşedecekdir!?. Bunun, MÜCERRED ALLÂH ADINA mutlak bir itaat bağıyla biribirlerine bağlanmayı intâc edecek TEK BİR BAŞ etrâfında olamayışı, abesin de abesi olmıyacak mıdır? Kendisini bir tek BAŞA merbût bilmiyen adam ve madamlar elindeki vaz’iyyet, çöldeki serâb karşısında duyulan zevklenmeden zerre kadar farklı olabilecek midir!?…
5) “İslâm Birliği=İttihâd-ı İslâm”, târihde, Cennetmekân Firdevs-i Âşiyân Gâzî Sultân Selîm Hân Aleyhir-Rahmeti Ve’l-Ğufrân Efendimiz Hazretleri’nin elindeki (Rabbânî) prensibler dışında ne kadar tahakkuk etdirilebilmişse, bu aynı hattın dışında da aslâ mümkin olamaz… Modernist, İslâm’ın iç yırtığı, sapık (mezhebçilik) tutkunu ve kupkuru ruhsuz kelleler ile “Haa, o zaman bu zaman değildi” mi deniyor, işte bu deyiş bile, bu işin ne kadar dışında olunduğunun mutlak isbâtıdır… Modernizma çukurunda boğularak, İslam’ı beğenmeyib “yeniden inşâ etme putperestliği” elinde, zaten “İslâm’ın, hakîkatıyla olması” muhaldir; ve yapılanların topu da, havanda su dövmenin ta kendisi ve böylelikle de gözboyama sahtekârlığıdır…
6) Abdülmecid’in uyduruk, ta’yinli, kör ve lâ’netli şeytanı güldüren ve şer’an gayr-i câiz olan “Hılâfetini”, gerçek hılâfetin kaldırılışı görecek kadar şaşı bakan adam ve madamların “İslâm Birliği” lâf u güzafları, son derece çarpık, gülünç ve acındırıcıdır!. 1924’den sonra nice masonik Batı güdümlü “Hılâfet Kongreleri” bile toplanmışsa da, yukarıda tâdât etdiğimiz sebeblerle (!) her biri netîcesinde, dağın fare doğurduğu (!) hakîkatı ile karşılaşılmışdır!. Bugün de manzara, geçmişden ders almasını bilenler içün aynı olacakdır!
Derinlik buutu olmıyan, satıhda kalan, hele bugünki gibi “İslâm’a ihânet” püskürüşlerinin karşılıksız kalarak bini bir paradan tedâvülde dolaşan hâinleri elinde “vahdet veya birlik”, sâdece muhaldir!
Büyük Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri’nin muhalled satırlarına dikkati değmiyen adam ve madamlar, sâdece dostlar alışverişde görsün oyunuyla ticaret yapar; ve kârları da, biribirlerinin sofralarında zavallı ve bîçâre milletlerin nafakalarını bölüşüb dişlemek; sonra da bol bol hezeyanlar gaseyân etmek olur!
(İlk intişârı: 14.04.2016)