Demokrasya
Merhûm Üstâd Necib FÂZIL
16 Mart 2019
Dînin, Lâ Teşbîh Ekseni, Omurgası Ve Genleri İle Oynamak…
16 Mart 2019

DEMBOKRASİ PAKETİ, DÜNYÂ SİSTEMİ MAKETİ!..

Ahmed SELÂMÎ

 

Son günlerde T.C. ruznâmesinin birinci maddesi (PAKET MAKET) gözküllemesi oldu!

Osmanlı İslâm Coğrafyasında yaşayan insanlar, bu gün İslâm’dan firâr ederek öyle bir dîne istihâle etmişlerdir ki, başlarındaki adamlar, “Dembokratikleşme Paketi!” denen  “ne idüğü çok belirli!!!” bir pakete “îmân etmeyi” ortaya koyarken; iki kere (Allâh), yüz bilmem kaç kere de “dembokrasi” diyerek zikredebilir hâle gelmişlerdir!.

 İnsanın en çok sevdiği ve zikretdiği ne ise, o, İslâm’a göre onun tanrısıdır!. Kendi hevâları en sevgili ise, tanrıları da, Kur’ân-ı Kadîm’e göre “ilâhehû hevâhu!”

Bâtıl ve Kâtil Batı’nın îcâd etdiği ve bütün dünyâyı da papağan gibi kendisini zikretmeye zorladığı nesne, işte bu “dembokrasi” denen yalan ve sahtekârlık dînidir; ve bu, bütün din ve değerlerin (kıymetlerin) yerine oturtulmak içün, beşeriyyete zorlanan iğrenç bir tuzak!. Vahiy bahis mevzuu olduğu zaman Bremen mızıkacıları gibi hep bir ağızdan “Dinde ZORLAMA yokdur!” diye homurtulara garkolan nice münâfık hacı hoca ve modernist entel sürülerinden nice kamalist ve ateist mahlûkâta kadar, niceleri, batıl ve kâtil Batı’nın ZORLA dembokratikleştirmek (!) içün Irak, Afganistan, Suriye, Mısır ve nice coğrafyada döktüğü kanları, işkence ve ikrâhı bir türlü görmez, göremez, görse bile hâince gözünü kapar!. Bu şeytânî fuzûliyyât, o kadar echeldirler ki, “Dinde zorlama yokdur!” hükmü ile, “Zorlama dinde yokdur!” hükmü arasındaki farkı bile bilmezler… “Lâ ikrâhe fiddîn!” vahyinin tefsîrini Büyük Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretlerinin satırlarına mürâcaat etmeden, bu meâli papagan denen (hayvan) gibi dillerine alanlar, DİB başı da olsa, ilâhyapyat felsefecisi nânemollalar da olsa, “dinden çıkma suçu yokdur!” diye öksürüb mikrop saçan ve hormonlu Zamân’e müctehidi (!) Haltettin ve onun zibidileri de bulunsa, aslâ anlıyamazlar!. Nice örtülü Allâh düşmanı, bugün, İslâmiyyet’in vâzıı Hakk Teâlâ ile “muâraza” edib “dinden çıkma suçu yokdur!” diyerek hezeyân ve gâvurluk püskürtürken, kabuklu bâtıl ve kâtil Batı’nın bir yerlerini öperek onların sâdık birer köpeği olduklarını isbât içün, “nefret suçu!” diye bir necâset bile i’câdedib iblisleşebiliyorlar!. Gâvurlukdan, küfür, şirk ve nifakdan yeter ki “nefret” edilmesin, her haram ve Rabbe ısyân “hoşgörülsün” ve “diyalog” denen gâvurdan dolma (aküleri şarj etme) ameliyesi önünde engel kalmadan ilerlensin! Böylece, Müslümanlık alabildiğine sulandırılsın ki, bâtıl ve kâtil Batı ile aramızdaki fark ve zâviye, sıfırlanmıya doğru yol alsın!.

Paket ve Maketçi denen ecinni tâifelerinin, bu milleti düşürmek istedikleri çukurlar, artık geçmişde olduğu gibi (altı .okluların) vahşi ve dipçikli öldürme ve tenkil usûlleri ile kazılmamaktadır!. Artık, “benim milletim, cumhurun irâdesi, halkın refâhı, bizim dinimiz, birlik ve beraberliğimiz, bilmem neyimiz, oyumuz, sandığımız, v.s.!” gibi gözküllemeler devrine, (paket maket) ile kazıklama periyoduna girilmişdir!..

Büyük Dâhî ve Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri, bu “dembokratikleşme paketi ve dünyâ sistemi MAKETİ!” sevdâlıları ve perestişkârları içün, İslâmiyyet’in onlara bakış ve teşhîsini, şu veciz cümle ile fevkal’âde net ve açık ifâde buyurmuşlardır: “Nasârâ’da sınıf-ı ruhbânın böyle bir imtiyâz ve hâkimiyyetle min dûnillâh (Allâh’dan başka) erbâb (tanrılar-rabler) ittihâz edilmesine “klarikalizm” ta’bîr edilmiş; ve sonra bundan şikâyetle protestanlık zuhûr etmiş (Sûre-i Mâideye bak) ve bil’âhare, bu İMTİYÂZ-I RUBÛBİYYET (tanrılık imtiyâzı) SINIF-I RUHBANDAN (papa ve kardinaller gibi kilise başları olan adamlardan) PARLÖMANLARA GEÇMİŞDİR.” (Cild:4, sahife:2515, Tab’-ı evvel)

Zâten ateist (M. Kara.alçın) denen (altı .oklu herif de), bunun içün aynen “egemenliği gökden yere indirdik!” herze ve şirkini icâd etmişdi!

Apaçık anlaşılmaktadır ki, 1789 Fransız ihtilâline kadar, mutlak olarak Allâh Azze’ye münhasır bulunan kânun yapma (teşri’ hakkı), Hıristiyan memleketlerde, bu ruhbân sınıfına âiddi; ve kânûn vaz’eden ancak onlardı. Bu târihden sonra, Büyük Müfessirin de buyurduğu gibi (tanrılık imtiyâzı), kilise ağalarından alınmış, parlamentodaki milletvekillerine verilmişdi. Yani mutlak olarak Allâh Azze’ye âid olan teşri’ makâmı , şirkin en büyük husûsiyyeti olarak birkaç yüz insana münhasır kılınmış; ve bunlar, insanların (tanrısı) yapılmışdır!. Beşeriyyetin Büyük Atası Âdem Aleyhisselâm’dan beri (şirk), her peygamber ve her devirde, çok çeşitli isim, resim, put, heykel, remz, ritüel, saygı duruşu, and içmeler, mücerred veya müşahhas nice beşerî uydurmalarla günümüze gelmiş, yaşatılmış ve Kıyâmet’e kadar da, aynen, nice çeşitli sembol, isim ve resim altında sürdürülüb gidecekdir!. Günümüzdeki en büyük şirk de, işte bu dembokrasi denen, irâde ve hâkimiyyet olarak, bunu, Allâh Azze ve Celle’den refedib gasbeden; ve yine onu, parlöman denen ve keyfiyetleri ma’lûm, son derece uyanık ve sihirbaz adamlara veren ve onları insanların (tanrısı) yapan (bâtıl ve kâtil Batı) religionudur…

Aslına bağlılığı ve binnetîce (şahsiyeti) eritilerek veya tebahhur etdirilerek ademe mahkûm edilecek milletlerin peydahlanması, bu, “dembokratik evrensel değerler!” denen zehrin, serum keyfiyetinde gösterilerek milletlere zerkedilmesi; ve böylece, onların da, yüzde yüz bir başka mahlûk olmaya istihâlesi ile icrâ edilmektedir…

Osmanlı İslâm Milletinin (Mu…..d Ümmetinin), kendisindekinden bambaşka bir hayat, îmân, ahlâk ve fikir tarz ve keyfiyetine;  ve 1000 yıldır kendisine karşı hâkimiyyet mücâhedesi verdiği (bâtıl ve kâtil Batı)nın hâkimiyyetine, binnetice, onun, bütün varlık değerlerine îmân eden; ve Allâh’ın Mutlak Dînine âid îmân esasları rabbânî değerlerin (i’tikâdî, ibâdî, ahlâkî, siyâsî, hukûkî, ictimâî, iktisâdî, askerî, tıbbî ve ilmî ilââhirihî), evet, topyekûn değerlerin, bir istihâle ile, öz ve esasları i’tibâriyle terkedilmesi… O milletin, kendi değerlerini beğenmiyerek veya bunları terke zorlanarak, kendi değerlerinin tam  zıddı ve tersi bir âlemin, esâret ve hâkimiyyetine mahkûm olması…

Dâhî ve Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri, (Ümmet) denen îmânî kıymetler (değerler) yekûnunu şöyle tarîf eder: “ÜMMET, öne düşen, fırâk-ı muhtelifeyi toplıyan, metbû’ bir cemaat demekdir ki, hepsinin önünde de (imam) bulunur.”

Ümmet olmak, mutlak ma’nâda yaşayan, diri bir uzviyet olmakdır; ve bunun zıddı yani ümmet olamamak ise, varlık mahrûmu, hiçbir kıymet (değer) ortaya koyamıyan, sâdece “tâbi’ olan” bir sürü manzarası; ve çağdaş bilinen ve medenî denen (bâtıl ve kâtil Batılı) böceklerin, taayyüş etdiği bir posa…

Dembokrasi, ümmet denen yapının karşısında, işte onun içini de emen ve boşaltan, onu kendi yapı ve kıymetleri (değerleri) içinde kendisinden kılan bir mekanizmadır; ve topyekûn sâhib olduğu varlık görüşü i’tibâriyle de, aslâ islâmî ma’nâda (din) değil,  bâtıl ve kâtil Batılı değerler sistemi içinde, bütün dünyâya hâkim kılınmak istenen bir “Religiondur!” Böyle bir religionik sistem, müslüman Osmanlı coğrafyasına paket paket yedirilecek; ve onlar da, bu gıdâlarla karekter sâhibi olacaklardır!. Bu kabil paketler içün, (Okyanus Ötesi bağlılığın en önde olanlarından B. A) denen adam da, başvekîlleri gibi “bu paketin ne ilk ve ne de son olduğunu!” söylemektedir ki, bu yedirme ve içirmeler bundan sonra da kemâl-i âfiyetle devâm edecek demekdir!. Bâtıl ve kâtil Batı’nın AB’si de, zaten hemen rızâ ve tasdîkini beyan ederek, kendi adına yedirilen ve içirilen bu paket paket gıdâlardan memnûniyyetini ızhâr eylemişdir!.

Böylece, Allâh’ın Dîni de, yıllardan beri belli planlar içinde “dembokratikleştirilme!” ameliyelerine mâ’rûz bırakıldığındandır ki, DİB v.s. gibi yerler elinde iyice sulandırılıb bulandırılmış; ve uyuşturulan kalabalıkların artık “gık!” diyecek hâlleri bile bırakılmamışdır!. Adı “dembokratikleşme paketi!” olsun da, böyle paketlerin içinden ne yedirilirse yedirilsin!. Bunları yemeye teşne bir kalabalık da peydahlanmışsa, artık bunun karşısında söylenecek söz elbetde bulunamaz!

İslâm’a âid uzvî varlığı ifâde eden “ümmet”, Müfessir Merhûmun tarifine dönerek maddeleştirirsek: 1) Ümmet, bir lokomotifdir; asla vagon (kuyruk, tâbi’) olamaz!. Çünki “öne düşendir”, fırâk-ı muhtelifeyi yani bütün dünyâ kavim ve religionlarını toplıyan, cemeden ve peşine takan, onlara mutlak hakîkat ve yolu, istikâmeti gösterendir…2) Ümmet, “metbû’ bir cemaatdir”; aslâ tâbi’ olarak varlık hikmetine sâhib bilinemez… 3) Ümmetin “önünde de (imam) bulunur” ki; bu imam, hem lokomotifin ve hem de vagonların irâde ve hâkimiyyet mercii ve Allâh adına her şeyin temsil başıdır… 4)Dembokrasi ise, bugün ortadan kaldırılan ümmet yerine geçirilmiş, bâtıl ve kâtil Batı’ya âid kancık (dişi) bir lokomatifdir; ve Allâh Azze ile alâkası olmayan, hatta, O’nu tanımama ve reddi, en baş prensibi bilen, şeytânî ve nefse tâbi’, (.okdan), vehimden ve serapdan ibâret şeytânî bir kuvvet!. 5) Ümmet ise, en önde olub, çekib götüren kuvvet; görünen, bilinen ve takiyye namertliği ve beş-on yüzlü olmakdan kat’iyyen münezzeh olan!. Dembokrasi ise, o nisbetde batıl, açıkmış gibi göründüğü hâlde gizli ve dünyâ çapında gözkülleyici, “evrensel, illegal”, yeraltı, karanlık, çözücü ve gevşetici, taklidçilerini biribirine düşürerek işkenceyle süründürücü ve gebertici; ve bir takım localara âid veya locamsı, illüminati ve diyalog nefesine vasıta, yahudileştirme  mihrakları nev’inden, her boyaya ve her kullanılabilirliğe âmâde, her tenâkuza müsâid, her istiyenin altına yatıcı, kancık bir iblis sistemi!

İnsanlığı, insan önüne her muğlâklıkla sürücü; ve beşer eline, mübhemiyyeti, hududsuzluğu, kandırıcılığı, soytarılığı vererek, belli ve bir avuç şebekeyi görünmez kral yapıcı; ve dünya çapında, idârî bir kumarbazlar şebekesi… Allâh’a inanmayı, serbest bırakma küllemesi altında, O’na, beşerîliği esas alarak başkaldırışın en lâ’netli sistemi…

Dembokrasiyi anlatmak ve anlamak babında, bu makâlemiz çerçevesinde yazılabilecek olanlar bunlar olsun; ve bu kadarla da iktifâ ederek, yevmî dedikoduların önümüze tepelediği şeytânî lâf kalabalıklarının arasında da, onları, kalemimizle ezerek gezdirmek tenezzülünde bulunalım! Tabii, iğrenerek ve ufûnetinden burunlarımızı muhâfaza ederek; ve kalblerimizi de mutlak olarak Hakk’a bağlıyarak!

1)  Allâh îmânı ve O’ndan korku (hâkimiyyetinde olmanın rikkat, dikkat ve hassâsiyeti) olmıyan o dembokrasi denen nesnede, aslâ samimiyyet ve dürüstlük olamaz; bu muhaldir… Çünki her nefesinin hesâbını verecek bir mü’mini, bu dembokrasi îmânı içinde bulmak müstahildir… Dembokrasi, yapısı ve tabiatı icâbı, böyle “Âhıret îmânı ve oradaki en ince hesab ve mes’ul tutuluş!” îmânî değerlerinden nâmütenâhî uzakdır… Onun içinde böyle bir îmân esâsı aslâ yokdur; ve o, böyle îmâna müteallık bir kânun ve prensip vaz’etmemişdir, beşerîliği muktezâsı etmesi de mümteni’dir…

2)  Dembokraside ağzı olan konuşur; ve ağzını, en ishalli makadı gibi sür’atle kullanacak kadar şirâzesinden çıkarana da, hiç kimse “konuşma, dolandırma, fitne çıkarma, gâvurlaşma, fâhişeleşme, sus, v.s.” diyemez, bu denilmemelidir!. Anınçün, muhâlefet, muhâlefet yapmış olmak içün, her (.oku, hatta altı .oku) bile çatır çatır yer!. Yenmiyecek herhangi bir şeyi, orada tasavvur bile edemezsiniz, çünki herşeyi yemek sonuna kadar orada mubahdır!. İktidarlar da, herşeyi mubah görür; ve onlar da ne bulursa yer ve yedirir!. Seçim kazanmak içün yapamıyacağı iş, içine etmiyeceği (paket), dibine yestehlemiyeceği (maket) yokdur!. Dembokraside, Allâh ve Âhıret hesâbı olmadığından, ahlâk ve vicdânın beslendiği arı duru bir kaynak aslâ olamaz, i’tibârîlik ve izâfîlik esas hedefdir!. Bunun içün de, bir gün başda taşınan ve hatta tanrılaştırılan kelleler, ertesi günü ayaklar altına alınıb çatır çatır ezilebilirler!

3)  Gâvurun alfabeta’sındaki W,X,Q gibi hurûfâta bile, o dembokrasilerde yer açılırken; ÜMMETİN (elifbâsı) ve Türkün 1000 yıllık yazısı ile kitab basmak, yazı tab’etmek orada yasak olmasına rağmen; bu, dembokrasiye ve onun paketi ile maketine aykırı olarak erkekçe ele ve dile hiç kimse tarafından alınamaz!. Ve böyle bir ASL İNKÂRINA, (bâtıl ve kâtil Batı orospuları) bile nâmus sıkıntısı gösterebilir!

4)  Dembokrasi Paketi veya “Evrensel Dünyâ maketi” denen o paketin, nâm-ı diğer (kesekâğıdının) içinde öyle bir “başörtüsü serbestisi ve küllemesi” vardır ki, aynı torba, heybe, kesekâğıdı, paket ve maket içinde, “emniyet, askeriye ve hâkim ve savcılar başını örtemez!” hezeyânı da, aynı anda savrulur!. Bu, dembokratikleşme denen şeytan tersinin, kendi iç tezat ve tenâkuzunun, kaçınılması muhâl olan cıvık bir rezâletidir!. O “başörtüsü serbestisi!” denen gözküllemenin, kadının başında nasıl ve hangi irâdeyle nasıl duracağını da, o örtünün sâhibesi kadın ta’yîn edemiyecek, “ilgili birimler” ta’yîn edecekdir!!!. Gel de böyle “başörtüsü lutfunun” içine ve dışına ve topyekûn şekil ve hacmine de (e.erim) demeden dur!. Ümmet’de ise, kadın, fıtratı dışına çıkarıcı (cezâ hakimliği, kıçında cop taşıyan bir polis memurluğu ve ayağında postalla koğuş koğuş dolaşıb ranza paylaşarak, cinsiyetini, lâyık olmadığı mekânlara taşıyıcı bir askerlik de aslâ yapamaz; ve o, böyle hallere düşmekden münezzeh bir değer, haysiyet, şeref ve iffet sâhibesidir!. Dembokrasi, her yediği halt gibi, kadınlara da “hakk ve özgürlük” elmaşekeri yalatırken, işte onları, böyle aldatır, pörsütür, alçaltır ve paketlerin ve maketlerin esîresi, câriyesi ve beslemesi yapar!. Buna, “başıörtülü” ammâ aslâ tesettürlü olmıyan modernist ve ekran sürtüğü karıların rağbeti mi, görülmeye değer!. Açın o fitnevizyon denen kanalizasyonları; o geri zekâlı sürtük karıları, biraz iz’anı olan köprüaltı tâifesi bile ana-avrat küfredib kalaylamadan ne seyredebilir ve ne de dinliyebilir!. Siz de, îmân öfkenizi ve Allah içün buğz ve adâvet mükellefiyetinizi nasıl test edersiniz, bilemem!… Artık adamlar, Müslümanlığın “zarurât-ı dîniyyesinden” olan temel esaslarla da oynamıya başladılar!. O karı denen mahlûklar, cellâdının, bilmem neresini öpmeye teşne keyfiyetin mahkûmu mülevvesler… Hem dall hem de mudıll, karı kusûru entel ve dantel suratlı o kancıkların, Allâh an karîbüzzemân belâlarını versin!

5)  Emekli Vâizin hass müdîr ve mürîdi (Bü. A.) Denen adam, “başörtüsünü çözmek bizim içün nâmus mes’elesidir!” şeklindeki sözü ile, yıllardan beri dünya hâfızasına kazınmışken, şimdi nasıl çözdüklerine bakarak, kendi dembokrasi religionlarında kadınlar arasında nasıl tefrik ve adâletsizlik (zulüm) ve “ayırımcılık” yapdıklarını ve tenâkuzlar içinde boğulduklarını da, görebilecek haysiyet ve şerefe sâhib midir acebâ?

6)  Aynı adam, paket ve maketin cihana sallandırılışından daha 24 saat değil, 12 saat bile geçmeden, “Paketi milletin  %75’i olumlu karşıladı!” gibi dembokratik bir doğruluk abidesini (!) de Ankara’sına dikdi ki; bu fevkal’âde sür’atli netîceye hangi emekli vâizin kerâmeti (!) veya istidrâcı ile vasıl olmuşdur, zerre kadar anlıyan beri gelsin!

7)  “Türküm doğruyum yasam….!” bilmem ne gibi and dedikleri putperestlikleri kaldırdık cakası satar hâle gelen dembokratikleştirme aristokratları, bir tek konuşmada 100 bilmem kaç kere dembokrasi der; ve Allâh demeyi 2 kere, “Mukaddes Dinimiz İslâm” demeyi ise, bir kere bile ağızlarına alamazlarsa, bu kendi (dembokratik andları) ile, ne kadar ve nasıl bir putperestlik iklîmine kaymak sayılacak; ve bakalım bu religionun yerli avukatları ve parti-pırtıları, ne kadar muammer olacak; ve saltanatları ile recepsiyonlarının sonu da nasıl düğümlenecekdir, ömrü olan görecek!?

8)  Dembokrasi, bütün butlanı, kizbi ve kezzabları, müşrikleri ve şirki, zulüm ve zâlimleri, hortum ve hortumcuları ile nazarımızda  keenlemyekündür; ve dolayısıyla ona taallûku olan “paket ve maket!” ne kadar nesi varsa, onlar da, huzûrumuzda ve hâk-i pâyimizde o kadar keenlemyekün, merdûd, meslûs, meslût, meflûc, mezmûm ve meş’ûmdur…

9)  Ümmet’in zaman ve mekânını gasbeden kim ve ne varsa, topyekûn tamâmı da aynen böyledir; ve bir mü’minin îmânı karşısında, gayr-i meşrû ve bâtıl ve kâtil Batı’dan taklîden ve tazyîken alınıp memlekete doldurulan bütün religion, ideoloji, doktrin, düzen, düzülen, ne varsa, topu da gayr-i meşrû’dur; ve bunların (ümmet) ile kabil-i te’lîf edilmesi veya yan yana gelmesi, bütün bel’amların ve hoca kılıklı şeytanların beyanlarına rağmen, vahye göre bâtıldır; ve  onlara taraf olmak da, bir mü’min içün muhâl…

10)         Mü’min olmak içün, mutlak olarak (ümmet) îmânı ne kadar elzem ve şartsa; bunun dışındakilerin topuna da o kadar redd ve nefiy, o kadar şart ve elzem… Dâhî ve Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Hakk ve Hakîkata mahabbetin derecesi, şerr ü bâtıla buğz ve adâvetin derecesi ile mütenâsibdir!” Müslüman olmayı çocuk oyuncağına çeviren dembokrasi, paketçileri ile maketçileri şunu çok iyi bellemelidir ki, işte yukarıdaki mutlak hakîkat iktizâsı olarak, Allâh Azze’nin DÎNİ ve ŞERÎATI ne kadar mahabbete lâyıksa; bunun dışında ne kadar ne varsa, bir tek istisnâsız topu da, buğz ve adâvete ve nevzuhurların i’câdı olan NEFRETE o kadar lâyıkdır!. Allâh düşmanlarının uydurduğu “nefret suçu!” kendilerine dönecek “buğz ve adâvetin!” önünü kesmeye ma’tuf bir şeytanlıkdır; ve şer’an vâcib olduğu yerde bu “suçu!!!” işlemek, müslüman içün ibâdet ve zarûrât-ı dîniyyeden bir emre kat’iyyen riâyet ve inkıyaddır… İslâmiyyet’i, bin cihetden yok etmek istiyen dembokratik paket ve maketler, Kahhâr-ı Zülcelâl Azze ve Celle Hazretlerinin elbetdeki yed-i kudretine havâle edilecekdir!

11)         “Lâ ilâhe illallah M…. dürrasûlullâh” demekden, yani “nefy, isbat ve teslimden” bahsetdik, sâdece o kadar! İşine gelmiyenler, “dembokrasi!” diye zikirlerine her gün ve her saat devâm edebilirler!. Zâten, “Lâ ikrâhe fiddîn!” demeye de çoğunun dili, “hoşgörü, medeniyetler ittifâkı ve diyalog!” demeye döndüğü gibi dönmeye başladı; ve biz de, “öteki tarafda gününüzü göreceksiniz!” ma’nâsında sevkedilen “leküm dînüküm veliye dîn!” demeye, 15 asırdır devamdayız!. O hesâb günü nasıl olsa gelecek; ve hesablar görülecek!. “Kâfir ve müşrikler istemeseler de!”

12)         Hele bâzı hebennekaların Mecelle’den aşırdıkları ve kendi şeytanlarını müdâfaa içün istismâr ve istimnâ etmekden çekinmedikleri “ehven-i şer!” hezeyanları da vardır!. Bunu, mevkiinde ve mevziinde kullanmadıkları yetmezmiş gibi, bir de hakikatı örtmekde isti’mâl etmektedirler ki, cidden mel’uncadır!. Îmân ve akâidde alternatif mi olabilir ki, zârûrât-ı dîniyye dediğimiz olmazsa olmazların karşısına, o müşrik, kâfir ve münâfıkların  inançlarından birine meylolsun veya onlardan birini tercih hakkı bulunsun!.

13)         Dembokrasi, beşer fırıldaklarını ve hürriyet adı altında hevâ ve hevesleri yani “Eşşek hürriyetini!” tanrılaştırmayı esas alır; Ümmet ise, MUTLAK ADÂLETİ… Çünki o adâlet, Mülkün (devletin-bütün beşeri münâsebetlerin) esâsı ve ana terâzîsidir!. Onu da, tatbik yerine, duvarlarda sallandırarak ucuzlatmakdan hayâ etmiyenlere, nefret ve lânet!. Nefret suçu uyduranlara da BUĞZ ve ADÂVET!.

14) Yaşasın, Allâh Azze’nin, Hubb-ı fillâh ve buğz-ı fillâh emri…

15)  Veyl olsun, o din tüccarı binbir surat, yanar döner münâfık hezeleye!

(İlk intişârı: 01.10.2013)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir