Kaddâfi Lincinden Zevk Alanlar
1 Kasım 2011
(2) Başvekîl Müslümanlardan Özür Dilenerek Derhâl İstifâ Etmeli…
28 Kasım 2011

Paşasından paçasına ve cumhuriyet müctehidi Haltettin’e kadar, önüne gelene sürtünüb şamaroğlanı olmakla ma’rûf bir ekran sürtüğü karı, “diktatör

BETONLAŞMIŞ KELLE PARTİSİ, “KRAL ÇIPLAK!” DİYEMEZ… 

Ahmed SELÂMÎ

Paşasından paçasına ve cumhuriyet müctehidi Haltettin’e kadar, önüne gelene sürtünüb şamaroğlanı olmakla ma’rûf bir ekran sürtüğü karı, “diktatör idi!”deyince, asrın fir’avn mihrâkı parti, bir yerine nişadır sürülmüş gibi cıyakladı ve kıvrandı!

Arkasından, aynı mihrâkın bir Dersim milletvekîli “Dersim katliamının mes’ûlü devlet ve CHP’dir, (falankes) de bu hâdiselerden haberdârdır!” dedi ve cehennem fırkası bu ikinci balyozu da yiyerek beyin travması geçirdi!

Diktatör, bilindiği gibi Freng hançeresi ma’mûlü bir mefhum:

“-Bütün siyâsî ve idârî yetkileri (salâhiyyetleri) elinde toplayarak hükmeden kimse!” demek… (M. Doğan Lûgatı, s.183)

Hılâfeti kaldırıb, yerine, hiçbir müslüman irâdesine mürâcaat etmeden cumhûriyeti ilân edenler, “topyekûn siyâsî ve idârî salâhiyetleri elinde bulundurarak hükmedenler” değil midir?

Bunlara Alamanya’da “Führer”, İtalya’da “Duce” ve Anadolu Yaylasında “Şef” dendiğini bilmeyen, bir tek Allâh kulu da var mıdır?. Bütün bunlar, Freng hançeresindeki “diktatör” ma’nâsına gelir; ve yarı veya tam tanrı bilindikleri içün de, salâhiyyetleri tahdîd edilemez… Anadolu’dakiler, bizzat kendi kendilerini, üstelik “ebedî şef” veya “millî şef” i’lân ederek, kendi yazdırdıkları ders kitablarına aynen böyle geçmişlerdir!.

Bütün bunlara rağmen, falan ve filan “diktatör müydü, değil miyidi!” münâkaşaları, geri zekâlılığın evc-i bâlâsında olmak ve abesle iştigâlin en kör noktasında bulunmakdır…

Bugün “diktatör” olmak, dembokrasi üçkâğıtçılığı geçer akçe olduğu içün çok ayıp ve çok kötü bir keyfiyet sanki!.

Ammâ 30’lu senelerde modaydı; ve onlara “erkek adam!” gözüyle bakılır, “astığı astık, kestiği kestik!” bilinerek, yalakaları tarafından bir karış açık ağızla ve salyaları akarak seyir ve ta’kîb edilirlerdi. Yoksa adamlar, kendilerini “Führer, Duce, Şef, v.s.!” ilân edib bundan gurur duyarak saltanat sürerler miydi?

“Diktatör müydü, değil miydi!”

Geçin bunları, olsa ne yazar olmasa ne yazar!

Niceleri içün, “Müslüman mıydı, değil miydi?”diyen var mı hiç?

“Diktatörün!” Allah’dan korkanı olursa, “Allah ve Rasûlünün dediği olacak!” diyeni bulunursa, onun eli bile öpülür… Ve artık o, diktatörlüğü yok eden bir “BAŞ” olmuşdur…

Asıl korkulacak olan diktatör ise, “Ben Allah’ı da, Rasûlü’nü de tanımam!” diyen cinsdir; ve asıl üzerinde durulması i’cab eden de budur. 

“Müslüman mıydı, değil miydi?” diyebilmek…

Aşağıdaki satırlar, adı geçen kitablarda yazılıdır ve piyasada satılan kitablardır. Asıl sorulacak suallerin cevabları bu kitablarda yazıldığı gibi ise, o zaman “öyleymiş!” deriz… O kitablarda yazıldığı gibi değilse, meşhur ve yüzkarası “KORUMA” kânunu ne güne duruyor, işlesin harıl harıl veya hımbıl hımbıl ve bunları yazanların hayatda olanlarının çanına ot tıkasın, mezardakilerinin de kubûruna (gamalı haç) diksin!

Okusunlar:

“Bu dönemde Kâzım Karabekir’e şöyle diyecekdir:

“-Dîni ve nâmûsu olanlar kazanamazlar. Onun için önce dîn ve nâmûs telâkkîsini kaldırmalıyız.” 

 (Kazım Karabekir anlatıyor-Yayına hazırlayan Uğur mumcu-İstanbul:Tekin Yayınevi 1990, s.83-84)

Kur’anı tercüme etdirecek ve Karabekir’e şöyle diyecekdir:

“-Evet Karabekir, Arapoğlunun yâvelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’ânı Türkçeye tercüme etdireceğim ve böylece de okutacağım. Tâ ki budalalık edip aldanmakda devâm etmesinler!”

(Paşaların Kavgası, İsmet Bozdağ, Emre yayınları, Aralık 1991, s.159)

NOT:

Yâve: Boş, saçma söz, hezeyân. (Büyük Sözlük, Mehmed Doğan, 1994, s.815); Yâve: 1) Saçma, manasız, saçmasapan söz. 2) Sâhibsiz hayvan.(Lugat, Ferid Devellioğlu, 1970, s.1391)…

Budala: Ahmak, aptal, bön, aşırı ve manasız düşkünlük. (M. Doğan, s.100)

………………………………………………………………………

Kendi sesinden 1 kasım 1937 tarihinde yapdığı son meclis konuşması ise, Youtube’deki videodan:

“- Bizim devlet idâresindeki ana programımız cumhuriyet halk partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idârede ve siyâsetde bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, GÖKDEN İNDİĞİ SANILAN KİTABLARIN DOGMALARIYLA aslâ bir tutmamalıdır.” (http://www.youtube.com/watch?v=pUxRj9Zq1v8)

Yeryüzünde kim olursa olsun; ve o, ne olursa olsun, onun kıymet hükmü, şu sualin cevâbındadır:

“-Müslüman mı, değil mi?”

İster sarayda ölsün, ister kulübede! 

 Eller ve kelle yanlara düşdü mü, kabre girildi mi, sûr üfürüldü mü, mahşer yerine sürüldü mü, hesâb ve kitâba geçildi mi, hiç kimseye“diktatör müydün” diye sorulmaz, “Müslüman mıydın?” denir; ve böylece de, hesâbın en çetin ve nihâî olanına çekiliverir…

Gerisi dembokratik ağız ishâlidir, medyâ echel ve ekferlerinin İblislik rolleri…

Üstad Merhûmun aşağıya dercedeceğimiz hikmet yüklü satırlarını okumadan, bahsimizin nâkıs kalacağı da bedâhaten ortada:

“- Nerede ki nizam ve ahenk vardır, orada başıboş hüküm, tercih ve rey yokdur. Bir orduda askere, hücum emri hakkında ne düşündüğü; bir hastahânede hastaya, ilâçlar arasından hangisini seçdiği; bir orkestrada çalgıcıya, ne zaman susmak ve ne zaman ötmek istediği sorulamaz. Başıboş tercih ve rey, olsa olsa “kadınlar hamamı’nda, Şişli salonlarında ve “Bâbı âlî” tüneklerinde olur. Bir de, davaların güme gitdiği ve orada cüce şahıs ihtiraslarından başka bir şey kalmadığı sözüm ona demokrasya tecrübelerinde…” (Rapor 13, 1980, s: 40)

Ve din yerine geçirilen (parti) mefhumu hakkında, ölmez (muhalled) şu satırlar da Merhûm’dan:

“-Parti, bizde ilk örneklerinden başlayarak daima bir dış tesir ajanı olmakdan kurtulamamış ve hiçbir zaman millî cebheden bir dünya görüşüne çıkamamışdır. Bugün bunlardan hiçbirinde, bir dünya görüşü değil, bir zıpzıp anlayışı bile yokdur. Tek çıkış noktaları CHP’ye zıd olmak… Yani çıkış noktasının ne olduğu malum bulunan, millî rûh körleticisi ocağa aykırılık… Bu aykırılık da tam olmadığı ve köke kadar uzanmadığı halde ona zıd olmak hüner midir ki? Âlemde ona zıd olmayacak şey, en geniş manasıyla şey, nesne tasavvur edilebilir mi?.. Ona zıd olmak, yangına karşı su, mikroba karşı ilacın hakkı gibi bir bedâhatdir. Sual şuradadır ki, bütün bu zıdlar, nefslerini ona aykırı görenler, kendi içlerinde, kendilerine karşı nedirler? Allah aşkı olmadan put nefreti hiçbirşey ifade edemez…”

“On dersde İngilizce” tarzında  (broşürlük) dünya görüşü reçeteleriyle kurtuluş hapı yutdurmaya çalışmak devri geçmişdir. “6 ok” yerine 600 tok, veya çok, veya yok, veya kok, veya fok, veya… Hepsi bir…” (a.g.e.s:42)

“Şahsiyet köküne bağlı büyük politikası olmayan milletlerin bayrağını, müttefiki de olsa Batı insanları her vesile ile yırtar; şahsiyet ve millî politika sahibi olanlara da, kendi öz bayrağı ile selam verir.” (a.g.e.s: 46)

(İntişârı: 21.11.2011)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir