(3) Zıyâ Selçuk, Köy Enstitüleri Ve Akp Chp’lileşirken…
1 Mayıs 2020
Ha Cüderi Ha Virüs!
8 Mayıs 2020

ZIYÂ SELÇUK, KÖY ENSTİTÜLERİ VE AKP CHP’LİLEŞİRKEN…

(4)

Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)

.

BİR DE, MEZHEBÇİLİK TEHDÎDİNİ KİME KARŞI KULLANDIĞINI SAKLIYAN ZÜMRE TÜREDİ… 

Köy Enstitüleri ve kamalizma ne kadar İslâm muârızlığını TEMEL GÂYE edinmişse, “mezhepçilik” ta’biri ile de varılmak istenen gâye aynıdır!

Hangi mezheb sâliklerinin mezhebçiliğini tasrîh etmeden yani kendi mezhebi dışındakilere hayat hakkı vermeyecek kadar körelib zıvanadan çıkmış olanları açıkça tasrîh ve ta’rîf etmeden mücerred “Mezhebçilik” diyerek atış edenler dahî, sünnî mezhebleri kastetmek ihtimâlini şiddetle mahfûz tutduklarından, bunlar da hiç şübhesiz İslâm muârızlarıdır…

CHP’nin târihi boyunca gösterdiği İslâm muârızlığı, dâimâ cebheden, cebren, cebâbire usûlleri ile, decâcile taktikasıyla, îcâbında “şapka” denen lâzımlığa muhâlefet edenleri başlarına fotör geçirib çivi ile de çakmak sûretlerine kadar binbir vahşet ve cinnet manzarasıyla irtikâb edilmişdir… 1946 San Fransisco emriyle dembokrasiye geçişden sonra, bunun oy avına nasıl ma’ni’ olduğunu gören politikacılar, CHP’ye alternatifmiş gibi görünüb, aynı İslâm muârızlığını, 70 yıldır zaman zaman ve İslâm’a pek çeşitli aşağılayıcı zamirler bularak meselâ “mezhebçiler” diyerek, v.s.ile, daha sinsi ve samanaltından su yürütme usûlleri ile devâm etdirmiş ve bugün de berdevâmdırlar…

İslâmiyyet’de reform ve revizyon yani (güncelleme, müctehid imamlarımızın ictihadlarında değişiklik, politika ve şeytânî aklın emrinde uydurulmuş muharref ve uydurma bir din) istiyenler, yani layıklık diye tutturanlar, “Artık İslâm’ın hükümleri bugün uygulanamaz” deme çukuruna düşenler, reissiz ve başsız bırakılan âileyi paçavraya çevirme peşindekiler; LGBT ve iştikaklarına çeşitli madam dernekleri ve kânunlar vâsıtasıyla destek olanlar, eşpiçseller,  “sosyal cinsiyet eşitliği” diyerek ve iki cinsi biribirine muhâsım göstererek ve onların biribirinden kat’iyyen farklı fıtrat ve hılkatlarına ısyân, tuğyân ve udvân pisliği ve iğrençliğine bulaşanlar, cümle insî iblisler, yani ehl-i sünnet düşmanları, bugünün bazı seytanlarının değil de pîrânı elinde tedvîn edilen ve Şerîat’a kıl kadar zıddiyet taşımıyan tarîkat ve tasavvufa iftirâ ve yalanlarla saldıranlar da, aynı İslâm muârızlığını kimisi açıkça ve kimisi  sinsice ve minder dışına kaçarak yürütenlerdir…

Maarif, ilhâdiyât, medya, san’atçı gürûhu, kamalist ve politika muhitleri içindeki bazı deist ve ateistlerde de, taktika aynıdır; ve alayında da zihniyet ve ittifâk etdikleri biricik nokta böyledir, İslâm’a terslikden ibâretdir… İslâm’ın herhangi bir tek esâsına taarruz edenler, onun tamâmına muârız oldukları içün o noktayı hedef almışlardır!. “Çünki İslâm, tecezzî (bölünme) kabûl etmez bir bütündür; îmân bir mu’cibe-i külliyedir.” Bir tek esâsı (Zarûrât-ı dîniyyesinden bir tek esâsı) istisnâ edilmeden, tamâmına îmân-ı şer’î ile tasdîk mutlaka şartdır… Asi hâlde, ferd, ne kadar “Müslümanım” da dese, kendisini “Müslüman” da zannetse, sûret-i kat’iyyede müslüman değildir… Bu, İslâm’ın en temel esâsıdır!.

İslâm muârızlarının zaman ve zemîne göre “müslüman görünmek veya birilerini göstermek” içün, İslâm’da gevşetmek ve işlemez hâle getirmek istedikleri en mühim islâmî asas da budur… “Müslümanım diyen müslümandır, kalbini yarıb içini mi gördün, adam neyim diyorsa odur!” kabilinden ilmî, islâmî, aklî hiçbir istinadgâhı olmıyan sefihçe ve müfsidçe ileri sürülen tekerlemeler ve şeytânî hezeyânlar olub, aynı zamanda hasmın önünü kesmek ve bâtılla hakkı susturmak hedefini istihdâf eden mugâlatalar cümlesindendir…

Dolayısıyla, bizim asıl mevzuumuz husûsan Köy enstiüleri zihniyeti olsa da, bulunduğu noktada İslâmiyyet’in herhangi bir esâsına saldırarak yürüyenler, aynı muâraza sistemi içinde biribirleriyle tevhîd olmuşlar demekdir!. Bunların ortak paydası bir ve aynıdır: İslâm muârızlığı… Bir tarafda İslâm dediğimiz mutlak hakikat; onun karşısında da, İslâmiyyet’in dışında ne ve ne kadar beşerî sistem, felsefe, ilke, ülkü, tilki, türkü ve şeytan tersi varsa, bütün bunların haltından (karıştırılmasından) biribirine bulanmasından (telbîsinden) mürekkeb bir halita, yani “tâğûtî” devlet, sistem, ittifâk, inkilâp, iltisâk, inhimâk, inkıyâd, kavânîn, düstûr  ve unsurları… 

SARAY SÖZCÜSÜ, SARAYI, “MEZHEBÇİLER” ÎCÂDI ÜZERİNDEN, MÜSLÜMALARI TAHKÎR EDEREK Mİ TEMSİLDE?

Saray Sözcüsü süper layık Çelik’e dönecek olursak, “Etrafımız mezhebçilikden çok çekerken, biz son derece hassasız” diyerek ne demek istiyor?.

“Etrafımız” dediği yer neresidir? Türkiya içi veya dışında bu etraf, nereleri içine almaktadır?. İran, Suud ve bilmem nere mezhebçi ise, bunlar, ortalığı karıştırmak içün fitne ve fesâd ateşini de körüklüyorsa; ma’sum, sivil ve silâhsız  sünnî bilinen halk üzerinde tenkîl (soykırım) tatbîk ediyorsa, sünnî mukaddeslerine görülmedik hakâretleri dîn olarak neşrediyorsa; bunları ağıza almakdan neden korkulur da, “mezhebçiler” ta’bîri içine, başda 1100 yıllık Müslüman Türklerin, sonra Kürdler, Arablar ve bütün sâir Müslüman kavimlerin de sünnî mezheblerini, gayrındakilerden hiç tefrîk etmeden, umûmî ve en şümullü ma’nâyı ortaya koyan sîga ve kelimelerle, hakk veya bâtıl ayırmadan, kâtiller ve maktuller görülmeden, zâlimler ve mazlumlar tesbît edilmeden, evet, topyekûn bütün sünnî mezheblerini de hedefe oturtmanın sebebi nedir?..

Bunca mezheb sâhibi yüz milyonları, kendisine düşman cebhe hâline getirmek; bu mezheb sâhiblerinin DİNLERİNİ de, mezhebleri üzerinden düşman i’lân etmek, kaç paralık ve dandik (politikacı) aklı olabilir?.

Şeytandan idhâl Formül de hazırdır:

“Mezheblisin, mezhebin var, sen hanefîsin, sen şâfîsin” diyerek tokatlayıb tekmelemek ayıb kaçar, beni de hakîkatde dinsiz, avâm nazarında da zındık-mındık suçlu yapar! Bunu, “mezhebçisin” şekline sokarak adamın mezhebini ve mezheb sâhibi oluşunu köşeye sıkıştırırsam, İslâm düşmanlığımı da biraz perdeliyerek samanaltından yürütmüş ve layıklamış ve sayıklamış olurum!

Böylece, mason localarına değin, ne kadar cenâbet İslâmsevmez ve İslamofobik salgın ve sargın ve pandomik ve patronik, layıkolik-ayıkolik virüs var; “Lut kavminin çocuklarıyız” diye gay-goy ve oy sâhibine kadar bakteri ve b.kteri var, hepsine de şirin görünme becerisini yakalamış ve cümlesine kakalamış, oy’larını da kafesde keklik hesâbıyla bize aktarmış oluruz! 

65 yaş altı ve üstü bilcümle evde kalmış ve  sokak sürtmüş kokana-bokana ve adam-madam var, bunlara kadar da politikalarımızı koklatır; ve devr-i saltanatımıza “yerli ve millî” adım, adam ve madamlarla ve balkon marşları ile devâm eder gideriz!”

Üç aşağı beş yukarı hesâbât-ı Ankaravî ve hökûmât-ı sarâyî sözcü veya lâfçısının proje ve süje-verb-kompleman çizgisi bu!.

Tamam da, Kahhâr-ı ZülCelâl Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin hesâb-kitâbı ne olacak?.

xMütekâidîn-i vâizînden Fettoş-ı Arz-ı Rûmî Hocia’nın  ısyân, tuğyan ve udvânı hiç hesabda yoğiken, vaktaki ABD-İng-Yehud-Nato-Feto-AB güdümünde ve sürümünde, “ödü şeyine karışanlar” kimlerdi acebâ???.

Şükretmenin yerine, çizmeden yukarı çıkmamanın yerine, îmân tazelemenin yerine, Rezzâk-ı Âleme nankörlük etmemenin yerine, Mübârek Ramazanlarda bile Müslümanlık ve Müslümanlarla itiş-kakış ve muâraza oturtulursa; ve dünyâ, Allâh Azze’nin askerleri ve irâde ve hâkimiyetinin tatbikçileri olan Çin virüsü mübâreklerin elinde, dünyânın, anasından emdiği burnundan gelirken, “yerli ve millî” ma’mullerin derdine hele bir bakın!?.

HA KÖY ENSTİTÜLERİ, HA İSLÂM’A “MEZHEBÇİLİK” ÖCÜSÜ UYDURARAK YÜKLENMEK…

Köy Enstitülerini, ağız, çene ve twitter çapında da olsa (17 Nisan kuruluş sene-i devriyelerinde hortlatanlar)ın kafa yapısıyla, “Mezhebçiler şunlardır” diye ta’yîn ve tesbît etmeden, açık sarih ortaya müşahhas bir hedef koyamadan,  “Mezhebçilik” diye muhayyel bir tehlike uyduranlar, İslâmiyet’le yani “Allâh ve Rasûlü ile hudûd yarışına kalkışanlar”dır… Mücâdele Sûresinin son âyet-i Kerîmesinin tefsîrini Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi Merhûm’un satırlarından (inanmasalar) da bir okur ve anlamıya çalışırlarsa, Müslümanlığı ve Müslümanları, hiç tahmîn etmedikleri kadar yepyeni bir keyfiyet içinde görecek ve kin ve gayzdan parmaklarının uçlarını kemirmiye başlıyacaklardır!

Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd da, kimlere “Kutile’l-Harrâsûn” dermiş, bu da mevziinden ve mevkiinden tedkîk edilince kolay anlaşılacaktır ümmîdindeyiz!

Dünyâ virüs salgını (pandomisi) derdinde, “yerli-millî” saray layıkları, lakırdıcıları ve sözcüleri ise mübârek Ramazanlarda bile “mezhepçilik” püskürerek Müslüman avı peşinde… İslâm muârızlığı Âdem Aleyhisselâm’dan bugüne, hangi şefin ve hangi şebeğin yanına kâr kaldı ki, 2020 efrencîsindekilerin yanına kâr kalsın!?

İnsan bu, iki damla sudan ve üç parça toprakdan da yaratılsa, YARADANINA, yaradılışındaki hikmetleri yara yara kafa tutar; yaradılışındakı fıtrat ve hılkatın dışına fırlar ve her seferinde de “Arz ve semâ devletinin müstakıllen Mâliki olan Allâh Azze ve Celle’nin irâde ve hâkimiyetine” toslar, pestili çıkar; ve Hakk Sübhânehû ve Teâlâ ise istisnâsız hükmünü icrâ eder, ins ü cin de her seferinde muzmahil olarak yerde sürünür…

VİRÜSLERİN DE YARATICI VE SEVKEDİCİSİ, KULLARI AZINCA ONLARI NASIL SEBEB KILDI, İBRET ALAN KİM?

Şûrâ Sûresi’nin 30 ve 31. Âyet-i Celîlesi’ni, “virüs korkusuyla” geberecek hâle gelen dünyânın devlet ve hükûmet ve soğan başlarına kadar her başının gözüne sokalım ki, virüs gibi sebebleri tanrılaştırıb nefislerini de ilâh yapmasınlar! Yani, câhiliyyet-i ûlâdaki Kureyş müşrikleri gibi bugünün câhiliyyet-i uhrâsındaki müşrikler olub, ona veya şuna buna, veya paralamentolardaki yüzlerce biribirlerinin aynısı ve tıpkısı olan 2 ayak ve 20 parmaklı mahlûkâta, yurdları çapında milyonlarca heykel ve putlara tapmasınlar!.

Ammâ onlar, gene de bildiklerini okurlarmış, okusunlar! Güneşi balçıkla veya “KENDİ ELLERİNİN KAZANCI İLE” kim sıvayabilmiş?

Kahhâr-ı Zülcelâl Allâh Azze ve Celle buyurur:

“BAŞINIZA NE MUSÎBET GELDİ İSE, KENDİ ELLERİNİZİN KAZANCI (günahları) İLEDİR……SİZ, YERYÜZÜNDE ALLÂH’IN AZÂBINDAN YAKANIZI KURTARABİLECEK DEĞİLSİNİZ; VE SİZİN İÇÜN ALLÂH’DAN BAŞKA AZÂBI KALDIRACAK BİR DOST, BİR YARDIMCI YOKDUR.” (Şûrâ 30-31)

Tefsîrinden:

“Siz ne olsanız bu arzdasınız ve her ne yapsanız, ne kuvvetler iktisâb etseniz başınıza gelmesi mukadder olan musîbetlerden yakanızı kurtaramazsınız. (……) ve sizin içün Allâh’dan başka ne re’sen kurtaracak bir velî, bir hâmî vardır, ne de yardım edecek bir nasîr—Onun içün, Allâh’a sığınıb onun emirlerine, KÂNUNLARINA göre vazîfe îfâ etmekden başka, herhangi bir sûretle korunmanın çâresi yokdur.”  (c.6, s.4246)

Bu satırlar, bugün bir tarafdan layık (ateist) diğer tarafdan “Müselman” kaynıyan (!) Türkiya’da geçiyor! Alıcı, dinleyici, îmân edici bulabiliyor mu, bulabilir mi?. “Lut kavminin çocuklarıyız” şeklinde pankartlar taşıyan şey veya cumartesi çocukları  yollara ve sokaklara inmişken ve azmışken; LGBT’cilik, âile yıkımı, kadınları şımartıb azdırarak anlamadıkları iş yerlerine sürmek ve madamlaştırıcılık.. Erkek düşmanlığı ve “Toplumsal cinsiyet eşitliği” tuğyânı, politikacıların kızları, karıları, vekîlleri, bakanları, takanları ve sıkanları eli ve teşvikleri ile kudurmuşken…

Allâh’ın kânunlarına, nizâm ve şerîatına ısyân, tuğyân ve udvân son derece layıklaşıb dembokratlaşmışken!? Mezhebsizlik ve layıklık elele verib Allâh’ın Dînini silib süpürürken?.

“Mezhebçilik mücrimleri” gözüyle bakılıb töhmet ve bühtân altına alınarak i’tibarsızlaştırılan ve cüzzamlı telâkkî edilmiye itilen Müslümanlar, virüsden de, PKK’lılardan da, Fettoşistlerden de, LGBT’cilerden de beter hâle getirilmek içün Mübârek Ramazanlarda bile ezilmek üzere ön plana çıkarılırlarken?.

Buna, “Dembokratik-layık câhiliyyet-i uhrâ” denir; ve bu, geçmişdeki câhiliyyeden çok daha vüs’atla dünyâyı kuşatmışdır! Bunun içün de, “KENDİ ELLERİNİZLE KAZANDIĞINIZ GÜNAHLAR SEBEBİ İLE GELEN MUSÎBETLER”, kavim çapında değil, dünyâ çapında olacakdır. Kavim çapında değil de DÜNYÂ çapında (aslında Kâinât çapında) gelen bir Peygamber-i Zîşân Aleyhisselâm’ı tekzîb eder, yalanlar, kurucular dili ile bile en ağır hakâretleri yaparsanız, MUSÎBETLER DE DÜNYÂ ÇAPINDA OLUR!

“El cezâu min cinsi’l-amel!”

Tefsîre geçelim:

“Âyetlerimizle mücâdele edenler bilsin anlasınlar (……) kendilerine kaçamak, kurtuluş yokdur—halâs, kurtuluş, ancak Allâh’ın âyetlerini teslîm ederek onların delâletleri dâiresinde çalışmakladır.” (s. 4247)

“Sâdece Kur’ân.. sâdece Kur’ân” diye diye Kur’ânı sinsi sinsi, ayak oyunları ile yasaklarsanız, “14-15 ASIR EVVELKİ hükümleri KALKIB BUGÜN UYGULAYAMAZSIN, (zamanlaması gelinceye kadar şimdilik, mezheblerden diyemediğiniz içün) MEZHEBÇİLİKDEN ÇOK ÇEKDİK, İSLÂM GÜNCELLENMELİ, İCTİHADLAR DEĞİŞTİRİLMELİ, 4 HAKK DÎN VAR” gibi yüzlerce tabletle beyinleri şartlarsanız; “Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz” gibi İslâm’ın kendi silâhlarını ondan gasbedib, onlar ile İslâm’ı vurmak içün inceye KALIN’a ayar yaptırırsanız;  Allâh’la muâraza sloğanı veya nârası ata ata tepelerden dünyâya höykürürseniz, yani Tefsîr’de geçen şekli ile “ÂYETLERLE MÜCÂDELE EDERSENİZ”; Fetih 4 ve 7. âyetlerde geçen “Velillâhi cünûdü’s-semâvâti ve’l-ard=Semâlardaki ve arzdaki bütün askerler (ordular) ALLÂH Azze ve Celle’nindir” hükmü mu’cebince, virüs ordularına, MÂLİKİ derhal ihtilâl ve inkılab yapdırır ve örfî idâre (sıkı yönetim) î’lân etdirerek, kral ve kraliçe, çar ve çariçe, tanrı ve tanrıçalara kadar herkesi evine, sarayına veya çadırına (tıkar),  sokağa çıkma yasağı koyar, hapseder!

Allâhsız dünyâ zerre miskal ibret alıb yola gelir mi?.

Ne gezer, Allâhsız dünyâ, “Layık-dembokratik-feministik ilkeler ve ülküler, Kahrolsun Şerîat, Nuh kavminin çocuklarıyız, sözleşmenin KEDEH’çileriyiz, poklumsal insiyet ve cinsiyet eşitliği” kavalları çalarak ve mavalları çakarak sâdece “ÂYETLERLE MÜCÂDELEYE DEVÂM EDER!”

Allâhsız dünyânın Allâhsızlığının en bâriz bir delîli de şudur ki, onlar “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” diyemedikleri içün, müessir-i hakîkî olarak irâde ve hâkimiyyeti mutlak olan, lâ yüs’el ammâ yef’al bulunan O Allâh Azze ve Celle’yi değil, irâde ve hâkimiyyeti mutlak ma’nâda nâmevcûd, YARADAN tarafından fıtrat ve hılkatları istikâmetinde sevkedilen virüsleri görürler!!!

Allâhsızlık, böylesine de ebleh ve gerzek bir dünyâ zındanında yaşar; ve fakat basîret olmadığından bunu da göremez ve bilemezler!!!

Gene Tefsîrden:

“….Ve onlar ki (müslümanlar ise) günâhın kebâirine ve fevâhişe uzak dururlar.”

“KEBÂİR: Üzerine vaîd terettüb eden veya haddi îcâbeden (zinâ, katil, iftirâ, sarhoşluk, hırsızlık, gibi) yahud sarâhaten nehiy bulunmuş olan günahlar…” (s. 4247)

“FEVÂHİŞ DE: Onların içinde bilhassa çirkinliği açık ve aşırı olan günahlar….” (s.4248)

FEVÂHİŞ, ÖYLE BİR FELÂKET VE HELÂKET SALGINI Kİ, CORONACIKLAR ONUN YANINDA  PEK MA’SÛM KALIR!

Fevâhiş: Öyle bir “vâîd (tehdîd-korkutma) ve hadd cezâları ile kökü kurutulması îcâbeden, nehiy ve çirkinliği açık ve AŞIRI haram ve günahlardır” ki, bugünki şekliyle heykel ve putlara tapınmak, beşerî sistemleri, Allâh’ın Dîninden yani nizâm ve sisteminden ileri ve mükemmel görüb, alenen şirk içinde bulunmak …

 Kerhânelerde apaçık ve aşırı kadın ticâreti… Fâizi her yerde geçer ve sıvaşır yapmak, kumarı yaygınlaştırmak; meyhâneleri-soygunları-rüşvet ve adam kayırmaları her yere bulaştırmak…

 Muhadderât-ı İslâmiyye’nin (Müslüman kadın ve kızlarının), sokaklarda sallapatik dolaşır olmaları yani (madamlaşma)ları…

 Cihâd ibâdetinin kaldırılıb unutdurulması, Siyâset-i İslâmiyye’nin politikaya, onun da, yalan ve iftirâ, kumpas, katakülli, aldatma, zulüm, ahlâksızlık, fırıldak, çetecilik ve mafyacılığa inkilâbı…

 Adâletin, yerini zulme bırakması, münkerâtın alenen reklâm edilmesi, tefrika, hizib ve parti-pırtı-fırkalaşma-hizibleşme ve bölünmelerin  normalleşmesi, hayâsızlık, iffetsizlik ve tesettürsüzlüğün hadd ü hudûd tanımaması…

Başörtüsüne kadar nice elbise, çul, bez, tül, kılıf, cezbedici çarşaf, makyaj, montaj, sondaj ve takının, “tesettür maskesi” altında aksesuar  olarak ve moda esâretinde (cinsî câzibe) içün kullanılır oluşu!.

Paralamentolarda ve kadını kadınlıkdan çıkarıcı nice iş sahalarında kadınları çalıştırarak, onların  yalamalaştırılmaları… Kadınları kadınlıkdan çıkaran, onları bağırgan, kavga manyağı, burnundan soluyan, antik kokanalar yapış… Onları, cadıllılaştırıb sokak kabadayısı ve külhanbeyi belâlısı hâllere sokarak, üçüncü bir cinsiyet sınıfı, kaşerlenmişler gürûhu teşkîl ediş…

İnternetlerde sözlü-sazlı-rakslı ve resimli sexüalitenin ve fuhşun patlaması, şirk ahkâm ve reklâmlarının açık ve aşırı yapılması…

Emr-i ma’rûf, ney-i ani’l-münker yapmanın suç olması; Âile Bakanı ve Leydimsi madamların başçekişleri sa’yesinde, âile reisi erkeğin, “Âile efrâdının nâmus ve ahlâkını korumak içün onlara nezâret, kol kanat germesi ve takibçiliğinin” cürüm olarak görülmesi… Zinânın suç olmakdan çıkarılışı…

Hürmet-i musâharenin ayaklar altına alınması, kaynana ile damadın, kayınpeder ile gelinin öpüşme, kucaklaşma ve sarılmaları gibi nikâhı ebeden yok etme tehlikesi taşıyan boynuzlulukların, haçlı Batı gâvurlarına özenilerek hızla ve gâvurca yayılışı…

 Enses dedikleri âile içi cinsî münâsebetler… Âkıl-bâliğ olmamış çocukları cinsî şehevâta âlet etme denâat, şenâat ve fecaatleri…

“Lut kavminin çocuklarıyız, ib….z” diye pankartlarla sokaklara inen LGBT’li militanlar ile eşcinsellerin ve ecinnîlerin, olmıyan “hakklarını güvence altına almak şartdır” gibi beyânların, en ileri ağızlardan halka yedirilmesi…Bunlar, Tefsîr Sâhibi’nin beyân buyurduğu (fevâhiş) yani açık ve aşırı günahlarken…

 Zinâ, aklen ve naklen çirkin olub, buna mukâbil Lut kavmi olmak ondan çok daha beterdir ki bu, hem aklen, hem naklen ve hem de TAB’AN yani fıtraten ve hılkaten insan tabiatının tiksinib nefret etdiği bir iğrençlikdir…

Fevâhiş denildiği zaman, bunun içine daha pek çok “açık vaîd, nehiy ve aşırılık” girmektedir ki, biz yukarıda ancak bazılarını zikretmiş olduk…

Rahata ermek,” yeni, millî ve yerli Türkiye” hayâlleri ile mışıl mışıl uyumak ve uyutmak.. öyle mi?.

 Gemi su almıya başlamış, tahlisiye filikaları küreksiz, kalafatsız ve dümeni kopmuş, canyelekleri dandik!

Demedi deme sözcü, sözcünün söyletenleri!…

Demedi demeyin!

Bu iş böyle gitmez… Darbeci-heybeci değil, (Haçlı Seferci) şeytanlara, akıl ve îmân, ferâset ve zekâvet zaaflarınızla, “ELLERİNİZİN KAZANDIĞI GÜNAHLARINIZLA” zemin ve fırsâd verib de, sonra da sûret-i hakkdan görünürseniz, sizlerin cürüm ve ihânetiniz onların önüne geçecekdir, bunu da unutmayınız!

Siz inanmasanız da, Allâh’ın Kitâbı ne demişse, hakk ve hakîkât ancak odur, O ne demişse ancak o olur! Aksini yapanların tamâmı da çarpılmış, sürünmüş, taşlaşmış, helâk olmuş, ıstırabla kıvranmış ki, bunları târih bile apaçık yazıyor! Bir eksiksiz hem de…

İnanırsanız, nefsinizi, (ilâhınız) yapamayacaksınız! Bunun içün inanmamakda, redd ve inkâr etmekde iblisden daha beter ve daha çukurdasınız!. Çünki o inanıyordu, sâdece gurûr denen necâsetden kurtulamadı ve piç mantıkla (fâsid kıyasla) “Ben ateşdenim, Âdem toprakdan, ateş toprakdan üstün, öyleyse ben ona secde etmem” ilkesi, ülküsü, tilkisi ve türküsü peşine düşdü! “Yaradan Âdem’e secde et diye emretdi, ben de emrin olur secde edeyim” diyemedi ve racîm, merdûd ve matrûd oldu!

İblis’den daha beter olub, “senin emirlerine göre bu asırda yaşanmaz” diyenler, artık nasıl ve hangi cins matrûd, merdûd ve racîm olur, bunu da elbetde onlar düşünecek!

Eden kendine, yine kendine… Ancak, son pişmanlık fâide vermez, demedi demeyin!

Boyunuzun ölçüsünü aldığınız gün bunları hatırlayın, hatırlayın ammâ, o zaman bunun size bir fâidesi olmıyacağını da sakın aklınızdan çıkarmayın!. 

Köy Enstitülerinin temelinde hangi ateist-kamalist-layık ve anti islâmî felsefe var idiyse, bugünün Âile yıkan, LGBT kavmi olarak “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” dayatmaları; ve mezheb ve din deyemeyişi şimdilik günümüzde “MEZHEBÇİLİK” maskesi ile piyasaya süren global çete taktikaları arkasında da aynı iblis felsefeleri var olub, “dış servisler” yatmaktadır!..

Unutulmasın!

(Mâba’di var)

İntişârı: 06.05.2020 / 07:02:02

 

1 Comment

  1. mustafa bin seyf ali dedi ki:

    Selamunaleyküm Abi, çekinmeden hakkı haykırdığın ve hakiki itikadi ders verdiğin için Allah senden razi olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir