Sandık Ve Oyun!
Ahyed HÂLİDÎ
26 Mayıs 2023
-3- Dîni Tepe Tepe Kullanan Hoca Kılıklıların, Hakk’ı Bâtılla Telbîs Azgınlığı…
18 Haziran 2023

DÎNİ TEPE TEPE KULLANAN HOCA KILIKLILARIN, HAKK’I BÂTILLA TELBÎS AZGINLIĞI…

(2)

Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)

PARTİLİ POLİTİKANIN MEDDAHLARINA HOCA DENİLEMEZ!

Ermeni Madam’ın da “kumar masası” diyerek i’tirâf etdiği gibi “Demputratik sandık kumarı” uğruna, müslüman ve hatta “hoca-moca” geçinen adamların  içlerinde öyle sihirbaz ve madrabazlar var ki, bervechi âtî görüleceği üzere bunlar,  ifritçesine ölçü ve muvâzeneyi tamâmen kaçırıyorlar… Öylesine iğrenç kaçırıyorlar ki, ALLÂH SEVGİLİSİ, FAHR-İ KÂİNÂT, SEBEB-İ MEVCÛDÂT RASÛL-İ RUSÜL ALEYHİSSELÂM EFENDİMİZ HAZRETLERİNE, enbiyâ, evliyâ ve ulemâya kadar nice erişilmezleri, zerre miskâl utanıb arlanmadan sonsuz kere hâşâ “demokrat, demokratik seçim yanlısı” gösterebiliyorlar… Hatta, bu arada falan “cim ittifâkının” gâlibiyyeti içün “himmet, ruhâniyyet ve tasarruflarından” bile alenen bahsedebilmektedirler… Bu Hoca kılıklı ifritler, Şerîat-ı Ahmediyye’nin temelini teşkîl eden nice mukaddes esasların yerlerini oynatmakdan, zerre kadar îmân ve son nefes sancısı da  çekmiyorlar…

Müslümanım demek:

“Benim, dâr-ı İslâm veya dâr-ı ikrâh olsun istisnâsız  her yerde, nasıl, hangi islâmî çerçevede yaşıyacağım, hangi siyâsî, hukûkî, iktisâdî, ictimâî, âilevî, mâlî, askerî ve tıbbî, v.s. esaslar içinde bir hüviyet ve tâbiiyyetimin olacağı bellidir, edille-i erbaa bunu aslâ noksan bırakmayıb, mutlak sûretde esaslarını vaz’etmişdir” diyen insan demekdir…

Cübbelâ, Şerocak ve Sefil gibi nice hoca kılıklı politikacı ifritler, İslâmiyyet’i, âyât-ı kerîme ve ehâdîs-i şerîfeleri ve bazı tanınmış âlimlerimizi o kadar  keyfî ve indî kullanıb istismâr etdiler ki, bunlardan iğrenmemek mümkin değildir…

Adı geçenlerin, bilhassa vidyolarla ortaya koydukları ba’zı tahrîf ve tağyîrler cidden pek yüz kızartıcı olmakla beraber, heriflerin hiç birinde ne bir hayâ ve utanmak, ne de bir pişmanlık eseri görülmektedir. Çünki hasis menfaatlarının yürütülmesi içün demputratik ittifâklardan birini ölesiye desteklemek, bunların o kadar gözlerini bürümüşdür ki, oy vermiyen Müslümanlara lâik ve ateist nice demputrat partizanların bile aklına gelmiyen ve dillerinden taşmıyan bir nice hakâret ve aşşağılamalar bunlardan taşmış; ve nice edebsizce hakâretleri müslümanlara revâ görmekde vicdânları zerre kadar acı duymamış, îmânları sarsılmamışdır…

KENDİNİ MÜSLÜMANLARIN VASÎSİ GÖREN HOCA KILIKLI İFRİTLERE GÖRE, TÜM CİHÂNIN OLSA DA, MÜSLÜMANIN SANDIK KUMARI OYNAMAMA HAKKI YOKDUR!

Bunlar öylesine ifritleşmiş ve zıvanadan çıkmışlardır ki, demokratik sandık kumarına âlet olmıyan müslümanların dile alınmadık ne kâfirliği, ne münâfıklığı, ne akılsızlığı, ne vatansızlığı, ne en kötüden yana oluşları ve ne ahmaklığı, şerefsizliği, nâmussuzluğu v.s. hiçbir şeyleri kalmamışdır!. Bütün bu ifrâd ve kuduruş derecesindeki ve daha doğrusu derekesindeki hazımsızlık ve huşunet-ğadab komasına girmeler, bunlarda İslâm îmân ve ahlâkının ne kadar iğreti durduğunu gösterir. Binnetîce seviyelerinin de,  ankebut (örümcek) ağı kadar bir sıhhat, salâbet ve kıymet taşıdığı söylenebilir…

Dîn, diyânet, soy-sop ve ahlâkı herkesin ma’lûmu olan Dersimli partibaşın “Falan adamın beş milyon oyu bana gelmiyecekse, sandığa gitmesinler, oy kullanmasınlar efendim!” deyişine gıkları bile çıkmıyan bu menfaatperest “ham yobaz kaba softa” takımları, demputratik sandık kumarına âlet ve taşeron olmayı reddeden Müslümanlara ağıza alınmayacak hakâretleri savurmakda, kadîm Câhiliyye arablarına bile fark atdılar!. Tapındıkları politikacılar bile “Bana rey verin” değil, “Aman sandığa gidib oy kullanın” dediği hâlde, bu ifritler “İlle de şuna oy vereceksiniz” zorbalığıyla kraldan ziyâde kralcılık ahlâszlığına giriftâr olub, bunda da hiç bir mahzûr görmediler… Bu zorbalara göre bütün dünyâ insanı veya insî şeytanının “oy kullanmama hakkı” vardır, Dersim’li yalan makinesinin “sandığa gitmesinler efendim!” deme hakkı vardır, ammâ müslümanın buna hakkı yokdur, olamaz!.

Vay, sürtük, dalkavuk, etek öpücü, yalaka yobazlar vay, kendilerini ne sanıyorlarsa…

Öyle ya, arkalarında taa küreselcilere kadar kaç kademe iri tâğûtlar var!. Sırtlarını onlara YASLAMIŞLAR, “Müslümanlar bizim emirerlerimiz, ne dersek onu yapmıya mecbûr, vasîsi olduklarımızdır” diye herkese tepeden bakıyorlar!.

Demek istiyorlar ki:

İftâ makâmı bizim babadan, biribirimizden, en üstlerdeki Bel’âm İbni Baura’dan tevârüs etdiğimiz bir makamdır, müslümanım diyen herkesin yularları ve hayâlî yem torbaları bizde olmak zorundadır!. Bizim dizginlerimiz de demokratik sandık kumarbazlarının elinden, kademe kademe yukarılara çıkar ve en tepelerdeki küreselci eşkıyâlara müntehî olur!. Fettoşîlerle en tepede birleşiriz!… Altlarda itiş kakış, operasyonlar, ta’kibler, nezâretler ve işkenceler olsa da, bunlar halka karşı koltuk kavgasının küçük çaplı rolleri i’câbındandır!.

İstiyorlar ki müslümanların bir kısmı İslâm Dîni ile Demokrasi (Demputrasi) DÎNİ arasında bir tercih yapacaklarsa, mutlaka demputrasi dîninin cum ittifâkını TERCÎH etmeli, mutlaka onu oylamalıdırlar!. Onlara göre bu: “Mahzâ hayırdır veya ehven olan şerdir!..” Karşıdaki yalan, dolan, üçkâğıtçı ittifâk kumkuması ise, bu zorbalara göre “küfrün tâ kendisi veya eşedd olan şerrdir!. Bu zibidiler ise, (mutlak doğrunun cumhuriyet ve demputrasi müctehidleridir!) İslâmî değil, kendi şahsî menfaatlerini nerede görüyorlarsa, müslümanlar da orayı desteklemeli ve oylamalıdır; hem üstelik de bütün bunlara rağmen “Türkiya Dâr-ı İslâm’dır!..” Hem Dâr-ı İslâm’dır, hem de küfür cebhesi denilen ittifâk kazanırsa, bu sahtekârlar, çok  “dembokrat AHLÂKLI,” derin ve hoca-loca ve akademisyen kılıklı, ziyâde möhderem ve ileri derecelerde parti-pırtı dervişi münevverândır!.

Ulan, nerde, ne zaman görülmüş, bir dâr-ı İslâm ümmeti, kâfirler oy çokluğuna sâhib olunca onlara: “Buyrun, biraz da sizin şirkinizde, sizin put ve heykellerinizin gölgesinde yaşıyalım” demek?. Böyle dâr-ı İslâm nerede ne zaman yaşamış bre oniki yüzlü iblis ve ifritler?. Bu hangi kitâbda yazıyor?. Piç mantıkdan başka bu kabil iblisliklere, dünyânın en ibtidâî kabilelerinde bile rastlanmış mıdır?..

Sahtekârlar diyorlar ki: “Oy vermiyenler CEHAP cebhesine oy vermiş demekdir, orası da küfür ve şerr cebhesidir, onlara oy verenler vebâl altındadırlar!” Bu doğru, fakat Hakk ve Hayır cebhesi nerde?. Bunun isbâtında delîl hani?. Sistem bütünü BÂTILSA, onun parti-pırtı her cüz’ü de bâtıldır… Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm tarafından: “El küfrü milletün vâhîdetün” gibi herkesin bildiği bir hadîsin buyurulduğunu, bu ifritler hiç duymamışlar mıdır?. 

xBir diğeri de, şirk ve küfürde ehvense, bunun ehvenliğinin isbât vesîkası nedir?. Hâl böyle olmasına rağmen zann ile ve delîlsiz hüküm vermenin, müslümanları ehl-i dâlâl hesâbına hakâretle aşağılamanın İslâm hukûk ve ahlâkındaki yeri neresidir?. İslâm Târîhi’nde, ehl-i dâlâl hesâbına müslümanlara buğz ve adâvet içine giren böyle îmân marazına mübtelâ bir kavme hiçbir devirde rastlanmamışdır…İslâm’ın dâr-ı harb hukûkunu yok sayarak ve dâr-ı ridde İRÂDESİNDEKİ sistemlere ve güdücülere tâbi’ olarak (bir nevi heykelperestçe TAPARAK) onlardan BAŞA SÂHİB olmak hangi dîn ve îmânla kâbil-i te’lîf edilecekdir?.

“Îmân bir mu’cibe-i külliyedir, bunun nakîzi olan KÜFÜR ise sêlibe-i cüz’iyye ile meydana gelir” i’tikâd kâide-i külliyesinin, ehven şirki ihtiyâr etmedeki ruhsatı veya yasağı bilinmeden; bu azgın nevzuhurların ortalıkda kazıklı voyvoda gibi dolaşmaları, bu şirretlerin alacakları beddualardan ve azîm belâlardan başka hiçbir şeyi çabuklaştıramaz…

Kendi zann ve tasavvurlarıyla i’tibârî ve hiç bir VESÎKAYA dayanmadan (hayır-şerr) tasnifleri yapan, adâlet-i izâfiye terâzileriyle ortaya (müteârife=aksiyom) uydurmaları sıralıyan ve bunları  (Piç Mantıklarının asılları=önermeleri) kabûl eden ve bunlardan yola çıkarak “Madem küfre destek verdin, kafir veya münafıksın!” netîcesini çıkaran bu heriflere, hiçbir şuurlu müslüman hakkını helâl etmez ve “Dîn Günü” mutlaka hakkını alacakdır… Çünki bu, hiçbir vezîkaya dayanmadan i’tibârî suç îcâdı ve binnetîce ZULÜM ihdâsıdır…  

“Oy vermemenin vebâli oluyormuş da, vermenin neden vebâli olmuyormuş?.” Bu şık ruznâmeye alınmadan tek taraflı bir muhâkeme ile hayâlî iddialardan hükme varmanın, adâlet-i mahzâ ile alâkasından bahsedilebilir mi?. Kendilerini belli şeylere şartlıyarak sâdece onları görür hâle gelmekle, muvâzenenin bozulması kaçınılmazdır; dolayısıyla, bu bâtıl usûlle verilecek hükümlerin de bâtıl ve şeytânî olacağı îzahdan vârestedir…İktidâra geçenlerin milyonlarca hatta milyarlarca küfür, şirk veya harama imzâ atmalarından, “essebebu ke’l fâil” sırrınca milyonlarca oylayarak TASVÎB ve TASDÎK basanın ve onlardan bütün küfür ve haramları içün peşînen AÇIK senet alan  OYLANANLARIN, bu sistemin mutlak bir iktizâsı olarak biribirlerine  bunca küfür, şirk ve haramda sebeb ve ortak ve şerîk olmaları, ya’ni bir başka ta’birle  biribirlerine vekâlet ve velâyet verenlerin ve verilenlerin vebâli, bu neden dile getirilmiyor???..

Bu despot ve derebeyi, bu ifrit nevzuhûrlar, bu demputrat sistemin uşaklığını yapan soytarılar, bütün bunları görmüyor ve bilmiyorlar mı?.  Tekrar edelim:Allâh Sevgilisi Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin “EL KÜFRÜ MİLLETÜN VÂHİDETÜN!” buyurduğunu bu sistemtaparlar hiç duymamış olabilirler mi?.

Bu soytarılara: “Oy vermeyin”, ermeni madamın “Kumar asası” dediği şeyin muâdili “Demputratik Kumar Sandığına gitmeyin, giderseniz şöylesiniz, böyle bilmem nesiniz” diye tepelerinde kazıklı voyvodalık yapan mı varmış?. Onlara avurtlarını doldura doldura ifritçe kim hakâret ediyor ki, onlar da mukâbele-i bilmisil hakları doğmuş gibi o kumar sandığına gitmiyenlere hakâret, aşağılama, iftirâ ve tehdîd anırtısı savurabiliyorlar?..

İşte kendisini “müslüman sürünün patronu, hatta vasîsi” gören, bu ne oldum delisi zibidilerin ortaya koyduğu (piç mantık ve kurdun sevdiği sisli hava) budur. Onlara uyan gerzek ayak takımları da, papağan gibi ve tam bir dumanaltı olmuşçasına bunların  havlama ve anırtılarını tekrâr edib durdular!…

Sanki hayır ve şerri ancak, beyinleri bilmem ne ittifâkına veya bilmem ne partisine şartlanmış bu meddâhin (dalkavuk) herifler ta’yîn ve tesbît eder, bu demputratik müctehidlerin (!) istimbât ve istihracları mutlak doğrudur!. Bütün bu hususları te’yîd edecek âyet ve hadîslerin hakîkî ma’nâ ve hükümleri sâdece ve ancak, bu ifritlere, hem de “Rü’yâ, keşif, yakaza ve zuhûrâtda veya akademik halvetlerde” bildirilir!. (Bu herzeleri kolay ve ileri derecede yutacak adam, serseri ve gerzek-çeyrek acûzeler bulurlarsa, bu ifritlerin onlara: “Bize vahiy geliyor, biz, küreselci, demputrat, parti ve sandık tanrıları ile konuşuyoruz!” demeleri bile   mümkindir…) Fettoş, tepesindeki rûhânîler, melekût âlemindeki görünmezler, sınıf-ı ruhbân, sınıf-ı ahbâr, kardinaller ve papalar ve bilcümle metafizik âlem akvâm-ı ecâibe ve garâibesiyle hemdem, hem meclis ve hemhâl oluyordu da, günümüz tâife-i ifritleri neden hemhâl olub görüşemesinler?. Bunların, Pensilvanya kardinalinden çok mu eksik yanları vardır?…

Menfaatlerini kendisinde gördükleri ittifâk veya parti-pırtılar hakkında âyet ve hadîsleri ve ba’zı ulemâyı da kullanan bu gözü dönmüşler, hangi dünyâ menfaatlerine veya akademik rütbe hayâllerine ermek isterlerse, bunun içün her haltı yer; ve Demputrasi Dîninin dâîleri olarak yapacaklarını yapar, muradlarına ererler; ve Bel’am İbni Baurâ yolunda en ileri ve uç noktalara uçar, halüsinasyon görerek bu yollardan (leylâlarına) da kavuşuverirler!.

O kadar ki, vervechi âtî görüleceği üzere, tasavvur, hayâl, hülyâ ve faraziyeleri gibi neleri varsa, uydurma ru’yalar, keşifler, yakazalar, zuhûrât ve halüsinasyonlarının topunu da ifritçe çalıştırarak, ALLÂH AZZE VE CELLE’NİN SEVGİLİSİ ALEYHİSSELÂM ZAMANINDAKİ MEKKE’DE, LÂ’NETLİ BİR demokratik SEÇİM (kumar) SANDIĞINI BİLE HAYÂLHÂNELERİYLE MEYDAN YERİNE KOYABİLMEKTEDİRLER!!!. (Sonsuz hâşâ ve kellâ.)

 Üçüncü makâlemizde dudak uçuklatan bu hezeyanları nasibse aynen iktibâs edeceğiz…

EBÛ CEHİL’LE EBÛ TÂLİB’DEN BİRİSİNİ SEÇECEKSİNİZ DİYE DE, MÜSLÜMANLARI, BAŞLARINDAKİ RASÛL-İ RUSÜL ALEYHİSSELÂM HAZRETLERİ İLE (Hâşâ ve kellâ, estağfirullâh, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh) SANDIK KUYRUĞUNA SOKUB, CÜMLESİNİ DEMOKRAT YAPIYOR; VE O KUMAR SANDIĞINDA HER MÜSLÜMANIN EBÛ TÂLİB’E OY ATMASINI MECBÛRÎ GÖSTEREBİLİYORLAR!!!

Fâcia, dehşet, yalakalık, yalamalık, çılgınlık, sapıtmak ve bel’amlıkda son nokta… İleriki makâlelerimizde göreceğiz…

POLİTİKACILARLA, ONLARIN BEL’AMLARI, LAİKLİK VE DÂR-I İSLÂM MEVZU’LARINI BİR TAKTİK OLARAK MA’NÂLARI DIŞINA ÇEKİB SAHTEKÂRLIK YAPIYORLAR!

Tasavvurlarıyla Câhiliyye Mekke’sinde Demputratik sandık kumar masası kuranlardan bahsetmemizi, bizim hayâllerimizin mahsulü sayan ve çıldırdın mı diyen kâriîn-i kirâmımız olursa, biraz sabır tavsiyesiyle, linkini vereceğimiz vidyonun satıra dökülüşünü lütfen okusun veya  dinlesinler; ve çıldırıb kuduranların kimler olduğunu da dehşetle görsünler!

Bu heriflerin bu kadar pervâsız olmalarının sebebleri:

  • 1) Bu adamlar, 27 senelik şefokrat mâzîsi ve bütün politik târihi resmen ve alenen Allâh düşmanlığı ile müseccel halt partisi ittifâkı içinde olmuş olsalar, BUNLARIN, menfaat, şöhret, mevkı’, makam ve akademik rütbelere kavuşmaları hiç de kolay değildir… Bunlar içün Demputrasi Dîninin i’tikâdî üç mezhebi olan, (sosyalist-liberalist ve muhâfazakâr) mezâhibden muhâfazakâr kanatda ya’ni iktidârı elinde bulunduran “İslâm’ı güncelleyici, değiştirici” mezheb içinde yer almaları, hısım akrabaları ile listelere girmeleri; ve bu kanatdakiler muktedir olamasalar da iktidârda kaldıkları müddetçe onların sularında gemilerini yüzdürmeleri en isâbetli ve en kazançlı yoldur…Onlar bunu çok iyi biliyor ve onun içündür ki, sandık kumarında esib tozmadan, azıb kudurmadan duramıyorlar…
  • 2) Bu menfaat taparların, Laik-Demputratik-Sosyal Guguk Sistemi olan (Demokrasi DÎNİ) içinde yaşamayı kabûl edib, bundan gâyet rahatlık duydukları apaçık ortadadır. Şikâyet ediyormuş gibi riyakârlık ve numaralarla ba’zı noktalara takılma rolleri yapmaları ise, zevâhiri kurtarmak içün kayıkçı kavgası ya’ni Sulukule ayarında bir takiyedir!

Ayrıca, Müslümanlar, “Bizim Dînimiz demputrasi değil, İslâm’dır” diye cidden ve hakîkaten bu hükmün peşine düşerlerse ne olacakdır?. Dînlerini öğreniverir de “Hangi DÂRDA, dâr-ı İslâm’da mı, dâr-ı ikrâhda mı nerde yaşıyoruz; İslâm neden 24 saatimizden tard edilib, amelî, cihâdî, idârî, hukukî, iktisâdî, ictimâî, âilevî, siyâsî, askerî, tıbbî bütün temel nizamları ile neden YASAKLANMIŞDIR”  derlerse; ve yüzyıldır gasbedilen HAKKLARINI aramıya kalkarlarsa ne olacak, ne yapılacakdır?. Çünki bütün devirimler, bir eksiksiz bütün bu hakların Müslümanlardan ve Müslümanlık’dan çatır çatır, asa-kese, yaka-yıka ve söke söke alınması içün yapılmışdır…

İşte Türkiya’da derin olsun sığ olsun, hangi devlet olursa olsun, her işin önünde ve üstündeki en canalıcı nokta burasıdır… Bu bahsin hiç açılmaması, küllenmesi, ruznâmeye aslâ gelmemesi, getirilmemesi en ehem lâzımedir…

Bu noktada müslümanların önünün kesilmesi içün sistem, derin ve sığ devletiyle: “Türkiya DÂR-I İSLÂMDIR, İslâm’ın dünyâda en İYİ, en GÜZEL ve en DOĞRU yaşandığı yer Türkiyâ’dır” şablonunu zihinlere kazımanın peşindedir… Bunu da en güzel kim yapar, kimler, hangi sarık cübbeli Bel’am İbni Baura’lar, oryantalist (şarkiyatçı) çömezleri, akademisyen yamakları, ham yobaz kaba softa zibidileri yapar?. İşte kimler yapacaksa, bu mühim DERİN iş de, onlara verilecek, onların arabça ibâreler okuyarak halkı teshîr eden çeneleriyle  ve sarık cübbeleri altından halka üfürülecekdir…

HEM DÂR-I İSLÂM (!) DENİLECEK, HEM DE LAİKLİK, İSLÂM DA DÂHİL BÜTÜN DİNLERİN TE’MÎNÂTI (!) OLARAK YÜZYIL MALZEMESİ VE ŞARTLAMASI YAPILACAKDIR…

 Bir de, İslâmiyyet’in Anadolu’dan yok edilmesi ve silinmesi prensibi olarak 1928’den beri ve 1937’de anayasaya girmesinden i’tibâren, laikliğin, ATEİZMA değil de, ma’nâ kaydırmasına ve tersine çevirme sahtekârlığına tam abanarak ŞİRİNLEŞTİRİLMESİ ameliyesine şâhid oluyoruz.

Bunu bilhassa, sâdece İslâm’ı istismardan geçinen (muhafazakâr demputrat kanatda), hele hele 1970’den i’tibaren Demirel-Erbakan çizgisinde görüyoruz. Erbakan da hem İskenderpaşa mürîdânından geçinerek müslümanım diyenleri idâre ederdi, hem de “Din hürriyetidir, dinlerin e’mînatıdır” diyerek, laikliğe, laikliğin dışında bir ma’nâ yüklerdi… Böylece bir taşla iki kuş vurur, hem müslümanım diyenlere laikliği sevdirir, hem de laikçi ateistlerin kendisine bakışındaki sertliği yumuşatırdı! Bu ma’nâ ile öylesine lâiklik krallığı yapar ve o îmânının bozulmamasına dikkat ve şiddet gösterirdi ki, MART 1993’de şöyle demişir:“ERBAKAN LAİKLİK KALDIRILSIN DİYEN SÜDÜ BOZUKDUR!”

İnternetdeki laiklik ile alâkalı yapdığı birçok konuşmalarına bakılırsa, N. Erbakan’ın, laiklik lâfzı altında pek çok  indî ve felsefî te’vil, çarpıtma ve yuvarlama kabilinden konuşmaları görülecekdir!. Ve laikliği, İslâm ile (Şirkin-Ateizmin) arasına, iki tarafı da biribirine telbis edilib bulayan bir yere oturtarak, “Erbakan laisizması” denen bir halita ya’ni HALT meydana getirmişdir!.

Demirel-Erbakan kanadları zâhiren ne kadar politik muârız gibi yaşamışlarsa da, aynı demokratik politik zihniyetin temel ve esaslarında beraberlik göstermişler, bir nevi papağan gibi şunların tekrarında ve bir çoklarında katı ve jakoben laikçilerle beraberlik ortaya koymuşlar ve halkı şartlamanın ortak ıkınışında olmuşlardır:

“Laiklik, herkesin dîn ve vicdân hürriyetine sâhib olarak rahatça dînine göre istediği gibi yaşamasının te’mînâtıdır! Herkesin kendi dînî emir ve yasaklarını hiçbir müdâhale olmadan hürce ve rahatça, yiyib, içib, uyumasının da te’mînâtıdır!.Tanrılarımızın yorulmasına hiç lüzûm kalmadan onun adına bizim TEŞRÎ’ (yasama) organı ve organizması olarak KÂNÛN yapma ve O’nun hâkimiyyetini, bizim, göklerden yer yuvarlağına indirerek ve ONA vekâleten, nefs ü aklımız üzerine almamız demekdir… Müfessir Merhûm Muhammed Hamdi Efendi’nin ibâresiyle: “İmtiyâz-ı RUBÛBİYYET, sınıf-ı RUHBANDAN parlömanlara geçmişdir” demekdir… Laiklik, edyân-ı mâzîyyeye, hâzıraya ve âtiyyeye son derece eşit, hristiyanlık ve yehûdiyyete daha EŞİT ve daha bir ÇEŞİT davranmakdır… HAKK ve BÂTIL din yokdur, her din hakkdır, vatandaşımızın dini bizim de dînimiz, ma’bedi bizim de ma’bedimiz, papası ve kardinali bizimde babamız, papamız ve fetomuz, hahamı bizim de hahamımızdır… Kutsal laiklik, Ankara İlâhiyat’da okutulan Prof. Mehmet Taplamacıoğlu’nun “Din Sosyolojisi” kitabındaki kamalist mitolojisine göre “İslâm bile laik bir dindir…” Kutsal laiklik, tanrılarımızın ortak paydası olarak edyân-ı cumhûriyyemizin atamızdan mîrâs en olmazsa olmazımız bir tanrı buyruğu;  ve hürriyet-i edyânın şerîki olmıyan biricik te’mînâtıdır… Milyarlarca senedir hâkimiyyeti elinde tutan gök tanrılarımız fazla mesâîden biraz yorulmuş bulunuyorlar. Onların biraz istirahat buyurmalarını te’mîn zımnında, artık hâkimiyyeti de kayıtsız ve şartsız para-lamentolarımızdaki 15 parti 5 ittifaklı ademoğlu tanrılarımıza devretmek zarûreti doğmuşdur. Bunu, modern Batıya taparlığımızın zarûrî bir netîcesi ve ilelebed yaşıyacak cumhûriyetimizin en büyük eserimiz oluşuna bağlamalıyız. Hem bu hakîkatı ilâhiyâtsal bir başka sayın ve mayın profumuz ve modern şeyhimiz Esad Coşan hocfendimiz fem-i muhsinlerine şöyle almışlardır: “NİCE EMEKLERLE KURULAN CUMHÛRİYETİMİZİ RAFA KALDIRMIYA KİMSE HEVESLENMESİN!” Böylece, tarîk-ı Zıyâiyyeyi pek moderen bir mertebeye uruc etdiren ve bir güzel târîk-i es’adî ihtirâ’ eyliyen purrof hocfendimiz, cumhûrî tarz-ı idâremizi bir tarz-ı tasavvufî ile de taçlandırmış; ve SAĞDUYU Partimiz geçliğine bir hıtâbe-NUTUK olarak bunu vasiyet ve armağan etmişdir denilebilir… Kutsal laikliğimizin esrâr-ı hafiyyesindendir ki, her derin sırrı herkesin bilmesi iktizâ etmez! Yeri ve zaman hulûl etdikçe, ba’zı esrâr-ı kudsiyyeye muttali’ olmamız nasib ise devam edecekdir! ”

Ba’zı nice esrâr-ı garîbeyi mezara götürüb oraları fazla yüklerle yükleyib karıştırmıya da lüzum olmasa gerekdir!. Biz, sıhhatinden emin olduğumuzu yazalım da, tasdîkini  vicdanlara bırakalım!. Hesab günü “Nice bildiğin doğruları KETMETDİN” denilmesin yeter. Müfessir Merhûm : İmânî esaslarda “Îmân ızhâr-ı hakkdır, hakk-ı sarîhi KETMETMEK küfürdür” buyurur. Müslümanları aldatan meleksîmâ nice Âdem evlâdının şerrinden saf ve samîmî müslümanları kurtarmak da mes’ûliyyetin îcâbına göre hareketdir. Dolayısıyla insanların hakîkatini de ortaya koymak, ızhâr-ı hakk cümlesinden olsa gerekdir. Çünki ümmetin bakıyesi çok aldatılıyor ve farkında olmadan hep çukura atlıyorlar. Biz 60 senelik tahrir hayatımızda  neler gördük neler; ve kulaklarımızla da duyduk… Anınçün bu dünyânın nasıl ve ne kadar lehvün ve lâıbün tavsifine lâyık bir mekân olduğunu, insan evvelâ kendisi içün,  sonra da her bîçâre müslümanların da anlamasını ne kadar iştiyakla istiyor,bunun  ta’rîfi gayr-i kâbil desek yeridir…

xHulâsa, laiklik ndktasına dönecek olursak, akla hiç gelmiyecek insanlar bile hiç tahmîn edilemiyen lâfları ile, (buna, yalan-dolanları-gözküllemeleri- dalkavuklukları da denilebilir) laiklik ve onun dal ve kollarının, menşe’ ve mebdeinin propagandalarına, şirinlik maskesi ve muskaları da takarak, onun, (Kıyâmet vâkıasına inanmıyanlarca ilelebed) yaşayıb DİPDİRİ ayakda kalması te’mîn edilecek zannediliyor…

Bu laiklik misyonerliğini, müteveffâ Sülü ve Erbakan gibi başka kimler, hangi zümreler, züppeler, diplomalılar, akademisyenler, parti-pırtılar, sarık cübbeliler ve hangi bel’amlar becerebilecekse, bu iş, onlara vasiyet ve ihâle edilmişdir!..

Bu iki nokta zâhiren Anadolu insanının gözünden saklansa da, her zaman ve mekânda, ruznâmenin bâtınen en ehem MADDESİ yüzyıldır  bu olmuşdur… Onun içün Tunus’lu  ve Mısır’lılara laik anasaya tavsiye edilmişdir!. Onun içün “Ben dört dörtlük laikim” denilmişdir… Onun içün “İslâm coğrafyası neden laikliğe geçmekde bu kadar geç kalmışdır” diye hayret ve ateistlere şirinlik mimikleri dağıtılmışdır!. Onun içün “Dîne dayalı devlet sistemine KESİNLİKLE karşıyız” denilmişdir…

Devlet, her şeye dayanıb yaslanabilir, ammâ bu “LAİK cumhûriyet  müselmanlarına” göre (İslâmiyyet’e) aslâ dayanamaz, çünki onlara göre ALLAH ve RASÛLÜ Aleyhisselâm’ın o DÎNİ, “cihânın en BERBAT sistemidir; zihni, kalbi ve tasavvurâtı bile yakıb kül eden bir FELÂKETİ’dir!.” (Sonsuz kere hâşâ ve kellâ).

Onun içün “Türkiye laikdir laik kalacak, kahrolsun Şeriat” fâciaları gülücüklerle geçiştirilir!.

Onun içün locavî üstadları müteveffa Sülü bile şöyle yol açmış, çığır açmış, kılavuz kaptan olmuş ve demişdir:

“Kur’ânın 236 âyeti devletle, (idâreyle, hükümetle, laiklikle) alâkalı, geçin bunları, geriye 6400 küsûr âyet kalıyor, bu kadarı neyinize yetmiyor?.”

Hulâsa müslümanım diyenler, çok güzel ninnilerle uyutulub, sağmal ehlî dostlar olarak sağılıyorlar! Son 21 senedir ise: “Durmak yok yola devam” nakarâtıyla, ha babam, sırığın ucunda HAVUÇ, koşun da koşun!

Kızıl ELMAYA vâsıl olduk oluyoruz, ha gayret, dünyâ bizi dinliyor, cihânın gözü bizde, yakında Muhteşem Süleyman olarak tahta çıkacağız, az kaldı, herşey bir anda olmaz, sabırlı olun ve bekleyin!…

Yâ Allâaaah, Bismillâh…

(Mâba’di var)tt

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir