Cihan Târîhinde Zirve Yapan Bir Tek Gözboyama Ve Sahtekârlık: 11 Eylül 2001!
12 Eylül 2011
(2) Erdoğan Laiklik Misyoneri Mi Veya Takke Düşdü (Daha Doğrusu Sarık Düşdü) Şeyi Göründü Mü?…
22 Eylül 2011

T.C. Başbakanı Erdoğan’ın, Ezher’dekilere (Mısırlılara) “laik bir anayasaya sâhib olma tavsiyesi!” nâmütenâhî âhıret netîceleri olan ve fevkal’âde

ERDOĞAN LAİKLİK MİSYONERİ Mİ VEYA TAKKE DÜŞDÜ (DAHA DOĞRUSU SARIK DÜŞDÜ) ŞEYİ GÖRÜNDÜ MÜ?…

(1)

Ahmed SELÂMÎ

 

T.C. Başbakanı Erdoğan’ın, Ezher’dekilere (Mısırlılara) “laik bir anayasaya sâhib olma tavsiyesi!” nâmütenâhî âhıret netîceleri olan ve fevkal’âde sevimsiz hatta çirkin bir tavsiyedir ki, buna aslâ hakkı olduğu da söylenemez…

Müslüman Mısır ehâlisine, onların “ılmâniyye!” dedikleri laiklik denen felâketi “tavsiyesi”, asıl ve en büyük felâket bilinse yeridir! Zîrâ bütün İslâm Âlemi içün “ılmâniyye!” demek “dinsizlik!” demekdir…

AKP başkanının değil Mısır’a, hiçbir memlekete, hem de can derdinde oldukları bir hengâmda ve böyle nice evlâdlarının  aylardır meydanlarda acı ve ıstırab çekdiği bir zamanda, fırsatçılık yaparcasına “rejim ihrâcı!” gibi bir ticârete ve tüccarlığa soyunması, diplomatik zâviyeden de bakılınca aslâ dürüst ve insaflı ve onların dinlerine hürmet taşıyıcı bir hareket olarak tavsif edilemez!

Hürriyet’in haberi, buyrun:

“-Başbakan Erdoğan, Mısır’da uydudan yayın yapan özel televizyon kanalı Dream TV’de ülkenin en ünlü kadın ‘talk show programcısı Mona el Şazli’nin konuğu oldu. Ak Parti Genel Merkezi’nde yapılan ve banttan yayınlanan röportajda Erdoğan özellikle “laiklik” konusunda mesaj verdi.

Türkiye’de anayasa, laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır.

Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.”

Biz, îmânlı Mısır ehâlîsinin, “ılmâniyye!” dedikleri ve Anadolu ehâlisine bir asra yakın kan kusturan bu nesneye “bakışlarının değişeceğine!” binde bir ihtimâl bile veremeyiz! Ancak (şaşırtılarak) bir halt ederler mi, onu da bilemeyiz! Veya bir yahudi-haçlı kataküllisi ile karşı karşıya gelip, tepeden inme bir (kurtarıcının) çarpmasına uğrarlar mı, bu dahî mechûlümüzdür!

Zira Ankara Tel-Aviv sun’î kayıkçı kavgasının altında, ABD, AB, Vatikan, Tel-Aviv, Okyanus Ötesi ve AKP koalisyon cebhesi ne planlar ve projeler saklamaktadır, önümüzdeki aylarda veya senelerde herhalde çok daha iyi görülüp anlaşılacakdır! Laiklik misyonerliğinden evvel icâd edilen “yahudi Tel-Aviv devleti” ile iplerin kopuncaya (!) kadar gerilmesi de boşuna değil, bir planın tatbikinden ibâretdir!. İslâm coğrafyasında “Fatih, Salâhaddin, Prens, Lider!” icad edilecek bir adamın omuzlarda taşınması içün, onun “yahudiye meydan okuyan bir adam” olması şartdır! Bu noktaya gelmeyen bir adamın eliyle, bu coğrafyada “ılımlı İslâm-hoşgörü-diyalog-Laiklik” gibi esasları içinde taşıyan ve koalisyon cebhesinin şekillendireceği bir “REJİM” değişikliğini tahakkuk etdirmek elbetdeki mümkin olamazdı…

Senaryo, bütün dehşeti ile sahnededir…

Laikliğin, dinin, (husûsan İslâmiyyet’in) devlet ve dünyâ hayâtından(tard edilişi) demek olan bir (dinsizlik) bulunduğu apaçık ortada… Fransız ihtilâli ile ortaya çıkan ve o zamanlar tamâmen kilise muârızı olan ve 1789 Fransız ateistlerinin kendi felsefelerinin devlet sistemi yapıldığı bu nesne, Türk-İslâm târihinde hiçbir zaman görülmemişdir. Görülmesi de düşünülemez… Evet, İslâm ve Müslüman Oğuz tarihinden bahsediyoruz!

Garb’ın, husûsan Fransız kültürünün İslâm hâkimiyyeti’ne galebe çaldığı 19. Asır ateizma ve pozitivizması, başda, Osmanlı’daki kök düşmanlarıyla Tanzimatçılara “rejim ihrâcı!” gibi bir netîceyi ortaya koydu! Alıcıları i’tibâriyle bu idhâl malı ve emperial markalı rejimin en ana husûsiyyeti, İslâmiyet gibi topyekûn devlet ve dünyâ işleyişini her noktasıyla nizamlayıp kuşatan ve mutlak hakîkat olan bir dînin, “haçlı seferleri” gibi silâhlı mücâdelelerle ortadan kaldırılamayacağını artık çok iyi idrâk etmesiydi…Bunun içün de, İslâm, içinden vurulmalı ve bütün kaleleri teslîm alınmalıydı!

Öyle de yapıldı ve Truva atı, (Laiklik küllemesi) olarak ve halkın anlamadığı bir dille memlekete sokuldu; ve soyadı da, son yarım asırda ve  el çabukluğu ile “Laiklik dinsizlik değildir!” yapıldı!

Yiyene…

Hem öyle bir “dinsizlik” ki, 80-90 senedir “laiklik!” diyerek bu memleketde yapılan dinsizlikler, işkence ve hatta kıtâller, dünyanın hiçbir memleketinde yapılmamışdır…

Haçlı Garb, ihrâc etdiği laiklikle, İslâmiyet’i Anadolu’da böylesine içden çürütdükden ve onu Müslümanların ve Müslümanlığın başına(belâ) etdikden sonra, şimdi de, BOP projesi eş başkanı Başvekîl Receb Bey eli ile, bu “ihrâc işini!” Anadolu üzerinden Müslüman Arab memleketlerine sevki planlamaktadır…

Yekûn hattını çekelim: Ilımlı din, globalizma, BOP, hoşgörü ve diyalog gibi sapıtmalar ve sulandırmalar, yamultmalar adına, İSLÂMİYYET’in kökünü kurutmak; ve artık belini doğrultamaz hâle getirmek…

ABD, AB, Vatikan, Brüxelles, Tel-Aviv, AKP ve Okyanus Ötesi koalisyon kuvvetleri veya müttefik cebhesi, “Global-ılımlı İslâm-hoşgörü-diyalog” projesini, şimdi bu şekilde hayâta geçiriyor; ve Ankara Hükûmetine biçilen “yeni misyon” mu’cebince de, kuvveden fiile çıkarmanın peşine düşmüş bulunuyor…

“Laiklik din düşmanlığı değildir!” diyen Receb Bey, İslâm âlimi olmadığı, tam tersine laik rejim politikacısı bulunduğu  içün, bu hususda söz söyleme haqq ve salâhiyyetine de sâhib olamaz… “İSLÂM DÎNİNİN düşmanı” nedir, kimdir, nasıldır, bütün bunlara, laikliği (ateizmayı) rejiminin temeli yapan ve buna bir asra yakındır tapınan bir rejimin“başvekîl!” yapdığı herhangi bir şahıs karar veremez. “İslâm gibi Mutlak Hakîkât olan bir Dînin” dost ve düşmanının kim ve ne olduğuna, mücerred, Allâh Azze’nin Kitâb’ı, Kâinâtın Fahr-i Ebedisi Aleyhisselâm’ın Sünneti, Ümmet-i Merhûmenin icmâı ve ulemâsı karar verir, bu hususda ancak onlar söz sâhibidir…

Dünyâdaki hiçbir tâğût ve onların peşindeki bir politikacı, bu babda ağzını bile açamaz, “keenlemyekündür!” Hele laik-dembokratik politikacılar hiç mi hiç konuşamaz! “Dinle devleti ayırdım!” diyenler din hakkında ağzını bile açamaz… Nerde kaldı ki, DİB başını da arkasına alıp, onu da üçüncü sınıf bir laiklik mollası gibi peşinde dolaştırıyor! Arap dünyası bu kabil belamların sarık ve cübbesini de görürse, belki daha çabuk “tav!” olurlar!

Bunlar da yiyene…

Hiçbir politikacının, Şeyhülislâm Merhum Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin buyurduğu gibi: “Allâh Azze’nin dînini sâhibsiz bir arsa kabul ederek, üzerinde istediği gibi top oynama ve tekmeleme haqqı yokdur ve olamaz…” Aksi halde Yaradan’ın rahmet veya lâ’netinin nasıl tecellî edeceği, dehşetle gözlenir olur; ve bu da Hâlık Teâlâ Hazretlerinin küllî irâdesine taallûk eder!

1908, meş’um 23 Temmuz ihtilâli ile Cennetmekân Abdülhamîd Hân Aleyhirrahmeti Ve’l-Ğufrân Hazretlerinin yehudi eliyle ümmetin başından çekilip düşürülmesinden sonra başa gelen binlerce belâ ve musîbetin ana sebebleri, iyi, ama çok iyi görülmeli ve azıp-kuduran ve tuğyân edenlerin encâmının ne olduğu aslâ unutulmamalıdır…

Herkes, Allâh Azze’nin Mutlak Hakîkat olan Mukaddes ve Muazzez Dîni karşısında haddini bilmek, O’na inanmasa bile O’na azamî ihtirâmı göstermek zorundadır. Azınlık denilenlere gösterilen iltifat, dostluk ve bel kırıp boyun bükmeler, O’nun karşısında da, O’nun istediği cinsden gösterilmeli; ve O’nun karşısında herkes, kim olursa olsun, derecesini ve haddini çok iyi bilmelidir!

Laiklik maiklik laf u güzâfı ile, bu milletin bir asra yakın ömrü, maddî ve ma’nevî bütün imkânları çatır çatır yakılıp kül edilmiş; ve bu sebeble de çekmediği zulüm ve işkence kalmamışdır… Bu belâyı yaşatmak uğruna, İskilipli Büyük Şehid Merhûm Muhammed Âtıf Efendi, Babaeski Müftüsü Merhûm Ali Rıza Efendi gibi yüzlerce İslâm ulemâsı ve 500.000 müslüman ipe çekilmiş, Üstad Necib Fâzıl Bey Merhûm gibi onbinlerce müslüman, muharrir, âlim, îmân ve fikir adamı, hapishânelerde çürütülmüş ve âileleri perişân edilmişdir…

Çünki o “laiklik denen!” ateist felsefe, özü i’tibâriyle İslâmiyyet’e hayat haqqı veremeyeceğinden, tam bir (dinsizlik) olarak tatbik edilmiş ve içdeki İslâm düşmanları tarafından da millete kan kusturulmuşdur.

Hal böyle iken, başvekîlin Mısır ve gitdiği yerlerde Müslüman ehâliye “laiklik tavsiyesi!” misli görülmemiş bir abes kabul edilse yeridir; ve böyle bir îmân ve akıl tutulmasından Allâh’a sığınmak şartdır… Bu koalisyon güdümlüsü (ihrâcatçılık), zerre kadar yakışık almayan bir “devlet ayıbı!” da olmuşdur…

Bâlâda beyân etdiğimiz üzre “İslâmiyyet’e neyin düşman”olduğunu; ve laiklik denen  felâketin, (dinsizliğin) ta kendisi olup olmadığını, ancak islâmî ilimlerde mütehassıs olan ulemâ takdir eder; politik kavga gürültüler içinde ömür tüketen adamların bu hususda söz söyleme haqqları da olamaz. Büyük Müfessir Merhûm Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi bu babda şu (dinsizlik) teşhisini koyar ki, herkese haddini bildirmek noktasından da fevkal’âde mühimdir:

“-Avrupa devletlerinde Katoliklik ve protestanlık mübârezelerinden doğan bir hürriyet-i vicdâniyye da’vâsıyla Fransa inkılâb-ı kebîrinden sonra LİBERALLİK, LAİKLİK VE İNSÂNİYYET KELİMELERİ ALTINDA, D İ N S İ Z L İ Ğ E  VE HODGÂMLIĞA  DOĞRU MENFÎ BİR GİDİŞ İSTİHDÂF EDİLMİŞDİR.” (Elmalılı Tefsiri, c:1, s:196)

Apaçık görülmektedir ki, Müfessir Merhûm gibi islâmî ilimlerde söz sâhibi bir büyük zât, laiklik denen Fransız uydurması içün “D İ N S İ Z L İ K VE HODGÂMLIK” derken, başvekîl gibi islâmî ilimlerde ehliyet ve liyâkati bulunmayan bir politikacının “laiklik din düşmanlığı değildir!”gibi aykırı ve yakışıksız lâflarla dünyânın önünde görünmesi, İslâmiyyet’e ihtirâm ile ASLÂ kâbil-i te’lîf edilemez bir manzaradır…

Müfessir Merhûm’un satırları devam eder:

“-Ve terakkiyât-ı ilmiyye ve sınâiyyesini Haqqa raptedecekleri yerde beşeriyyeti Haqq’dan tebâüde (uzaklaştırmaya), vicdansızlığa ve ihtirâsâta sürüklemişler ve netîcesi, İslâmiyyet’in gösterdiği hakîkî ve müsbet hukûk-ı hürriyyet ve hayât-ı haqqdan uzaklaşılarak, ıstırâb-ı hayâtı artırmak olmuşdur….Beşeriyetin şimdiki dalâli, insâniyetin Haqq üzerinde HÂKİM OLMASI FİKRİNDE toplanıyor. Bu ise, insanlar meyânında en kuvvetli görünenlerin, BİR HÂLIK-I MA’BÛD  gibi telâkkîsine müncer oluyor.”

Evet, laiklik, “en kuvvetli görünenlerin TANRI gibi telâkkîsine müncer olmuş” ve insanlar, Allah Azze’nin kulu olmakdan çekilerek bu tanrıların kulu yapılmışdır!!!

Mısır, Tunus ve Libya ehâlisi, bu hakîkatleri herhalde çok iyi biliyorlardır. “Diktatör tanrılardan kurtulduk!” derken, “Dembokrat ve laik!” tanrıların ellerinde sürünmemeyi herhalde akl edecekler; ve kendilerini, (kulun kula kulluğundan) kurtarıp, hürriyeti, kendilerini Yaradan’ın irâdesine râmolmakda arayacaklardır…

Haçlıların, Anadolu’ ya zorla dikte etdirdiği “laiklik” nâmındaki musîbetin, ehâli-i etrâk ve ekrâta bir asra yakın neler çektirdiğini de görmemezlikden gelirlerse, iplerini kendi elleri ile çekmiş olacaklardır…

İnşaallah şaşırıp da “laikiz, laik olduk!” gibi sapıtmazlar! Arkasından da “Mısır laikdir laik kalacak, kahrolsun Şerîat!” gibi ulumalarla (şeytanın kulu olmak) gibi çukurlara düşmezler!

“Laikliğin dinsizlik olduğu” hakkında Büyük İslâm Âlimi Şeyhülislâm Merhûm Mustafa Sabri Efendi Hazretlerinin satırlarını da biiznillâh göreceğiz. Üstelik, mezâr-ı şerîfi Kâhire’de olan Büyük Şeyhülislâm’ı, Mısırlılar, aralarında yıllarca misâfir etmişler, makâle ve kitablarını matbaalarında basmışlardır.

Müslüman âlemi ve Mısırlılar Merhûm’u çok iyi tanırlar ve “Fransız kalanlardan” çok, pek çok O’na i’tibâr eder ve O’na kulak verirler! Çünki onun mübârek rahle-i tedrîsinden geçen aklı başında müslüman, orada hâlen sağ ve sâlimen bulunmaktadır…

(Mâba’di var)

(İntişârı: 16.09.2011)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir