Humeyni
6 Haziran 2017
Katar Meselesini Nasıl Okumalı?
7 Haziran 2017

Ali Eren Hoca: İslâm, Anadolu İnsanının Özüne İşlemiştir!..

 

Özellikle Ramazan ayının gelmesiyle görüyoruz ki birtakım mezhepsiz, Şia taraftarı tipler çeşitli televizyon programlarında köşe kapmış, Ehli Sünnet’e saldırıp kendi fasit fikirlerini aşılamaya çalışıyorlar… Bu rezilliğin önüne geçmek için neler yapılabilir?

Tabii ki bu cereyanlara, mezhepsizlik ve Şia’ya şiddetle karşı durmakla önünü alabiliriz, ama neylersiniz ki balık baştan kokar… Diyanet İşleri Başkanlığı yirmi küsur sene öncesinden “Kutlu Doğum” diye bir şey başlattı ve bu aynen bugün de devam ediyor; bir takım tepkiler geldi son zamanlarda bu uydurma haftaya, ama geri adım atmadı Diyanet… Sadece bu haftanın ismini değiştirerek “Siyer Haftası” koydu… Diğer taraftan, 1982’ye kadar devam eden temkinli namaz vakitleri ve iftar imsak vakitleri vardı, onu da kaldırdılar. Onda da zaten ısrar ediyorlar, bu şekilde devam edince de milletin orucu boşa gidiyor ve bunların başını Diyanet İşleri çekiyor, haliyle kuyrukları da bir ay boyunca Ehli Sünnet’e saldırıyor… Bunun önlenmesi için Ehli Sünnet hocaların televizyonlara çıkıp seslerini duyurmaları lazım. Türkiye’de dört hak fıkhî mezhepten ikisi, Hanefî ve Şafiî mezheplerine tabi insanlar var, bunların fıkıhlarına göre hareket etmek lazım. Bunlara riayet edilmediğinde tabii bir hayli tahribat oluyor. Birçok insanın ibadetleri güme gittiği gibi itikatları da ne yazık ki bozuluyor…

Mesela geçen televizyonda rastladım, programa katılıyor ve şöyle sorular soruyorlar: “Biz imam-hatip mezunuyuz, mezheplere ne lüzum var?” Yani imam-hatiplerde mezhepsizliğe nasıl izin veriyorlar, burada yetişen insanlar bu fikirlere nasıl kaptırıyor kendini?

Diyanet mezunları okullara öğretmen olarak geliyor, derste ne anlatırsa talebe de onu kabulleniyor; çünkü İslâm’ı bilmiyor, onun söylediklerini İslâm zannediyor… Şimdi ben de o talebe ve onlara bu fikirleri aşılayanlara diyorum ki “Mezheplere ne lüzum var?” diye sormak “İbadetlere ne lüzum var?” sorusu ile aynı manâya geliyor. Mezhepleri kaldırıp atsınlar bir kenara bakalım, ibadeti nasıl yapıyorlar… Mezhep olmayınca ne inanç olur, ne ibadet; mezhepler olmazsa ibadet de olmaz! Mezhepler iki çeşittir; itikad-inanç mezhepleri ve amel mezhepleri… Mesela Türkiye özelinde örnek verirsek; Maturûdî mezhebini ortadan kaldırınca insanlar neye nasıl inanacaklarını bilmezler, mesela Şafiî mezhebini kaldırsak ortadan, insanlar nasıl amel edecekler? Mezhep imamlarımız nasıl iman edeceğimizi ve nasıl ibadet edeceğimizi örgüleştirip bize büyük bir kolaylık sağlamışlar. Bir insan müçtehid ise, yani Kur’an ve sünnetten hüküm çıkarabiliyorsa kendisine göre ibadetini yapsın. Ama bugün o seviyede kimse yoktur, bütün Müslümanları hesaba katarak konuşuyorum. Onun için bilmeyen bir insan öğrenebilmek için bilene sorar, bu tıpkı ibadet ve itikad mevzuunda da böyledir. İbadetini nasıl yapacağını bilmeyen kişi ya bilene sorar ya da fıkıh kitabını açar orada yazana uyar. Dediğim gibi “Mezheplere ne lüzum var?” demek “Dine ne lüzum var?” demekle aynıdır ve bundan daha büyük bir felaket, bundan daha tehlikeli bir söz olamaz.

“Sapık” diye tabir ettiğimiz kişileri 80 Milyonun karşısına nasıl çıkarıyorlar peki, bu bir proje mi?

Tabii bir projedir! Âcizane ben Fetullah Gülen’in bir proje olduğunu, kendi aralarında anlaşamasalar da bize düşmanlıklarında bir olan Batılı ülkelerin ortak bir projesi olduğunu 30 senedir söylüyorum ve yazıyorum. FETÖ hem Hristiyanlık hem de Yahudilik projesidir, dikkat edin bu ikisi de aslında birbirine düşman olmasına rağmen asıl düşmanlarına, yani bize karşı FETÖ silahı ile saldırdılar. Ben bunları söylediğimde “Vay sen nasıl böyle mübarek bir zat hakkında böyle söylersin!” diyerek nice Müslümanlar benim boğazıma sarılmışlardır… Şimdi de ihaleyi başkalarına devrettiler, bu televizyonlara çıkan sapıklar da aynı FETÖ gibi “Allah, Peygamber” diyerek milleti uyutmaya çalışıyorlar. Biz bunların da İslâm düşmanı olduğunu söylediğimizde tekrar aynı tepkiyi görüyoruz: “İyi de bunlar Allah ve Peygamber diyorlar!” FETÖ’den daha fazla “Allah” diyen var mıydı bu ülkede? Dolayısıyla bu bir kıstas değildir. Bu sapıklar “Ben ne Şiî’yim, ne Sünnî’yim” diyenlerin projesidir! “Benim Sünnîlik ve Şialık diye bir dinim yok!” diyenleri eleştirdiğimiz zaman bize diyorlar ki “Kardeşim, mezhep çatışması çıkmasın diye söyleniyor bu sözler.” İyi de dünyada mezhep kavgası diye bir şey yok ki, tarihte de bunu göremezsiniz. Hep tek taraflıdır, hep Şiîler, Sünnîleri öldürmüşlerdir, Sünnîlerin Şiîlere katliam yaptığı vaki değildir, dolayısıyla bu bir mezhep kavgası değildir, Şiîlerin yaptığı katliamlardır. Bakın Osmanlı zamanında bile ne zaman ki Batı’ya fetih hareketi düzenleniyor, Şia hemen arkadan bıçaklama hamlesinde… Dolayısıyla bu gibi sözler Sünnîliği ortadan kaldırma projesidir, bir Amerikan projesidir ve bu hususta Şia da Amerika ile beraberdir.

Bir de DAİŞ gibi Selefî gruplar üzerinden de meseleyi kaşıyıp buradan pirim elde ettiler herhalde…

Efendim, şimdi Müslüman olamayan bir adam çıksa, “Ben Müslümanım” dese ve Müslümanlıkla alakası olmayan işler yapsa, bu durumda İslâmı, Müslümanları mı suçlamak lazım? Elbette ki hayır! Ortaya bir IŞİD çıktı, güya Sünnî olduğunu iddia ediyor ama Sünnîlik adına yapılmaması gereken her ne varsa yapıyor. Bunun Sünnîlik ile ne alakası var, bunun üzerinden Ehli Sünnet’i tenkit etmek düpedüz ahlaksızlıktır! Bir gizli kâfir ortaya çıksa ve Müslüman olduğunu iddia etse ama Müslümanlık aleyhine ne var ne yok yapsa biz şimdi bunun yaptıklarından ötürü Müslümanlara mı yükleneceğiz?

Peki, Ehli Sünnet dışı fırkalara tevessül eden gençleri nasıl kurtaracağız, önlerini nasıl alacağız?

Efendim, şu anda Müslümanlar ve evlatları, sellerin kütükleri alıp sürüklediği gibi Cehennem’e doğru sürükleniyor… Bu selden ne kadar kütük kapabilirsek kâr… Kardeşlerimizi kurtarmak hususunda sadece âlimler, eli kalem tutanlar, ağzı laf yapanlar değil, sıradan her Müslüman mesuldür, görev sahibidir. Kim ne biliyorsa bilmeyene anlatmalıdır, anlatmaktan ziyade telkin, nasihat de önemlidir. Ahir zaman fitnesi olan bu durumdan gemisini kurtarmak isteyen kaptan, hem kendi ibadetlerini yerine getirecek hem de gittiği yol, yol değilse kardeşini oradan çekip alacak, kurtaracak… Bu, insanların keyfine kalmış bir şey değildir, bizzat Allah’ın emridir, yapmayanlar da günahkâr olurlar; emr-i bil maruf’un bizzat takdim edilmesi böyledir.

Ramazan nasıl icra edilmeli, nasıl idrak edilmeli, bu husustaki görüşlerinizi alalım hocam…

Yenikapı’da Ramazan kutlamasından bahsediyorlar, Ramazan Yenikapı Meydanı’nda kutlanmaz, camilerde idrak edilir, Ramazan ibadet ayıdır. Bundan önce de “Ramazan Şenlikleri” diyorlardı, biz hele şükür bu “şenlik” kelimesini oradan kaldırttık. “Şenlik” kelimesini kaldırdılar “Etkinlik” yaptılar, onu da kaldırdılar “Ramazan Coşkusu” yaptılar. Müslüman’ın ruhu Ramazanda coşar, ama ibadetle coşar ve bunun yeri erkekler için mescitler, kadınlar için de evlerinin uygun bir köşesinde ibadettir. Kur’an bilenler hatim indirir, yine bilenler bilmeyenlere öğretir, farz ibadetlerin yanında geceleri nafile ibadetleri yapar, zenginler kurralara, Kur’an talebelerine yardımda bulunurlar, büyükler hayır konuşurlar, gençleri ikaz ederler, her Müslüman birbirine öğütler verir. Böyle bir coşku olur! Şimdi, “Yenikapı’da Ramazan Coşkusu” diyerek tam teravih vakitlerinde, insanlara asıl faydalı olan şeylerden ve yerlerden onları sen al, meydanlara, sahillere çek! Dışarıdan düşmanlarımızın Ramazan’da bizi sözlü olarak kandırmalarına gerek yok, bu işi zaten “bizimkiler” yerine getiriyorlar. Bu İslâm’a vurulan en büyük darbelerden birisidir, yabancıların vurduğu darbeden daha tesirlidir.

Eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Müslümanların ahir zaman fitnesine yakalanmamaları için âlim olmalarına gerek yok; babalarından, analarından, dedelerinden ve ninelerinden İslâm’ı nasıl gördülerse ondan şaşmasınlar. Doğru, samimi, halis, temiz İslâm elbette ki onlardan öğrendiklerimizdir. Bu millete Osmanlı zamanında İslam öyle bir işlemiş ki, okuma yazma bilmeyen, cahil olanlarının bile içine İslâm sinmiş. Söyledikleri sözler, onlar farkında olmasalar dahi, ya ayet mealidir, ya hadis-i şerif mealidir, ya bir velinin sözüdür; hiç okumamış cahilin bile ağzından bu sözler dökülebilir, çünkü İslâm bu milletin ruhuna sinmiştir bir kere… Yani, eskiden beridir bildiğimiz meselelerin tersine bir şeyler söyleyenler televizyona çıkıyorsa, biz yine kendi bildiklerimize inanmaya, onlarla amel etmeye devam edelim. 1400 senedir İslâm yerleşemedi de bu ne idüğü belirsiz, cahil ilahiyatçılar eliyle mi yerleşecek, haşa!

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz hocam.
Yolunuz açık olsun.

Baran Dergisi 542. Sayı

Kaynak: http://www.barandergisi.net/roportaj/ali-eren-hoca-islm-anadolu-insaninin-ozune-islemistir-h2777.html

1 Comment

  1. besmele dedi ki:

    Malesef İmam Hatiplerde mezhebsizlik propagandası ile alâkalı olarak, imtihanlarda âyet verib talebelere tefsir etdirmelerine, sûre verib meâl sormalarına, Kur’ânı anlamadan okumanın bir fâidesi olmadığını gerekçe göstererek mealciliğe kaydırmalarına, dersde meal okutmalarına, meal ezberletmelerine, hadîs kitablarında “mantı” denen mantığa ve akla zıt geldiği iddiâsıyla sahîh kaynaklı bir hadîsi inkâr etmelerine ve talebelere de “hadîs inkârı” yolunu açmalarına, kütüb-i sittenin küçümsenerek hadîslerin BİLİM ışığında (!) incelenmesi gerekdiğini müdafaa etmelerine, tefsîri olmadan hadîs ve meâlini ezberletmelerine, fıkıh kitabında caferiliği hak mezheb olarak anlatmalarına, kutlu doğum gibi çeşitli merâsimlerde naat-ilâhî, şiir okuyan kızların sesini meşrû’ göstermelerine, tasavvufu inkâr etmelerine vs. hep ayne’l-yakîn şâhid olduk. Böylece inanıyoruz ki İmam Hatipler İslâm’ı tahrîf etmek için son sür’at çalışmakdadır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir