“Bil ki Allâhü Teâlâ’nın yardımı şübhesiz tâcirlerin sâlihleri ile berâberdir.”
(Deylemî, Künûzu’l-Hakâyık)
İzâh: Cenâb-ı Hakk’ın yardımına nâil, ticâret hayâtında muvaffak olmak isteyen bir tâcir, salahıhal sâhibi olmalı, doğruluktan asla ayrılmamalı ve insâfı elden bırakmamalıdır.
Her husûsta olduğu gibi, ticâret husûsunda da adâlete, istikâmete riâyet lâzımdır. İnsâf ve merhamet duygularından mahrûm olan bir tâcir, fırsat buldumu ne ihtikârlara, ne hilelere meydân verir. Nitekim harb-i umûmî senelerinde ve ona müteâkib yıllarda, bunun pek çirkin nümûnelerini gördük. Âdil ve insâf denilen yüksek meziyet âdeta ticâret sahasından kalkmıştı. Adâlet, meveddet hissinden mahrûm olan bir kısım halk, fırsat bularak ihtikârlara meydân verdiler, zâlimâne muâmelelere cür’et ettiler, fakirlerin, zayıfların göz yaşları onların kararmış olan kalplerine asla te’sir etmedi. Fakat kendileride kazançlarının hayrını görmediler ve görmeyeceklerdir. Bunların emsâline şimdide tesâdüf olunmaktadır. Böyle taban hasis, issafsız kimseler hakkında şu sözler ne kadar muvâfıktır:
“Destigütâkimizi etmemiz Allâh resa
Menbai cudini yoksa elimizle kaparız
Bize etsinmi Huda ab-i hayatı tevfik
Hızırı görsek rehi zulmette külâhın kaparız.”
Velhâsıl: İnsan munsif ve hayırhah olmalıdır. Kendi menfaati için başkalarını mutazarrır etmemelidir ki her işinde Cenâb-ı Hakk’ın yardımına, inâyetine nâil olabilsin.
[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 72. Hadîs-i Şerîf, Sh; 47]