G-20 Fir’avnizma Zırvası Zirvesinin İctimâ’ı…
15 Kasım 2015
Mes’ele , Şii-Vehhâbî Bâtıllarının Biribirini Yemesinin Çok Ötesinde…
5 Ocak 2016

M.Mutlu 27 Aralık’da yazdı okuyalım: Dün sabah saatlerinde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde operasyonların sürdüğü bölgeye

“HER TAŞIN ALTINDA İNGİLİZ PARMAĞI!”

Zıyâiyye BEKÇİSİ

M.Mutlu 27 Aralık’da yazdı okuyalım:

Dün sabah saatlerinde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde operasyonların sürdüğü bölgeye girmeye çalışan çarşaflı bir kadın yakalanmış…

Biliyorsunuz; Sur’da sokağa çıkmak 25 gündür yasak!

Polis bu çarşaflı kadının yasağı neden deldiğini merak etmiş ve ifadesini almak üzere Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürmüş…

Aaaa… O da ne?

Kadın, İngilizmiş!

Üzerinden bir tablet bilgisayar ile fotoğraf makinesi çıkmış…

Polisin, “Burada ne arıyorsun?” sorusuna, “Çatışmaların yaşandığı bölgeyi gezmek istedim” diye yanıt vermiş!

*** 

Bu olay bana Gertrude Margaret Lowthian Bell’i hatırlattı…

Gertrude, 14 Temmuz 1868’de İngiltere’nin Durham Country kentinde doğmuş, 12 Temmuz 1926’da sizlere ömür, ölmüş!

Ailesi çok zenginmiş…

Ancak annesi, o daha üç yaşındayken vefat etmiş.

Babası Thomas Hugh Bell de birkaç yıl sonra oyun yazarı Florence Oliffe ile evlenmiş.

*** 

Gertrude ilk ve orta öğrenimini Londra’daki çeşitli okullarda tamamladıktan sonra tarih okumak için Oxford Üniversitesi’ne gitmiş.

Okulu birincilikle bitiren ilk kadın olmuş.

Eeee; İngiliz Gizli Servisi, böyle “parlak” bir genç kızı kaçırır mı?

Hemen bünyesine katmış…

İşte; Gertrude’un ajanlık hayatı böyle başlamış!

*** 

İlk ve son görev yeri de o yıllarda Osmanlı toprağı olan Ortadoğu olmuş…

Kimi zaman “seyyah”, kimi zaman, “dağcı”, kimi zaman da “meraklı bir turist” ayağına yatarak yıllarını bugünkü Irak’ta ve Suriye’de geçirmiş Gertrude…

Sokakta da başını hep siyah bir örtüyle örtmüş elbette!

Arapçayı anadili gibi konuşuyormuş; bu yüzden Araplar ona “Çölün Kızı” ve “Irak’ın Taçsız Kraliçesi” isimlerini vermiş…

Gertrude, 1907’nin Mart ayında arkeolog görünümlü ajan arkadaşı William Ramsay ile birlikte Anadolu’ya da gelmiş…

İngiliz Gizli Servisi’ne verdiği bilgiler, İngiltere’nin Ortadoğu ve Osmanlı politikasının şekillenmesinde belirleyici olmuş…

Ancaaaak…

*** 

Gertrude’un en önemli icraatı ne olmuş biliyor musunuz?

Mezopotamya bölgesinde…

Yani bugün “çarşaflı İngiliz kadınları”nın cirit attığı topraklarda yaşayan Kürtleri ve Arapları, Türklere karşı kışkırtmak!

İşini de layıkıyla yapmış!

İngiliz Hükümeti bu başarısından dolayı onu ödüllendirmiş ve Paris Barış Konferansı’na delege olarak göndermiş…

Bir başka deyişle bugünkü Irak ve Suriye devletlerinin sınırlarının belirlenmesinde bizzat rol almış!

*** 

Peki; Gertrude, Türklere neden bu kadar düşmanmış biliyor musunuz?

Çünkü hayatı boyunca sadece bir erkeğe aşık olan bu kadın, o adamı Çanakkale Savaşları’nda kaybetmiş…

Bu yüzden de Türkleri hiç affetmemiş!

Irak’ı ve Suriye’yi Osmanlı topraklarından ayırma görevini başarıyla hayata geçirdikten sonra, görevini yerine getirmenin huzuruyla, “biricik aşkı”nın yanına gitmek için, yüksek dozda uyku hapı içerek intihar etmiş!

Bağdat ‘ın Bab el-Sharji ilçesindeki İngiliz mezarlığına defnedilmiş; cenazesine Kral Faysal bile katılmış…

Hayatı, ölümünden tam 89 yıl sonra, yani bu yıl ABD yapımı Queen of the Desert isimli filme konu olmuş… Bu filmde Gertrude’u dünyaca ünlü aktris Nicole Kidman canlandırmış…

*** 

Demem o ki İngiliz Gizli Servisi topraklarımıza yine bir kadın ajan gönderdiyse…

Durum sandığımızdan çok daha ciddidir.

Aman dikkat!”

Tamam çok dikkat edelim!

İngiliz Servisi bizim topraklarımıza sâdece ve yalınız bu “madam” gibi ajan kancıklar göndermiyor; nice sadrazamlar, vekiller, askerler, müşâvirler, hukukçular, filozofik din ulemâsı, kurucu ve kurtarıcılar, politikacılar, düzücüler, düzülenler, gayguylar, Fetöist imamlar, sekreterler, “öğürenciler”, Efgânî gibi sarıklı müceddidler bile gönderiyor… Hatta  2-3 sene evvel “Kraliçe Cenâb..lerinden nişanlar alan Kays…vî yerli malı Böyyükbaşlar” bile gönderiyor! Ve bu kabil böyyükler eliyle de, “muâsır medeniyet seviyesine” laiklik füzeleriyle uçub uçub yerlere çakılıyoruz!

Hacı Abdullah Bey bile, “dünya ahret bacımız” diye dualar eden hayranlarının yakarışları hürmetine, Hayrünnisâ Hanımefendi Refîkalarıyla berâber hiç hâtırdan çıkmıyormuş!.

Hacı GÜL Bey, Kraliçe Cenâb..lerinden “İngiliz nişanlı” oluş içre bulunmağla, öylesine bir imtiyâz-ı şâhâneye mazhar eylenmişler ki, “sâbık cumbaşı” olur olmaz, BEŞTEPE’ye misilleme aşkıyla ve der’akab HUBER KÖŞKÜNE yerleşmişler!. Bir yerleşmişler ammâ, PÎR yerleşmişler! Sökebilene aşk olsun…

  1. Mutlu, “Huber Köşkün’deki Hacı Abdullah Efendi’ye âid masrafların kimin tarafından ödendiğine” dâir tam 200 yazı yazmış, fakat cevâb alamıyormuş ve bu bir REKOR muş!

Gel de, “Laik dembokratik cumbokrasi” fâziletlerinin yedirdiği şu haltların “İngilizcesinden” başlama…

Gel de, BÜYÜK DEVLET BAŞKANI Cennetmekân Firdevs-i Âşiyân Abdülhamîd-i Sânî HÂN, Aleyhirrahmeti Ve’l-Ğufrân Hazretleri’nin şu HİKMET dolu HAKÎKATLI kelâmını kemâl-i edeb ve’l-ihtirâm burada zikretme:

“HANGİ TAŞI KALDIRSAM, ALTINDAN İNGİLİZ PARMAĞI ÇIKIYOR!”

Tam 92 senedir, İngiliz adam ve madam sürülerinin parmağı yalınız taş altlarından çıkmıyor; nice politikacıların politikaları altından, hatta mıntıka-yı memnû…rından “İngiliz parmağı” ile İngiliz ajan kaltakları hem de çarşaf-yorgan çıkıb çıkıb giriyor!

Bu İngiliz, yahudiyi bile on kere geçmiş; ve onu da, kurt kapanı ile kafese sokmuş vaz’ıyyetdedir!

Yukarda iktibâs etdiğimiz yazıyı da okudunuz. Bu İngiliz dişisi de, neye gelmiş silahların tokuştuğu ve askerin bile tam siper korunduğu mahallere; ve meydanlarda (meydan okuyarak) çarşafla fink atmıya, biliyor musunuz? Mıntıkadaki İngiliz câsuslarını çaktırmadan kontrol etmiye; ve işlerini ne kadar sadâkatle ve matlûba muvâfık yapıb yapmadıklarını kontrole…

Kraliçe Cenâb..lerine kadar uzanan kontrol zinciriyle, her kademe, bir altını da kontrol mekanizmasıyla ayakda!. “İngiliz Siyâseti” çok meşhurdur; ve eskilerin dilinden de hiç düşmezdi…

Her zaman dediğimizi tekrarlıyacağız: İngiliz PLAN-PROJE yapar, yahudi tasdîk, ABD de tatbîk eder…

Buna da derler, dünyanın tepesinde üçlü çete (triumvirası); ve “dünya bizden sorulur!” diyen, “dünyâ terör  planlama, çiftleştirme ve üretme çiftliği başmüdîriyyeti!”

Sur’da sokağa çıkma yasağını bile ajan kancık: “Bana vız gelir, ben iblisliğime bakarım” diyerek yırtıb atacak; ve kara alnının tam ortaşından “kurşun yemeyi” göze alacak kadar da gözükara!

Kancık, İngiliz pasaportlu; ve fakat iş yeri adresi İtalya gâvuristanı…

Türk makâmât-ı Resmiyye-i Şâhânesi de ne yapmış karıyı?

Evvelâ hafifcecik ve pek kibarcacık istintâk…

Sonra hâl hatır ve hava durumu!

Daha sonra bir tenezzühe, ihtimamla ve emniyetle kıç üstü yerleştirmek…

En sonra da, “sınırdışı” hasretiyle “centilmenliğin evc-i bâlâsına” bağdaş kurmak!…

Ne milletmişiz ama!

Her hücremiz, “misafirperverlik ve İngilizseverlik” adına atardamar gibi öyle bir atar ki, zinhâr aksine yer bulunmaz!

Onun içün de, PKK, IŞİD, FETÖ, SELO, KELO ve MELO gibi ne kadar “eşkıyâ, çete, Allâh’sız, devrim ve devirme peşinde haydud varsa”, azar KUDURUR!

Anadolu çocukları da “terörle mücâdele adına” her gün ikişer, üçer, beşer, toprağa düşer; ve garib gurebânın ciğerpâreleri kanlarıyla toprakları ısıtıb sular durur…

Yahu oğlu, tamam, çok, en çok akıllı sizsiniz, bu da tamam! Ancak bu ajan câsus karı benim İngiliz Adasına girişimde 7 saat sorgulanmamın bir çeyreğinin yarısı kadar neden sîgaya çekilmeden doğruca “sınırdışına” ikrâm ediliyor?. Benim tek suçum, “Basın kartlı gazececi pasaportu” taşımamdı! Üstelik de, beni istintâk eden piçkurusu, 7 saat, İnglizce bilmediğim halde, “İngilizce biliyorsun bana İngilizce cevab vereceksin” diye kaç türlü psikolojik işkence ediyordu… 7. Saatin sonuna doğru da, aaa o da ne, tersden fırlama piç, “İstanbul Türkçe’siyle”  10 üzerinden 8 ile konuşmıya başlamaz mı?.

Vay çıfıtoğlu çıfıt  vay! Meğer İstanbul yahudisiymiş. Aksânı “Ben yahudiyim” diye bağırıyordu!

Türk servisi ise, eline geçen ajan müfettişi bir kancığı, yağlayıb sıvazlayıb doğru Gürcistan’a ikrâm ediveriyor!

Sonra,  İngiliz dişisi, oradan Ermenistan’a paketlenmiş!

Şimdi sıkı durun, buradan nereye?.

Mısır’dan kalkan 250 küsur yolcusuyla havada infilâk etdirilen tayyâresine hiç sesi soluğu çıkmıyan; fakat TÜRK hududunu kalbura çeviren tayyâresi tutuşunca kıçı yanmış gibi cıyak vıyak dünyayı ayağa kaldıran Katarina dölü ve Deli Petro kopili PUTin’in MOSKOVASINA!

Kaltağa yarın “Nobel Ödülü” tıkarlarsa, kimse şaşırmasın!

TÜRK servisleri işte bu kadar centilmen ve hümanist hatta câsus kancıklara karşı da birilerini kıskandıracak derecede feminist!

One minute’ün dibi, İngiliz ile karşılaşılınca böyle delinmeli miydi?

Bu çekingen ve ödlek kafayla bu terör durmaz tosunlar!

Cenûb-i Şarkî (Anadolu) ajan yetiştirme, talim ve terbiye çiftliği gibi işliyor!. IŞİD’in, İngiliz projesi olduğunu da unutursanız, büsbütün dibe kırarsınız!

Anadolu çocuklarına yazık oluyor, Anadolu ehâlîsinin yüreği yanıyor çelebiler!

Çek kancığı hesabın en çetinine, at  nezârete; daya tuzlu fıstığı üç öğün yemekden sonra karının çenesine; cim. Savcılığı ile “devrim” sarayının her gün ezberlesin yollarını; öğrensin Lozan’ın “kazanım ve yatırımlarını”; (hep Anadolu milleti mi öğrenecek?) ve sonra da doldur dosyasını vesikalıklarıyla ve Londra’ya da çek bir “one minute”; ve nihâyet, PUTin Moskofu gibi Kraliçe Cenâb..lerinin de düşsün suratı şeyine!

 Çok Sayın Ankara SARAYLI erkân-ı harb tâifesi!

Bu işleri, “Benim adım Kemâl, yok Mülâyim Bey” soyundan yamışmalarla yürütemezsiniz!

Memleketde ne endâze kaldı ne şîrâze!

Uyanın, ecdâdın evet ECDÂDIN (îmânına) yeniden, adam akıllı, cezm ü yakîn ile şehâdet edin, dirilin, yoksa istikbâl simsiyah!

Birinci Harb-i Umûmî’de Filistin’de esir aldığı 10.000’lerce Anadolu evlâdını Mısır’a sevkedib gözlerini bağlıyarak; ve dipçik darbeleriyle “ASİT KUYULARINA” atan; ve bu vahşîlik ve iblislikle o evlâdlarımızın gözlerini KÖR eden, İngiliz gâvurundan başkası mıydı haaaa?

Bu Anadolu çocuklarının LÂ’NETİNDEN korkmıyanın vay hâline!

Lozan’da Osmanlı Milletini, DÎNİNDEN ayırarak laikleştirme (Allah’sızlaştırma) ameliyesinin kararını çıkartan İngiliz gavurundan başkası mıydı?

Üzerine “ölü toprağı serpilenler!”

Ne zaman uyanacaksınız, yeryüzü ayağınızın altından kayıb gidince mi?

Çok gecikmiş olmaz mısınız?

Çünki o zaman, uyanmıyan kalmıyacak ki!

Şu ajan İngiliz kancığı bile o zaman çığlık çığlığa  UYANACAK!

(İntişârı: 31.12.2015)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir