(14) Oldu Olacak, Ulan Bir Bayram Mesajı Da Bizden!
Tâhir MÂHİR
14 Eylül 2019
(16) Oldu Olacak, Ulan Bir Bayram Mesajı Da Bizden!
26 Eylül 2019

OLDU OLACAK, ULAN BİR BAYRAM MESAJI DA BİZDEN!

(15)

Tâhîr MÂHİR

 

 “İnne yed’ûne min dûnihî illâ inâsen…” ALLÂH’A ŞİRK EDENLER ALLÂH’I BIRAKARAK ANCAK İNÂSE (kadınlara) DUÂ EDERLER. KANCIKLARA ÇAĞIRIR, KANCIKLARA TEABBÜD  (ibâdet) EDERLER. ONLARIN EN ZİYÂDE PERESTİŞ ETDİKLERİ, GÖNÜL VERİB YALVARDIKLARI, VEYA NÂMINA DA’VET ETDİKLERİ MA’BUDLARI KANCIKLAR OLUR.” (Elmalılı Tefsîri, tab-‘ı evvel, c.3. s. 1468-1469)

*

DİB’işin peşinde Süslümanlığın bütün 4 şartını (râbiasını) huşû’ ve hudû’ ile edâ eden Suuddaş ve Azîz Râbiadaşlarım!

Kendimi tekrardan alamıyacağım çün bağışlayınız, Arafat’daki DİB’iş başkanımız yani, “Gayri-müslimler cennete giremez diyenler mezhebçilerdir, inanmayın, herkes cennete” deyû, nice nâneleri ve kokutatar bataryalarıyla ortalığın havasına misk ü amber ve hacı yağı ile bedevî arabın gebertici kokularını sıkan, sarığı naylonasyon ve fabrikasyon Başkanımız, o uzun mu uzun ve okkalı mı okkalı ve nevzuhûr “Vakfe duâsıyla” Osmanlı Şeyhülislâmlarına bile taş çıkartdı! Ve hatta Vehhâbî Suûd cesed bırakmazlarını, “DİB’işin lâiksel ilkeleri doğrultusunda” hasedde ve hadesde boğdu!

Ne dua, ne dua idi ki o, ancak lâyık Ankara i’mâlâtı olabilir ve “Batan Hılâfet Gemimizden” kurtulub da rûh-ı şerîfi kalmamış, ancak endâm-ı şerîri bırakılmış bir “hacc-ı ılmâniyye veya hacc-ı vehhâbiyân” dahî, “ancak bu kadar şanlı olabilirdi!”

Yüce ve Heykel-i Heybetli ve hey’etli tanrı ve tanrıçaları, bilcümle tapıngaçlarını kabûle kârîn eyleye; hüccâc-ı müslimîne yakîn,  hacı ağalarına serin esintiler suna; ve vehhâbiyyûn aristokrasisi ve veliahd ucûbe-i uçkurîsiyesi ile kraliyât bütçe-i kaşıkçıhânesine hazîn ve çetin istikbâller ve hazîne-i vehhâbiyâna kesâdiye ve fesâdiye eyleye!

Âmen!

*

Ortaasyalardan uluyub kükreyerek ve kasırga gibi yakıb yıkarak gelen Bozkurtdaşlarım!

Bizler iyi ki ecdâdımızı ve “aslımızı inkâr” ederek, Haçlı Batı’nın Lâyık Dembokratik Cumbokrasisine geçmiş ve “Andaç Lozan” ile anaç tavuk gibi üretken, gıdakken, yürütgen ve sürüngen olmuşuz! Vehhâbiyân religionunun Suûdileri gibi evvelâ İngilizin sonra da ABD kucağında olmakda karar birliği etmiş, mukaddes toprakları gâvurlara teslîm eylemişsek de, oralara yüz-göz sürmekden vazgeçmemişizdir!

Hürriyet ve istiklâl olmadan olsa olur da, oralara “yüzgöz sürülmezse” zinhar olmaz! Süslümanlığımızın dünki 15 asırlık gelenekçi ve gidenekçi fanatiklikden en büyük fârık ve sünnîliksiz ve kişiliksiz temel vasfımız da, işte bu çok mühim ve DİB’işsel odak ve kodak noktamızdır!

Çünki en iyi Müslümanlık bizim Süslümanlığımızdır! Çünki bizler, Süslümanlığımızın eksik ve gediklerini lâyıklık, dembokratlık ve cumhurculuk ve nice beşerîlikler ve keyfîliklerle süsleyib bezemiş; ve eksikliklerini tamamlamış bir rûy-i zemîn dîni uydurmuşuzdur! Ye’cüc ve me’cüclerin Çin seddini bile târ ü mâr ederek ve Bozkurtlardan türeyerek ve üreyerek geliyoruz!

Biz yerli, millî, yurtsever; ve bayrak, vatan, kitâb ve silâh tutkunu yiğitleriz ki, bize kimse dînimizi unutduramaz, ona yan bakamaz!. Biz Türk milliyetçisiyiz, bozkurtumuza, tanrımıza, çadırımıza, börkümüze, sadağımıza, mehterimize, töremize, kımızımıza, kızımıza, karımıza, bacımıza, kızıl elma ve armutlarımıza yan bakanı, Müslümanlığımıza ve Süslümanlığımıza hatta Şamanistliğimize ve Kamalistliğimize and içeriz ki, anasından doğduğuna bin pişmân ederiz!

Bize “Haydut” diyen madamların adam ve adımlarını takibdeyiz! Bir gün onların ayağına leblebili sandaletler giydirdiğimiz zaman nasıl reverans yaparak ayak ucumuza düşeceklerini zevkle hayâl edebiliyoruz!

O ABD gâvuruna da, 50.000 tır silâhı sırtına vurub 12.000 km ötedeki, Pentagon’la Aksaray mı Beyaz saray mı ne karınağrısı ise oranın giriş kapısı önüne kadar geri taşıtmazsak, şu kaçak ve kaçık, sâbık  ülkücü ve sürtüğümüz, topal kargadan leş araklıyan o yalama (Kaşar Bokuyan) gibi Taksim Meydanı’nda kafamıza sıkarız!

Bize “Haydut” diyen madamın o ağzını ve burnunu ve rimelli iki gözü üstündeki yay gibi iki kaşını ve perdah görmüş suratı ile kanserojen saç ve haç boyalarını,  gözyaşları sel olub akıncaya kadar bunlarla temizler ve pîr ü pâk ederiz!

Yuva bellidir, yuvaya dönmekde geç kalınmamalıdır! Madam gidicidir, geçici “görevle” oraya getirilmiş ve uzun tırnaklı ayaklarına upuzun topuklu pabuçlar giydirilmişdir! Sanki boyu uzayınca, aklı da çoğalmış olacaktır ki, işte o, bu kadar saçı da aklı da kısa, fakat topukları uzun korkunç bir düşmandır!

Türklük âleminin en büyük düşmanı bu madamdır, nerede görülürse ezilmeden, orası ona dâr edilmelidir!. Türk olsa da, biz, Türkün bizim gibi Türkünü ve bizim hançeremizden göbek atdıran türküsünü severiz, kutsarız, güvence ve eğlenceye alırız! İsterse, ermeni, yahudi ve rum, hatta moskof kanı, siniri ve damarı, hatta kafatası bile taşısa…

*

Aziz milletim, möhderem halkım, saygıdeğer ve altın eğer küheylânlarım, canlar, dedeler, qurbanlarım!

Ey, Türk Yurdunun Demokratik ve Serapsetik sâhibi, oy cevheri ve sandık nâmusu her türlü takdîrin üstünde ve önünde olan yüce sandıkdaşlarım!

“Ne mutlu Türküm diyene, bir Türk dünyaya bedeldir, Beni Türk hacı hocalarına sakın emânet etmeyin!” vecize ve câizelerimizden sonra…

Yurdda SULH KONSEYİNİN or ve kor ve mor ve lor general ve zâbitânı gibi, benim 600 tanrılı paralamentomu bombalıyan mürteci’leri, fettôşîleri ve haşhâşîleri ve bir türlü kökü kesilmiyen kuyruklarını sakın unutmayın!

Bir gün bu vatanın tersâne ve en pahalı saray ve alaylarına, birlik ve çiftliklerine, gemicik ve hospıtıllarına, düşman girebilir!

Onlar belki de sizsiniz, sizi Pensilvanya’dan güden o vâiz eskisini derhâl yurda getirin; Kel Alim’i, Kılıç Alimi, Necib Alimi bulun, öldüler veya geberdilerse mezarlarında amuda kalksınlar, iki elleri suda olsa benim içün koşub gelirler!

Emirlerimi söyleyin, o “Allâh’la konuşuyorum, halvet ediyorum” diyen Kardinal gizlisi artist meczubu, o adâlet kaynağı “İstiklâl mahkememde istintâk edib derhal abi ve ablaları ve bütün mürîdân ve tirîdânıyla salben i’dâm etsinler! Başlarına da bir Yahudi şapkası geçirsinler, şapka inkilâpıma yan bakan bütün hâinlere ve sahtekârlara da ibret olsun!”

İ’damlardan sonra aylar geçse de, şâhidleri çok  iyi dinlesinler, şehâdetleri zapta geçirilsin ve aslâ bir dirhem adâletsizlik etmesinler, dışarıya sızmasın, kozmik odalarda Arınçitik bir hassâsiyetle kozmatık sanâyii mâmûlâtı gibi vakumlu torbalarda saklansın!.

Her celseden sonra “Sarı Zeybek” molası verilsin, dinlendirici olur!

*

Hâl-i pürmelâlimi, asâmı dürtdüğüm Hırka-i Şerîf’den sonra göremez olasıca gören Hırkadaşlarım!

Ölsem de, bir daha beni “Hırka-i Şerîf Câmiine” aslâ sokmayın, ne olduysa orada HIRKAYA asâmla dürtüb “Buna tapıyorsunuz” der demez oldu! Yere kapaklandım ve 38’in Ramazan’ından sonra bir daha iflâh olub ayağa kalkamadım!”

Bunları tarihçilere yasaklasam da, Yıldırım Hoca diye bir Şeriat meczubu; memleketimi şeyhler, müridler, türbeler, anıt kabirler, mozoleler memleketi yapmak emelindeki bir mürtecî’, meğer Hırka-i Şerif Câmiinde bizi gözetlemiş, yıllar sonra mes’eleyi ifşâ edince, bizim sır da bektâşî sırrı olmakdan çıkmış!

Ve zilli ve güğümleri kalaylı Dürriye’nin samanlıkda basılmasına benzer bir şey ortaya çıkmış!

Duydum ki, Yıldırım Hoca da 105 yaşında ölmüş! Şimdi Âhıretde bin da’vâmın üzerine bir de o eklenecek! Emânetime sâhib çıkmıyan Gençliğe binlerce yazıklar olsun ki, sırrımı ifşâ eden o Yıldırım Hoca’yı Yıldırım gibi çarpıb ölmeden 40 sene evvel Kaddâfi veya Saddamî gibi keşkeş edemediler, şimdi sırrım açığa çıkmıyacakdı!

Haytalar neleri emânât alacakken, LGBT’ciliği, KADEH’çi başı bezli karıları, Sözleşme gâvurluğunu, Mort-Çatı puştluğunu, 6284 karı kudurtma aşısını v.s.yi emânet aldılar!

İ..e olun dendiyse bu kadar da denmedi ki, “vur deyince öldürdü” kıçdan çarklı mavnalar!

Yazıklar olsun, ervâh-ı tayyibenize ve gayr-i harbiyenize!

“Karılara tapın” dedimse, bu kadar da heriflerini evlerden “Hastirât-ı umûmiyyeye” tâbi’ tutacak kadar hastirâtlık yapın denmemişdi! Vur deyince öldürdünüz, o Çanakkale’de “düşman mermilerinin üzerine e..ek sür.leri gibi giden” herifleri!

*

Kancıklarla İb..lere bütün kapıları açan Fistancıoğlu ve İktidâroğlu, Partioğlu, Sandıkoğlu, Zimamoğlu, Kılçıkoğlu, Kânunoğlu ve Sistemoğlu kuyrukaltlarına perşinli Tapındaşlarım!

Hiç sevmediğim ve idâma mahkûm etdirdiğim sonra berat içirerek canını bağışladığım Elmalılı, mutlaka doğru yazmış! Adama haksızlık olmasın, onun satırlarını yukarıda okudunuz ammâ, olsun, şimdi bir kere daha okuyun da, bu berzah âleminde üzerime çok fazla gelmesi belki sonsuzda bir azalır:

“İnne yed’ûne min dûnihî illâ inâsen…” ALLAH’A ŞİRK EDENLER ALLÂH’I BIRAKARAK ANCAK İNÂSE (kadınlara) DUA EDERLER. KANCIKLARA ÇAĞIRIR, KANCIKLARA TEABBÜD  (ibâdet) EDERLER. ONLARIN EN ZİYÂDE PERESTİŞ ETDİKLERİ (taptıkları), GÖNÜL VERİB YALVARDIKLARI, VEYA NÂMINA DA’VET ETDİKLERİ MA’BUDLARI KANCIKLAR OLUR.”

Bu adamları dinlemediğim içün şimdi sonsuz kere pişmanım! Beni tekrar dünyâya gönderin, bakın nasıl Müslüman olacağım diye yırtınıyorsam da kimse sesimi duymuyor!

KEŞKE:

“Ey, Müslüman Gençliği, Ey, Hılâfet Yiğitleri, Ey,Şerîat Mücâhidleri!”

Deseydim…

“Birinci vazîfen her hücrenize kadar Allâh’a kulluk, Heykellere tapmamak, Müslüman olmak ve öyle de kalmak ve bunu müdâfaa ve muhâfaza etmekdir”  deseydim!

Ah, nefs, ins ve iblis gibi üç düşmanımı Haçlı Frenk gâvurları ve masonlar bana aslâ göstermedi, nefsim de azdıkça azdı, netîce ebediyyen hüsrân!

*

Qurban Bayramı Mesajımı can kulağıyla ve çan sesleri arasında olmadan, kurtardığım vatanımda ezanları bile hoparlörlerin mâdenî ve mekanik bağırtıları arasında ezan dışı bir ezan olarak dinleyib, günde 5 kere, kendisine bağışladığım Süslümanlığına ve Püslümanlığına binlerce şükreden vefâkâr, havadâr ve dindâr Yurdaşlarım!

Bozkurt milleti çalışkan ve zekidir! 

Bu seneki qurbanlık Bayramı, içdeki gâvurcuklarımızın da keşfetdiği gibi, hacca müsâdif olmağla çok büyük bir “mutluluk, muşluluk, turşuluk, putluluk ve şutluluk” da taşıyor!.

Vehhâbî Suûd kasaplarının hüccac-ı müslimînin qurbanlarını “temettü ve kıran” tezgâhından geçirerek soğuk hava depolarına kaldırdığı; ve Sisi ve Pisi-Pisi ve Libya eşkıyâsı gibi o general cinsi etoburları bunlarla beslediği, proteinleyip azdırdığı da, istihbârât-ı mahsûsamız zâviyesinden ma’lûmumuz bulunmaktadır!

Bayramlar, Ramazanlar, Qurbanlar ve yüzlerce dînî amellerin edâsı içün “rü’yet-i hilâl” farz-ı kifâye olarak bütün Müslümanları sımsıkı bağlarsa da, artık onları, Sara-yı Hümâyundan buyrulduğu üzre “Güncellenmiş hükümler ve değişmesi lâzım ictihadlar ve uygulanamaz İslâm” iktizâsı, piyasa şartlarına ve finans  sektör ve sellektörüne de uygun düşdüğünden, gökyüzündeki kudret-i ilâhiyye’ye değil de câmid duvarlara ve oralardaki  (takvim)lere baktıracağız!

Kalsiyum karbonatdan ibâret câmid duvarlaradaki takvimlere iktidâ’ ve ittibâ’, modern hayâtımıza çok daha yakışmakda ve revizyoncu ve DİB’işçilikden sâbık Yardakoğlu’nun “Biz revizyonistiz” herze ve hezeyanına ve sarığına da fevkal’âdenin de fevkinde mütenâsib ve mütenâvib ve müteneşşir düşmektedir! 

Öyle bir gâvur kafasına göre Müslümanlık’dan  Süslümanlık ve Püslümanlığa geçdik ki, dünya, devlet, hükûmet, ahkâm-ı sultâniyye, muâmelât, ukûbat, müfârekât, müvellidât, iktisâdiyyat, hukûkiyyât, ictimâiyyât, siyâsiyyât işlerinde Cenâb-ı hakkı kifâyetsiz ve âciz bulduk, beğenmedik!.

Bütün bu ve benzerleri, Frenk kafasıyla kurduğumuz paralamentolardaki 5-600 tanrının teşrî’âtına (yasamasına) bırakıldı!. Namaz, oruç, hacc, kandil, kurban, fıtır, kurban derisi ve gerisi gibi işleri İslâmiyet içün mel’unca kâfi göstererek, bunları da bütününden ayırarak yeni bir Süslümanlık ve Püslümanlık keşfetdik! 

*

İslâm’ın dışında uydurub “İslâm’mış” diye yedirdiğimiz ve yutdurduğumuz (Kulatapış) dînini YUTANDAŞLARIM ve Sevgili Yurtdaşlarım!

Sonra da:

“Hılâfet (İslâmiyyet) gemimiz batmadı, bakın elimizde, gırtlağından yakalamış teşhir bile edebiliriz, “Paralamentonun şahşında mündemiç” bir makam-ı ulyâ, bakın mumyalanmış olarak yaşıyor!”

Bile diyecek kadar, yalan ve dolanın sunturlu ve mostralık olanlarını cihâna üfürdük!

Artık o noktalara geldik ki, “Bizim artık ÎMÂN şartımız 6 değil, 4 Rabia şartıdır” diye tahrîf güzellemeleri ve süzerlemeleri savurduk! 

“İslâmiyyet’in zarûrât-ı Dîniyyesi, ancak bütünün üzerinde, onun lâzım-ı gayr-ı mufârıkı olarak yaşarsa VAR olur” kâidesini de mantık iflâsıyla yok edib, “İslâm’sız İslâm projesiyle”  evvelâ Frengler ve Germanlar’ın âğûşuna atladık!

1923’den sonra da, Lozânî İngilizlerin, Haim Naum’ların ve 1946’den i’tibâren de ABD’nin San Fransisko kucağında pışpışlanıb okşanıb oynaşdık!

İsmetsiz müşriklerden dembokrat müşriklerin nikâh-ı mut’asına devredilince, “Kurtulduk” şerâbı içmiş gibi serhoş, bîhûde ve bîhûş ve nonoş eylendik!

“İslâm Coğrafyasında” cumbokrasi, dembokrasi ve lâyıklık ateizmalarıyla Allâh Azze’nin  irâdesini telbîs, telvîs ve tedlîs eden münkirlerin şâhı ve pâdişâhı olduğumuz hâlde, “En güzel ve en barışık, en dinini beğenen, yaşayan, ondan sanki hiç utanmıyan, yılışık ve sıvaşık olmıyan Müslümanlar biziz” diye, bütün dindışı rezilliklerimizden ve Haçlı mukallidi maymunlar olmakdan zerre kadar utanmadan, kendi kendimizi, ateist parmaklarında dünyâya da REKLÂM etdik!  

Hâlâ da Süslümanlığımızı Müslümanlık zannedib ateşin dibine doğru uygun adımlarla ve “Dağ başını duman almış, İzmir’in dağlarında çiçekler açar, Korkma sönmez, Hakk’a TAPANIZ, Râbiamız” gibi marşlarla  yürüyüb gidiyor ve dünyâya da one minute’ler çeke çeke meydân okuyoruz!

*

Osmanlı Torunu Sevgili ve Qurban Bayramının Qurbanlık Dembokratdaşlarım!

Bu asır globalizma asrıdır. Artık “Bir tek hakk din vardır o da İslâm’dır” deme devri çokdan geçdi! Bugünün şartlarında, “Zapetero’lu medeniyetler ittifakının” çatısı altında ve Fettoşist hoşgörü ve diyalog avcunda, 3 veya 4 hakk din vardır” diye diye “ne istedilerse vere vere” yılardan beri sizlerin refâhınız içün 7-24 uyumadan yere muvâzî çalışmaktayız!

Dolayısıyla biz, bugünün şartlarında “Kilise inşaatı yapılamaz” gibi 14-15 asır evvelki hükümlerin de geçerli ve mu’teber olduğuna inanamayız!. “Her inanca eşit mesâfede olacağız diyerek” kendimizi sıfırlayıb, bâtılın önünü açacak ve bugünün EKBER şahları olmak yolunda ilerliyerek bu  misyon ve vizyon ve bizon ve ozonluk vazîfelerimizi hukukun içinde hassasiyetle yerine getireceğiz! Önümüzdeki Haltettinî ve Haramânî fetvâlar dururken, eski kafalı hocalara i’tibar edilemez, “Onların bizi tefe koymalarına” da sakın kıymet vermeyin! Onların dedikleri dîn bugün aslâ “UYGULANAMAZ!” Zâten nesilleri kesildi, geriye mezarları kaldı!

“Âsımı’n nesli” ile Fikret’in “Nesl-i ÂTÎsi”, artık bugün ikiz kardeş ve gebeş olarak “cinsiyet eşitliği, başı bezli karı” kazanını fokurdatmada! Artık bütün ipleri bu nesiller eline geçirmiş vaz’iyyetdedir!

Paralamentonun üzerinde hiç bir kuvvet, kudret, irâde ve hâkimiyyet tanıyamayız! HATTA, “Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürür”, atalarımızdan devraldığımız devrim ve delirimler uğruna, bunlara “küfür” diyen “Akâid-Tevhid-Usûl-i Din, Kitab-Sünnet-İcmâ’ ve Müctehid İmam” hülyâlarına dalan ve “ictihad ile güncelleme kapılarını kapayıb” oralara zangoç kafası kadar KİLİT asan ASLIMIZIN  sarığını, onların boynuna dolar, onları sehpaya yükselmeden “Balkon Konuşması” yaptırarak oradan da sizlerin sıcak ana kucağınıza atıveririz!

İzmit’de Ali Kemâl’i bile halkın şefkatli kucağına böyle atmış, Kaddafi ve Saddam gibi keşkeklik  keşkeş etdirmişdik! İyi ki yapmışız, hikmete bakın ki şerden ne  hayırlar doğdu! Herifin torunu bugün sıkı mı sıkı gâvur olub, Angılikan kilisesinin Reisesi ve cehenneme iki adımı kalmış ve bizim Hacı Abduş’un möhdereme ANASI Kraliçe’nin önünde rükû ederek,nın başvekîl oldu ve sâdık bir (Karabaş olmasa da kenef sarısı SAPSARIBAŞ olarak cihânın icra veya genital organına baş oluverdi!

Böyle devlet kuşu hayâtında  kimin başına veya başka yerine konar?. Havuz medya ve petyası ve Sislâmcı ketyası bile “Bir Türk İngiltere’yi idâre ediyor” ru’yâ-yı kâzibe ve câizeleriyle kancık karılar gibi “satıyorum” diye iyi yırtınıyor! 

Batık Gemi dediğimiz Hılâfet’in mallarından elimizde kalan “Yâ Allâh Bismillâh” parçasını bile, kilise, havra, tavla, her yerde dembokrasi ve hürriyetler adına bol bol ve rahatça kullanabilir; ve artık bunu, bütün (İslâmiyyet’in) ta kendisi diye de halka ve dünyâya yutdurabiliriz!.

Hatta kerhâne açılışında “qurban kesen” velediyelerle bile, bu gözyaşartan dindarlıklarından ötürü, onlarla iftihâr eder hâllere bile gelebildik; Süslümanlık ihlâs ve ittikâmızı bu kadar cihâna isbât etdik!  

*

Cübbelâ cinsi aşağılık pezev…lerin, münkirleri müslim gösteren yılankâvî ıslıklarını uşşak sirto olarak ve Itrî Mustafa Çelebi’nin bir bestesi niyyetine dinleyib, mest ü handân olan tarîkat ü barîkatdaş ve fırlamadaşlarım!

Dâr-ı İslâm olan ve “dâr-ı harbden bin beter Dâr-ı ridde” olmayan (!) cennet vatanımızda, Osmanlı torun ve torbası olarak, CİA güdüm ve dürümünde olan “Yurtda Sulh Konseyi” gölgesinin bitmiyen serinliği; ve ensemizdeki nefesi altında, her gün, idârecilerimizin ehliyet, liyâkât, adâlet ve asâletleri sa’yesinde huzûr ve sükûn içinde yaşıyoruz!

Bundan sonra da “Grub sex” ictimâ’larını “Sahâbî devrini yaşamak üzere bir araya gelmiş kardeşler grubuyuz” diyebilen bir şey çocuğu veya Kerhâne Patronunun da yıllardır seyrine bakan ANKARA güdümlü ve dürümlülerinin, bu nâdîde “Hoşgörü ve Diyalog” şeytanlıkları dünyada karşılık görmese bile, “İkra’ Kitâbek” dendiği zaman, orada ataları gibi buna “Safsata” diyemiyecekleri mutlakdır!

*

Amerikandaş, İngilizdaş, Yahudidaş ve Natodaşlarım, Moskofdaş, Haçlıdaş ve Herşeydaşlarım!

Ulan sizi çok seviyoru, size aşıkım, siz benim oy ve sandıkdaşlarımsın be! Hâlâ anlamadıysanız, 7 batın ervâhınızdan başlıyacağım!

F-35’lerin 5 milyar dolar bedelini, kuruşuna kadar eline saydığımız müttefik ve müşriklik ortağımız, BİP (Büyük İsrail Projesi) Eşbaşkanımız, Natodaşımız, Koredaşımız, Gâvurdaşımız herifler, bunları (aldanma mütehassısı bizlere), tam bir sahtekâr, gâsıb ve sahtekâr, dost yüzlü düşman ve hâin olarak mı gönderdiler sanıyorsunuz?!

Öyle olsa da ne fark eder?

Olsun!

Bir fincan kahvenin kahpe ve kancık dostdan bile olsa, 40 yıl hatırı vardır! Bunu da mı inkâr edeceksiniz!

F-35’leri vermezlerse vermesinler, paramız düşmana gitmedi ki, kadîm evangelist ve global çete üzerinden, en üstümüzdeki piramidinden tek gözüyle bizi tarassut eden en ve en başımızdaki patronlarımızın büyük havuzuna akdı! Para ha onlarda kalmış, ha bizim kasada, ne farkeder!.

Biz de, kıskandırma nöbetine giren sokak matinatoları gibi Moskof’a kuyruk oynatır, ondan, daha a’lâsı olan S-400’leri alırız!. Eski yavuklumuz da uçkuru elinde köşe başında yolumuzu beklesin, piposunun dumanını tüttürsün şey çocuğu!

Bizimle aşık atacak adamın alnını değil, her yerini karış karış ölçer, sonra da topografik ve demografik ve genetik harîtasını eline veririz be!

Biz, “BİR TEKİ bütün dünyâya bedel” cumhur ittifaklı ve Dağçeli desteğinde Bozkurt kafalı, uluyan hançereli, Türk kere  Türk ve Ergenekon’dan kasırga gibi kopub gelen, Şamanist atalarımızın gökbörülü çocukları ve yiğitleriyiz be!

Sonra, 200 yıldır, Papaz, Haham, Fransız, Alaman, İngiliz ve ABD masasında oryantalist dansözlük yapmak, kıvır kıvır kıvırtmak, eğilib dö..lmek, çömelib oturmak, her kişinin değil, er kişinin kârıdır!…

Ecdâd (Hılâfet) dedi, eğilmedi, Ayasofya minâresi gibi dimdik kaldı, biz ise, renkden renge girib bütün âlemin boyasıyla boyandık ve LGBT renklerinde karar kıldık!

Fena mı?

*

İ… Piyer Loti’nin adını yaşatan Ankara’nın, mutî kulları ve tapıcıları, Süslüman ve Piyerman Lotidaşlarım!

KADEH’Çİ BEZLİ karı ve madamların da daldan dala konub son haftalarda kıvıra kıvıra ve yedikleri haltlardan nasıl sıyrılacaklarının peşine düşeli beri, tepeden tırnağa ve “kerîmelerinden ciğerpârelerine” kadar o tür inâs-ı nifâs, neredeyse fıtık ve fıstık olmanın kıyıcığına gelib oturdular!

Eyüb Sultan Türbe-i Şerîfi’nin yanında, “Piyer Loti Tepesi” var!

“Piyer Loti Kahvehânesi” de!

Bu Piyer Loti, Dünyâ çapında (hâşâ min huzûr) İBNELİK misyoneri!

“Türk Dostu” diye tanıtıldı ve öyle bir reklâmı yapıldı ki, bazı Türk Frenkleri: “İstanbul’a gitdin mi, Piyer Loti’ye uğradın mı, çok hoş yerdir” demeden edemezler! Orası, kıçdan motorlu cumhur takalarının dembokratik  kıblesi gibidir!

Piyer Loti veya Lûti denen bu Fransız kâfiri, Türkiya’ya Türk i…lerine kavuşmak ve i…liğinin misyonerliğini yapmak içün muayyen merkezler ma’rifetiyle gönderilmiş, gelmiş, demir atmış! Yıllarca durmuş, romanlar yazmış, hatta bir paşanın şeyiyle kırıştırmış! 

Herif  10 Temmuz 1923’de geberdikden sonra, leşi Fransa’ya giderken, Türk Frenkleri, onun ADINI İstanbul’da bayraklaştırdılar! Türkiya Cumhûriyeti Şefokrasisi günlerinde hocalar asılır kürtler tenkîl edilir, memleket moğol istilâsına hasret bırakılırken, “Devrimci ve Süslüman Türkiya” da, o tepeye 1934’de bu lâ’netlinin adını vermişdir!

Eyüb’e giden, “Piyer Loti Tepesini” kime sorsa “şurası” denince görür!

*

1934’de kadar tepenin adı ise büyük âlim ve mutasavvıf İDRİS-İ BİTLÎSÎ’nin adını taşımaktadır.

Nasıl?

Devir, Allâh Azze ve Celle’ye kulluk yerine Türke TAPINIR görünme kafası ve devri olduğu içün, Bitlisli olmak çok ağır suçdur; ve bir Fransız i…si bir müslüman âlime tercîh edilir!

“İdris-i Bitlisî Hazretleri ömrünün son yıllarını İstanbul’da ilmî çalışmalar yaparak geçirdi. Bu arada Kanûnî Sultan Süleyman’a şark seferi hususunda tasviyelerde bulundu. 926 (1520) yılı sonlarında altmış beş – yetmiş yaşlarında iken vefat etti. Mezar-ı Şerîfi Eyüp’de, hanımı Zeynep Hâtun’un yaptırdığı mescid civarında, kendi adına izâfetle anılan “”İdris Köşkü ve Çeşmesi” denilen yerdedir (Mecdî, s. 328).”

414 yıllık “İdris-i Bitlisî TEPESİ”, 1934’den bugüne 85 yıldır i… “Piyer Loti” veya “lûtî TEPESİ” diye “Süslüman ve Milliyetçi ve yerli ve millî” devlet ve hükûmetlerin dilinde ve gönlünde cumhuriyetle beraber “pâydâr olacak!” 

İdris-i Bitlisî Merhûmu bu millete “İ…ler kadar tanıtmayanlar” da, bu Süslümanların maarifi, devleti ve hükûmetleridir!

Merhûm, İkinci Bâyezîd, Yavuz Selîm ve Kânûnî devirlerini görmüş, Yavuz Sultân Selîm Cennetmekân Hazretleri ile Çaldıran, Merc-i Dâbık, Ridâniye ve Mısır Seferlerine iştirâk etmişdir. Doğudaki onlarca aşîretin Hilâfetpenâh Hazretlerine bey’at etmelerinde büyük gayret ve muvaffakıyyetleri olan Bitlisî Merhûm, pek çok eserin müellifi bir deryâ bulunmaktadır ki Bâyezîd, Süleymaniye ve Topkapı  Kütübhânelerinde bunların bir kısmını görmek mümkindir. “Cennetmekân Yavuz Sultân Selîm Hân Aleyhirrahmet-i Ve’l-Gufrân Hazretlerinin İstanbul’a dönmesinin ardından, maiyyetindeki 10.000 yerli gönüllü askerle Safevî kuşatması altındaki Diyâr-ı Bekir’i kurtarmaya gitti ve bu şehrin kurtardı. Hatta onun teşebbüsüyle geçici olarak Mardin de alındı.” Mısır’da bulunduğu sırada Büyük âlimlerden İbrâhim Gülşenî Merhûm’un hizmetinde bulundu.

Tekrar Frenk i…sine dönersek…

Bu kadarla da bitmemiş, Abdülhamid Cennetmekân Hazretlerinin Türbesi karşısındaki caddenin adı da, bugün (Piyer Loti) caddesidir!…

Daha bilmediğimiz kaç semtde bu (lânetlinin) adını taşıyan kim bilir ne kadar cadde  daha vardır!  Zimamoğlu, Fistancıoğlu ve Sözleşmecilerle KADEH’çi karılar ve Mort Çatallılar ve velediyelerden  İ… renklerine bulananlar, bundan sonra bir takım bulvarların, meydanların, mekteblerin adını, atalarının adı yanında Piyer Loti’yi de zikretmiye başlarlarsa şaşırmamak lâzımdır!

Cübbelâ itinin “Darü’l-İslâm’ını” sevib yesinler!

Diyâr-ı Bekir’deki “Sahâbî adını değiştirdin” diye terör kuyruğu ucûbelerin tepesinden kayyum geçiren râbiacı, ribâcı ve sözleşmeci iktidarlar,  acebâ Piyer Loti lâ’netlisini de kayyuma devredebilecekler midir?

 “İslâm güncellemecileri ve uygulanamazcıları” da, politik şeytanlığı bırakıb, “Piyer Loti” denen i…nin adını, Diyar-ı Bekir’de Sahâbî adı taşıyan caddenin ismini değiştiren PKK’lı velediyenin yüzbinde biri cesâretle silib, sonra da “hastirât defterine geçirebilecek”  midir?

Gölgesinden korkanlar bunu yapabilir mi?

Ecdâd vatanının nerelerine hâşâ “i…ler makâmı” gibi serpiştirilmiş, daha ne i… makâmları olduğunu zerre kadar fikredebilecekler midir?

Doruk ve Zirvelerdekiler adam gibi adamlarsa ve madam gibi de madam değillerse, Piyer Loti veya LÛTÎ’nin ve benzerlerinin nerede ne kadar “i… makâmı” var, bunları görmeli, duymalı ve bilmeli ve bu lâ’netli “Piyer Loti-Lûtî” cinsi isimlerin cümlesi, “HASTİRÂT” defterine kaydedebilmelidir!

Sonsuzda bir ihtimâl de olsa ümid edelim mi?!!! 

Lût Kavmi i…liğinin geçmişine, hâline ve geleceğine; ve müşevvik-i i… politik sistemlerin de  zerresine kadar bütün mevcûdiyyetlerine lâ’net etmiyenlerin 77 ervâh-ı gayr-i tayyibesine de sonsuz LÂ’NETLER!

Allâh’ın, enbiyâ, ulemâ ve evliyâsının; ümerâ, sulehâ, vükelâ, şühedâ ve asfiyâsının, meleklerin, bütün insanların, lâ’net etmek şânından olanların lâ’neti, “Piyer Loti” i…sinin adını HILÂFET merkezi İstanbul’da veya orada burada bayrak gibi dalgalandıran (i…sever ve taparların put ve heyâkilinin) ve kendilerinin üzerlerine olsun!

Bir karış sonrası, dibsiz kör kuyu!

%99’u Süslüman % 1’i Küslüman olan cennetlik ve (ahır-etlik)  Dindaşlarım!

Nasılsınız?

Antik Yunan Aklının İfrâzâtı olan Dembokrasinizi “ileri dembokrasi” içün aman ilerletin, râbianızla yüceltin, ibâdetlerinizle parlatın, hoparlörlü ezanlarla nâmeleyin, “Dembokrasi şehidleri” ile ebedîleştirin, “Bekâ sorunlarınızla” Dağçelileştirin, “Güvenli Bölge ve gölge” rü’yalarınızla tahakkuk etdirin ve 23 seçiminin “Dembokrasi Şölenini” çatallı kazıklar desteğinde hasretle bekleyin!

Sistem qurbanlarım benim!

Kalın Sağırlıcak ve Sıkıntıcakla!

(Mâba’di var)

İntişârı: 16.09.2019 / 19:31:12 (tt)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir