Ali EREN Hocaefendi
28 Nisan 2020 tarihli İstiklal’de, Senai Demirci’nin “O Resim” başlıklı bir yazısı neşredildi. Yazıyı okuyunca, kendimi Dinlerarası Diyalog toplantısında zannettim.
Yazar, söyleyeceklerini İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından çocuklara dağıtılan bir kitapçıktaki resim üzerinden söylüyor.
O resimde 4 kişi var. Biri İslamiyeti temsil ediyor, elinde Kur’an’ı simgeleyen bir kitap var. İkincisi hıristiyan, onun boynunda da haç. Üçüncüsü, itirazlara sebep olan ve Aleviliği temsil eden bıyıklı, şapkalı biri. Dördüncüsü de kafasında fötr şapka olan Yahudi.
“Müsaadenizle… bu resmi başka türlü değerlendirmek istiyorum” diyen Senai Demirci, “… Aleviliğin İslam’ın dışında ayrı bir ‘din’ olarak gösterilmek istenmesi. Evet, bu yanlış!” dedikten sonra esas söyleceği şeylere geçiyor.
“İkinci ve bence daha büyük bir yanlış daha var bu resimde” deyip o büyük yanlışı şöyle dile getiriyor.
“Tek kitap-belli ki Kur’ân-İslam’ı temsil edenin elinde; sanki diğerleri kitapsız!”
Diğerleri dediği hıristiyan ile yahudi.
Yazar, “Diğerlerinin de kitapları var” demek yerine, tepkili bir şekilde, “Sanki diğerleri kitapsız!” diyor. Anlaşılan, hıristiyan ve yahudi olarak gösterilen şahısların ellerinde kitap gösterilmemesine çok bozulmuş.
İyi de, hıristiyanın boynunda haç, yahudinin kafasında da fötr olması, onların hangi dini temsil ettiklerini zaten apaçık göstermiyor mu? Ellerine bir de kitap tutuşturulması şart mı?
Senai Bey’e göre şart ve onların kitapsız gösterilmeleri “Büyük bir yanlış!” Senai Bey böyle diyor.
“Sanki diğerleri kitapsız!” şeklindeki bu çıkışı, Senai Bey değil de yapacaksa, hıristiyan ve yahudiler yapmalı ve “Sanki biz kitapsız mıyız” diye onlar demeliydiler.
Onlar deselerdi, biz de cevabımızı onlara verirdik. Ama ne yazık ki onlardan gelmesi gereken itiraz Senai Bey’den geldiği için biz de cevabımızı ona verelim. Cevabımız şöyle:
Sayın yazar! “Sanki onlar kitapsız!” diyorsunuz. Kitapsız değil de kitaplı mıdırlar?
Biliyorum, “Hıristiyanların kitabı İncil değil mi?” diyemezsiniz. Öyle derseniz ben de size “Hangi İncil?” diye sorarım.
Allah tek çeşit İncil gönderdi. Oysa bugün hıristiyanların elinde birbirine uymayan 4 ayrı İncil var. Hangisi Allah’ın gönderdiği İncil?
Tenkit ettiğiniz resmi çizen kişi, boynunda haç olan hıristiyanın eline 4 tane kitap mı tutuşturacaktı yani? Kaldı ki, siz de bal gibi biliyorsunuz ki, o 4 incil de İznik Konsilinde 300 küsür incilden indirile indirile dörde indirilmiştir. Bahse konu resmi çizen kişi, tam hakkını vermek için hıristiyanı temsil eden adamın kucağında 300 küsür kitap mı çizecekti?
Allah’ın gönderdiği İncil’in sonraları insanlar tarafından değiştirilmiş/bozulmuş olduğunu ve bugün hakiki İncil’in elde olmadığını bilmiyor musunuz!
“Sanki onlar kitapsız!” dediğiniz Hıristiyanların kitapları işte böyle. Dinlerarası Diyalogcuların dışında, var mı bu söze bir itirazı olan?
Tevrat’a gelince. O da ayrı bir felaket. Allah’ın göderdiği mukaddes kitapta, Allah’la bir peygamberin güreştiği ve o peygamberin Allah’ı yendiği yazar mı? Bir peygamberi, kızlarının içki içirip sarhoş ederek onunla yattıkları yazar mı? Yahudilerin sahip çıktıkları, insan eliyle bozulmuş Tevrat da bu!
Siz, işte böyle bir kitaba inanan Yahudiler hakkında “Sanki onlar kitapsız!” diyebiliyorsunuz.
Bunlar kitapsızların dik âlâsı değil mi?
Gerçek bu iken, şöyle diyebiliyorsunuz:
“Oysa Hıristiyanlar (asıl adıyla İseviler) ve Yahudiler (asıl adıyla Museviler) de ehl-i kitaptır; iki din de kitaplıdır. Üçüncüsü, Alevinin ‘kitapsız’ çizilmesi, Aleviliğin ayrı bir din gibi gösterilmesinden daha vahim bir yanlıştır.”
Sayın yazar! O resimde Hristiyan ve Yahudilerin ellerine birer kitap tutuşturulmamasını Aleviliğin ayrı bir din gibi gösterilmesinden daha vahim bir yanlış olarak gösteriyorsunuz da, nedense şimdi elde bulunan sözde İncil ve Tevratların Allah tarafından gönderilen hak kitaplar olmadığına dair hiçbir ifade kullanmıyorsunuz.
Biliniz ki, Kur’an’a/İslam itikadına göre kâfirler iki çeşittir: Kitaplı kâfir, kitapsız kâfir. Kitapsız kâfirler, hıristiyan ve yahudilerin dışında kalan bütün gayri müslimlerdir. Kitaplı kâfirler de Kur’an’ın ehli kitap diye tarif ettiği hıristiyan ve yahudilerdir. Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Allah, onlar hakkında “Ehli kitap” ifadesini kullanırken, onların bir kitaba sahip çıktıkları halde kâfir olduklarını ifade buyuruyor. Var mı bir itiraz!
İnsan imansız olduktan sonra, ellerinde uyduruk kitapların resimleri olsa ne oluuur olmasa ne olur.
Hızınızı alamıyor ve akla ziyan şu cümleyi de söyleyebiliyorsunuz:
“Müslümanın elindeki kitap-yani Kur’ân-müslümana ait değildir.”
Sayenizde, Kur’an’ın müslümana ait olmadığını öğrenmiş olduk(!)
Ya şu cümlenize ne demeli:
“Kur’ân insanlara indirilmiştir; “müslümanlara” değil.”
Hâşâ, yüzbin kere hâşâ! Kur’an, Sevgili Peygamberimiz’e indirilmedi mi? “O bir insandır Müslüman değil” demek mi istiyorsunuz?
Kur’an müslümanlara değil insanlara indirildi dediğinize göre, insan ayrı müslüman ayrı mı?.
Ya şu iddianıza ne demeli:
“Kur’ân’ın hiçbir sayfasında “Ey Müslümanlar..” diye bir hitap yoktur. “Ey insan!” vardır. “Ey insanlık ailesi!” vardır. “Ey Âdemoğulları!” vardır. “Ey iman etme çabası içinde olanlar!” vardır.”
Galiba siz, herkesi kör âlemi sersem sanıyorsunuz. Bu cümlelerinizle haddinizi aşıp Kur’an-ı Kerim’e iftira etmekten çekinmemişsiniz. Kur’an-ı Kerim’in birçok âyeti kerimesinde “Yâ eyyühellezîne âmenû” buyurulur. Manası, “Ey iman edenler/ey müslümanlar!” demektir.
Bu ifade Kur’an’da o kadar çok geçer ki, Cuma namazına giden müslümanlar va’z ve hutbelerde bunu duya duya adeta ezberlemişlerdir. Siz işte bu apaçık gerçeği inkâr ediyorsunuz.
Ama bayağı da temkinlisiniz. Bu çok açık konuda kendinize itiraz geleceğini bildiğiniz için, “Ey iman edenler/ey müslümanlar” mealindeki “Yâ eyyühellezîne âmenû ifadesini kendinize göre, “Ey iman etme çabası içinde olanlar!” diye manalandırıyorsunuz. Asırlardır hiçbir âlim böyle bir mana verememiştir.
Hem, ne demek çaba içinde olmak? İnsanlar kelime-i şehadet getirmekle müslüman olamıyorlar da müslüman olmak için çaba mı gösteriyorlar? Allah iman etmeyi kullarına çok mu zorlaştırmış?
Tenkit ettiğiniz resime gösterdiğiniz hassasiyeti esas âyete mana verirken göstermeli ve “Ey iman etme çabası içinde olanlar!” diye mana verirken titremeliydiniz. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) “Men fesserel Kur’âne” diye başlayan hadis-i şeriflerinde, Kur’an’a kendine göre mana vermenin insanı iman dairesinden çıkaracağını haber veriyor.
“İnsan olan, Âdem soyundan gelen, inanmak için çabalayan herkes Kur’ân’ın muhatabıdır” diyorsunuz.
Evet doğrudur herkes Kur’an’ın muhatabıdır. Öyledir de Kur’an herkesin değil sadece kendisine inananların kitabıdır.
İyi de, “İnanmak için çabalayan” ne demek? İnanmayı/iman etmeyi herkesin yapamayacağı kadar zor bir şeymiş gibi göstermek için niçin çabalıyorsunuz?
Şu cümlenize bakın Allah aşkına:
“Müslüman olduğumuz için değil, müslüman olmak için okuruz Kitab’ı.”
Hayır efendim hayır! Biz Kur’an’ı Elhamdülillah müslüman olduğumuz için okuyoruz. Varın siz müslüman olmak için okuyun. Okuyun da bakalım okuya okuya ne zaman müslüman olacaksınız?
Siz, Kur’an okuyan bir müslümana, “Kur’an müslüman olmak için okunur” deseniz ne tepki alacağınızı bilmiyor musunuz. Bilmiyorsanız bir deneyin de alın cevabınızı.
Velhasıl yazınızı İslam inancı ölçüsüyle tartınca löpür löpür dökülüyor.
Kafanız alnı fasit daire içinde dönüp duruyor ve şöyle diyorsunuz: “Resimde, Yahudi ve Hıristiyanların elinde görünmeyen ama var olan kitapları içerir Müslüman’ın elindeki Kur’ân.”
Kur’an, yukarıda yazdığımız bozuklukları taşıyan kitapları içerir öyle mi? Ben, böyle bir sözü hiçbir hıristiyan ve yahudiden bile duymadım.
Eğer bu sözünüzle, Allah kelamı olan bozulmamış İncil ve Tevrat’ı kastediyorsanız, mesele yok. Ama o zaman da size şöyle cevap verilir:
Madem Kur’an onları da içeriyor, öyleyse hıristiyan ve yahudinin elinde ayrıca kitap göstermeye lüzum yok.
Yukarıdan beri sıraladığımız yanlışlarınızı, kendinizce doğru olan şu cümlelerle kapatmaya çalışıyorsunuz:
“Bir Müslüman olarak canı gönülden, onurla, “Peygamberimiz İsa Aleyhisselam…” “Peygamberimiz Musa Aleyhisselam…” diye başlayan cümleler kurarım.”
Kurun kurmaya da dilinizin atındaki ne? Dil altından, zihinleri ille de hıristiyanlık ve yahudiliğe çekmeye çalışmanın âlemi ne? Bu iki mübârek peygambere imanımız tam. İyi de bu cümlenizde Sevgili Peygamberimiz’in ismi niye yok?
Siz böyle derseniz, size “Bu durumda sen hangi peygamberin ümmetisin?” diye de sorulur.
Size göre, müslüman din adamının belli bir kisvesi olmamalıymış. Belli bir kisve olursa, “sünnisiyle alevisiyle önemli bir kısmı kasketli Anadolu Müslümanlarından ayrı bir yere konulmuş” oluyormuş.
Hocaların, sarık cübbe gibi belli kisveleri olması hakkında:
“… büyük bir cürüm işledik gibi geliyor bana” diyorsunuz.
Öyle ya canım. Nedir öyle hocaların başlarındaki sarık! Hocalar, kasketli Anadolu insanları gibi olsalar ya..
Eveeet! Birkaç senedir hasret kaldığımız Dinlerarası Diyalog çağrılarına sayenizde tekrar kavuşmuş(!) olduk.
2/Mayıs/2020
İntişârı: 05.05.2020 / 17:31:27
1 Comment
Fettoşun kuyrukları elbetde yok olmıyacak!
İslâmı tahrif projesi şunun bunun elinde yürütülecekdir!
Böyle nevzuhur insî şeytanlar hiçbir asırda eksik olmamışdır!
Dînî-Şer’î hiçbir tahsil terbiye almamış hüda-yı nâbit yetişen echel-i cühela ve ekfer-i küferâ, Ali Hoca gibi gayret-i dîniyyesi olan zevat tarafından da önleri kesilmese iyice azıb kuduracaklar…
Şu hezeyana bakın: “Kur’an-ı Mübîn’i müslüman olduğumuz içün değil, müslüman olmak içün okurmuşuz!”
Tam münkir herif. Üstelik de bunu i’tiraf ediyor zerre kadar utanmadan. El an müslüman değil ki “Müslüman olmak içün Kur’an okuyor!” 15 asırdır müslümanlar Ashab-ı Güzin dâhil “Müslüman olmamışlar da müslüman olmak içün Kur’an okumuşlar” öyle mi?.
Aslında Vatikanist ve diyalogçu haşerat gayet sinsi mesaj vererek şunu demek istiyor: “Ne kadar okursanız okuyun müslüman olamazsınız, biz müslümanız yehudî ve hıristiyanlar müslüman değil diye sıkmayın, siz de değilsiniz, bu olamayışda herkes müsavî, eğer siz müslümansanız, onlar da müslüman!” demeye getiriyor ve böyle şeytani bilgiç münafıklık sergiliyorlar…
Fettoş da böyle lastikli pekçok laf kalabalıkları ile müslümanlığı oyuncak ederdi…Meselâ münkirin bir küfür formülü şu idi:” Bir kişi la ilahe illah dese, Mu…R…demese, ben onu Allah’ın hatırına başıma koyarım.” Sanki “Mu…Ra….” denmemesini Allah Celle istiyor da, Allahı kırmamak ve sadece onun hatırını hoş etmek içün o gavuru başına koyarmış!
Maksad Allahın Sevgilisini saf dışı bırakarak, Ona inanmıyan ve “Yalancı Peygamber” diyen yehudi ve hıristiyan dünyasını “Allah Celle’ye inananlar” olarak göstermek… Halbuki Habibullaha inanmadan Allah Celle’ye inanmak MUHAL. Karamanlis de “Sıfatlarında ihtilaf etsek bile hıristiyanlarla ortak bir Allah inancımız var!” diye kitab yazmış… Onların Gott, Dieu, Yahve, Nirvana dedikleri şeyler, Rasul-i Rusül ve Kelâm-ı Kadîmin haber verdiği 14 sıfata sahib olmadan nasıl Allah demek olur?. Böyle Allahsızlık olur mu?. İşte “Diyalogcular” denen küffar, “Üç dinin de Allah imanı taşıyarak üçünün de HAKK olduğu” BATIL-I MUTLAĞINI hakk gösterme iblisliğindedir… O zaman ne denecek şu: “Kur’an hıristiyanlara müslüman olun demiyor, Peygamber demiyor, herkes Allaha inanıyor, dininde kalsın, herkes cennetlik!”
Küffâra hızmet edenleri iyi tanımadan müslümanlar ayağa kalkamaz…
Anlatdıklarımız, haşhaşilerin karekteristiğidir!
İslam ile oynıyan bütün “müslüman görünüşlü” şeyatınî Mübarek Ramazan-ı Şerîf’de Kahhara havale ederiz…
Kariin-i Kiramımız, Muhterem Ali Hocamızdan, hiç değilse ayda bir böyle müfsidlere turnusol kağıdı hükmünde olacak makaleler yazıb sitemize göndermesini rica etmektedirler…