“İkrâh (Zorlama) Dînde Yokdur”
23 Eylül 2011
Zamanımızın Fitnesi Kutlu Doğum Haftası
23 Nisan 2012

Geçen gün haberlerde rastladığım bir habere göre: “Sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya başlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.

Görmez Müslümanları Da Görmez Bilmesin!

Ahmed ZIYÂ

Geçen gün haberlerde rastladığım bir habere göre:

“Sosyal medyayı aktif olarak kullanmaya başlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Twitter’daki son mesajında bir hadis hocası olarak her cuma günü takipçileriyle Hazreti Peygamber’in hikmetli sözlerinden bazı kesitler paylaşacağını duyurdu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, dünkü mesajında Hz. Peygamber’in “Güzel söz sadakadır, Allah’ın kullarına selam vermeniz sadakadır. Kardeşinizin yüzüne tebessüm etmeniz sadakadır.” ifadelerine yer verdi. Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmet ve faaliyetlerini daha geniş toplum kesimlerine ulaştırabilmek amacıyla sosyal medyayı etkin olarak kullanacağını daha önce duyurmuştu. Bu kapsamda Görmez, Twitter’da ilk hadis dersini vererek bunu gösterdi.” [1]

Görmezin ne yazdığını da okuyalım:

“Dostlar, her cuma Sevgili Peygamberimizin hikmetli bir sözünü sizlerle paylaşmayı düşünüyorum, izin verir misiniz? 1- GÜZEL SÖZ SADAKADIR / 20 Ocak web aracılığıyla”[2]

Ne kadar masum görünen bir haber değil mi? Edille-i Şer’iyyenin dört delîlinden ikincisi olan hadîs-i şerîflere Diyânet sâhib çıkıyor ve onu “sosyal medyadan” bütün dünyaya “twitter” vasıtasıyla duyuruyor. Daha güzel bir hizmet düşünülebilir mi?

Ama bu buz dağının görünen kısmı…

Ya görünmeyen kısmında ne var?

“…Mehmet Görmez, … bir hadis hocası olarak her cuma günü takipçileriyle Hazreti Peygamber’in hikmetli sözlerinden bazı kesitler paylaşacağını duyurdu.”

Bu cümleden, Görmez’in ne yapmaya çalışdığını ve buz dağının görünmeyen kısmını görebiliriz.

Görmez bir HADİS HOCASI imiş ve Hazret-i Peygamber’in HİKMETLİ SÖZLERİNDEN bazı kesitler paylaşacakmış(!)

Hadîs Hocası olabilmek için Hadîs ilmini okumuş olması gerekir. Bırakalım hadîs ilmini okuyanı, bu ilmi okumayan bir şahıs bile Hâce-i Kâinât Aleyhisselam Efendimiz’in mübârek sözlerine “hikmetli söz” deyip geçilemiyeceğini bilir.

“Hikmetli sözler”, bir başka tabirle “hikemiyât”ın lügat ma’nâsı nedir?

hikemiyat. /A.i./ Hikmetle, felsefe ile ilgili şeyler, söz ve düşünceler.

hikmet. /A.i./ 1. Hakîmlik, feylesofluk. 2. Yüksek bilgi. 3. Sebep, gizli sebep: Allah’ın hikmeti. 4. Felsefe. 5. Ahlâkî söz, öğüt verici söz, kısa ve öğretici ahlâkî söz. 6. /es/ Fizik [3]

Hikmetler, hikmetli sözler; “halk sözleri”, “atasözleri”, “mitolojik sözler”, “ahlâkî sözler”, “kısa ve öğretici nasihat verici sözler”, hatta “felsefî sözler”dir ki, bu sözler, sâhiblerinin zihin mahsülleridir. Bu şahısların hangi dîne mensub oldukları mühim değildir, yeter ki söyledikleri sözler ders verici, nasihat verici olup derin hükümler ihtivâ etsin. Bu sözlerin bir kısmı ortaklaşa kabul edilmiş, bir kısmı da kaynağı bilinmeyen sözler arasında yer bulmuşdur.

Hadîs-i şerîflerin ıstılâhdaki ma’nasını ele alacağız ama evvela lügat ma’nâsına bir bakalım:

hadîs. /A.i./ 1. Hazret-i Muhammed’in söz ve davranışları; hadîs-i şerîf. 2.  Bu söz ve davranışları konu edinen ilim, ilm-i hadîs. (a.g.e.)[4]

Görüldüğü gibi lügatda da, hadîs-i şerîfler için “hikmetli söz, hikemiyât” kelimeleri geçmiyor.

Şimdi, Ömer Nasûhî Hocaefendi’nin “Dînî Bilgiler” kitabının 18. sahifesinden okuyalım:

İlm-i Hadîse Âit Sualler Ve Cevablar

  1. SUAL: Hadîs ilmi neden ibâretdir ve kaç kısımdır?

CEVAB: “İlm-i Hadîs; Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in mübârek hadîslerine müteallik yüksek bir ilimden ibâretdir. “Rivâyeten İlm-i Hadîs” ile “Dirâyeten İlm-i Hadîs” nâmiyle iki kısmdır.

Bundan sonra “Dirâyeten ilm-i hadîs” ve “Rivâyeten ilm-i hadîslerin” ne olduklarını izâhda bulunmuş.

Ardından 4. Sual olarak:

  1. SUAL: İlm-i hadîsin mevzûu ve gâyesi nedir?

CEVAB: İlm-i hadîs’in mevzûu, maksûd olan ma’nâlara delâlet haysiyeti ile ehâdîs-i Nebeviyye’dir. Gâyesi de birçok ahkâm-ı İslâmiyyeye vukûf peydâ etmek, âdâb-ı Nebeviyye ile tezyîn-i zâta çalışmak, Rasûl-i Zîşân’ımızın emir buyurmuş olduğu şeyleri bilip ona göre hereketde bulunmak, kerih görüp men’ ve nehiy buyurmuş olduğu şeylerden de uzaklaşmağa gayret eylemekden ibâretdir.

  1. SUAL: Hadîs-i şerîf neden ibâretdir?

CEVAB: Hadîs-i Şerîf; Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in mübârek kavlinden, fiilinden veya takrîrinden, ya’ni bir şeyi görüp de sükût buyurmuş olduğundan ibâretdir. Cem’i ehâdîsdir.[5]

Ömer Nasûhi Efendi Hazretlerinin bu kitabı müftülük, vâizlik ve hayrat hademeliği imtihanlarına girecekler için yardımcı kitab olarak hazırlanmışdır. Bütün bunları, Görmez’in bir “hadîs hocası!” olarak bilmemesi mümkün mü?. Eğer mümkin denirse, bir hademe-i hayratdan müezzin kadar hadîs-i şerîfin ne demek olduğunu bilmiyor!. Fakat bütün müftü, vâiz, imam ve müezzinlerin reisi makamında sarık ve sırmalı cübbesiyle oturuyor!..

O halde işin içinde ne var?

“Müslümanlar”, Rasûlullâh aleyhisselâm Efendimiz’in mübârek sözlerine ne zamandan beri “hikmetli sözler” diyor? Diyanet işlerinin başına, “hadîs-i şerîfleri ayıklama” misyonuna baş koymuş bir “hadis hocası!” geçtiğinden beri mi?!.

“Hadis hocası!”, “Hazreti Peygamber’in hikmetli sözlerinden bazı kesitler paylaşacak” mış…

“bazı kesitler” ne demek?

Ya’ni tamamını değil, kendisinin münasib gördüğü kısımlarının münasib gördüğü kadarını mı “paylaşacak?..” Ya’ni Allâh’ın Habîbi Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem  Efendimiz’in mübârek hadîs-i şerîflerine “hikmetli sözler” diyerek hakâret etmekle beraber onları ketmederek, gizleyerek ve görmez’ce görmezden gelerek sansürleyecek mi?

Bütün bu gayret ne için?

Bilindiği gibi Edille-i Şer’iyyemiz dörtdür: birincisi: Kitâb-ı Kadîm Kur’an-ı Kerîm’dir. İkincisi Rasûlullâh’ın Ehâdîs-i Şerîfeleri’dir. Üçüncüsü: İcmâ’-i Ümmet’dir. Ve dördüncüsü de: Kıyâs-ı Fukahâ’dır.

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla hilâfeti de kaldırdıkdan sonra “yersiz ve yurdsuz ve bilhassa sâhibsiz kalan müslümanlar”ın edille-i şer’iyyelerine taarruz başlamış ve  bu güne kadar da bütün hızıyla devam etmektedir. Şeriâtı anlamak ve hayatımızı onun emir ve yasaklarına göre tanzim etmekde dördüncü ve üçüncü delillerimiz olan kıyâs-ı fukaha ve icma’-i ümmeti yıkma çalışmaları, kendilerini memnûn eden bir seviyeye gelmiş olmalı ki, sıra ikinci delilimiz olan Hadîs-i Şerîflere gelmiş görünüyor.

Günümüzde maalesef icmâ-i ümmet ve kıyâs-ı fukaha delîlleri ortadan kaldırılmış, bunları soran, araştıran çok azalmış bulunuyor. Halbuki icmâ’-ı ümmet delilinin ne kadar kuvvetli bir delil olduğunu Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi “Hezeyan Toptancıları” nâm yazı dizisiyle “Yarın Gazetesi”nde (25 Mayıs 1925) tarihinde ne kadar güzel buyurmuş, okuyalım:

“-… Çünki Dîn-i İslâm’da tesettür-i nisvân’ın da teaddüd-i zevcâtın da vücûdu, icmâ’-ı ümmet delîline müstenid olarak münâkaşa götürmeyecek sûretde ma’lûm olan zarûrât-ı dîniyyedendir. Âyetleri kendi zu’mlarınca (bâtıl zannlarınca) te’vîl etseler bile icmâ’ı te’vîl edemezler. Buna hile girmez. Usûl-i fıkıh ulemâsının “icmâ’, âyete, hadîse takdîm olunur” tarzındaki kâidelerinin hikmetini ben vaktiyle anlayamamışdım. Zamanımızdaki dinsizlerin hüsn-i niyete makrûn olmayarak bu mes’eleler hakkında teşvîş-i efkâra (fikirleri bozmağa) çalışmaları o kâidenin hikmetini bana anlatdı. Şimdi onlar, ayetleri eğib bükerek arzularına göre istedikleri kadar ma’nâ arasınlar. Beri tarafdaki icmâ’-ı ümmet sarâhatlerine karşı nasıl çâre bulacaklar? Onlara kalsa, Ramazan orucunu bile Kur’ân-ı Kerîm’in âyetine istinâden ilgâ ederek onun makâmına fidye-i savmı ikâme edeceklerdi. Lâkin boşuna yorulmasınlar! Ramazan orucunun farz-ı kat’î olduğunda müslümanların şübhesi yok ki, Kur’ân-ı Kerîm’den başka bir kaçamak yolu çıkarub da onları şübheye düşürmek kâbil olsun.!”[6]

“-Âyetleri kendi zu’mlarınca (batıl zannlarınca) te’vîl etseler bile icmâ’ı te’vîl edemezler. Buna hile girmez.” Buyuruyor büyük Şeyhulislâm Merhûm.

İcmâ’-ı ümmet delîli sapasağlam ayakda kaldığı müddetce içerisine hile karışdıramayacaklarını anlayan dinsizler, bu delîli tamamen unutdurma gayret ve çabası içerisine mi girmişlerdir?

Sıra Hadîs-i Şerîfler’i te’vîl etmeye mi gelmişdir?

Hadîs-i Şerîfleri tefsir eden muhaddislerin kıymetli eserleri dururken, müslümanlar, adı üstünde Görmez’in hevâ ve hevesine göre te’vîl etdiği ve işine gelmeyen yerleri görmezden geldiği  “twitter hadis derslerini” takib etmez; ve osmanlı ulemâsından icâzeti olmayan hiç kimsenin “ders”lerine de aslâ i’tibâr etmezler…

Müslümanlar, uyanma vakti hâlâ gelmedi mi? Artık uyanalım ve silkinelim, zîrâ yakında sıra Âyet-i Kerîmelere de gelecekdir…

İskilibli Merhûm Muhammed Âtıf Hoca Hazretleri, Mir’atu’l-İslâm nâm akâid kitabının 55. sahifesinde, kıyâmetin büyük âlametlerini sayarken 9. maddesinde:

“9. Kur’ân-ı Kerîm mushafların sahifelerinden, insanların kalblerinden silinmesi”[7]

Buyuruyor.

Rabbim cümlemizi bu felâketlerden korusun.

[1] http://www.memurlar.net/haber/215702/ (yukarıya çık)

[2] https://twitter.com/dibmehmetgormez  (yukarıya çık)

[3] D.Mehmet DOĞAN, Temel Büyük Türkçe Sözlük, baskı:1994

[4] (a.g.e.)

[5] Ömer Nasûhî Bilmen, Dînî Bilgiler Sualli – Cevaplı, tab’ı:1971, sh.18.

[6] Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi, Yarın Gazetesi, 25 Mayıs 1925, (“Hezeyan Toptancıları” nâm yazı dizisi) osm.cild sh.90 dft.sh.151-151

[7] İskilibli Muhammed Âtıf Hocaefendi, Mir’atu’l-İslâm, tab’ı:1332, sh.55

 

 

İlk intişârı: 26.01.2012

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir