Beştepe Fahrî İmamı Karaman: “Kur’ân Devletinin Demokratik Tarafı…”
26 Mart 2019
(1) Müslümanın Belâsı, Onu “Sekülerleştiren” Batırıcı-Bâtıl Dembokratik Politika Ve Parti Tefrîkasıdır…
27 Mart 2019

DEMBOKRASİ DÎNİ İCTİHADLARI VE FARUK BEŞER!

 Ahmed SEYYİDOĞLU

 

İslâm Coğrafyasındaki memleketlerin bir kısmında, (Dembokrasi) resmî dîn haline getirilmiş; bir kısmında da bu istikâmetde misyoner çalışmaları devâm etmektedir. Dembokrasi misyonerleri, tabii bunu İslâm coğrafyasında “Dembokrasi Dîni” diyerek doğrudan doğruya değil; bazan sâdece “Demokrasi”, bazan “İslâm”, bazan “Dîn” v.s. diyerek, ikâme etmeye çalışıyor; halkın aksül’amelini tahrîk etmeden, onları tedric usûlleri ile bu felsefî dîne (!) geçirmek emeli ve faaliyyeti taşıyorlar…

On milyonlarca, hatta bütün İslâm coğrafyası düşünülürse yüz milyonlarca insan, bu global ve beşerî dînin, kendilerine “Dîn” olarak aşılandığının farkında bile değiller!.. Halka, “Senin dediğin olacak” şeklindeki elma şekerini yalata yalata narkozlamanın; ve onları, “Hâkim-patron benim, benim dediğim olacak” hülyâları içinde maymun gibi oynatmanın formülü, işte bu “Dembokrasi” adındaki beşerî dindir, (Religion)dur…

Bir tiwitter hesabında gördüm, Alamanların yahudi şefi Adolf Hitler, bu noktada çok doğru demiş:

“Halkı, demokrasi ve hürriyet diyerek yola çıkar, sonra istediğin yere götürürsün!”

Yehûdî ahbârı, nasrânî ruhbânı olduğu gibi, bu dînin de bunlara müşâbih “Din Görevlileri” v.s. gibi terkiblerle ifâde edilen sınıfları; “Demokrasi İşleri Başkanlığı=DİB” gibi religion merkezleri; İslâm’daki mutlak müctehidler (Müctehid Fi’d-Dîn) yerine parti liderleri; mezhebde müctehidler makâmında “Dembokrat ve İlhâdiyât Profesörleri”; i’tikâdî mezheblere benzer “Muhâfazakâr D, Soyal D, Liberal Dembokrasi” adıyla 3 cins mezhebleri; ve pek çok memleketde de düzinelerce “Amelî Mezhebleri”  vardır!..

Global çetelerin  dünyâ hâkimiyyeti hedefine, İslâm Coğrafyasında bu tür ve son derece benzerlikler ihdâs edilerek, kavimlerin farkedemiyeceği ince bir çizgi üzerinden, sanki İslâm te’sîs edilmek isteniyormuş manzarası çizilerek varılmak istenmektedir!.. İslâmiyyet gibi mutlak hakîkat ve mücerred Allâh Azze’nin Dîni olan bir dîni, yani sömürülerine biricik sedd çekecek en büyük engel ve mâniayı, yeryüzünden kaldırmanın usûlünü bu şekilde ta’yîn ve tesbit etmişlerdir…

Bu i’tibarladır ki, Oryantalist ilâhiyatçılardan Faruk Beşer “Gibilerin” çürük sakız gibi dillerine doladıkları ve asırlardır gevelenen nakarât şudur:

“3 ve 4. Asırlardan sonra ictihad kapısı kapanmış ve İslamiyyet’in aklı işleten emirleri askıya alınmış ve bu sebeble de geri kalınmışdır!. Dolayısıyla zamana ve zemine göre değişmesi lâzım gelen islâmî kânûn ve kâideler “değişim ve dönüşüm!” gibi beşerî elastikiyyet ve maslahatlardan uzak tutulmuşdur!. Akıl, dar kalıpların içine hapsedilmiş, herkes aklıyla Kitab ve sünneti yorumlamamış; ve böylelikle de 10-15 asır eskide kalan ulemânın meselâ “Gazalî g i b i l e r i n” izinde gidildiğinden, dünyânın ilerleyişine ayak uydurulamamış, gâvurlara, yehûd ve nasârâya  (B e n z e m e k d e) çok gecikilmişdir… Yapılacak iş, ictihad kapısını açmak ve herkesin aklını kullanarak dînini kendi ictihadları ile işletib ta’yîn etmesidir. Bunu kendisi yapamıyorsa, yeni ve hâl-i hazırdaki “Müctehidler vâsıtasıyla” yapması lâzımdır, v.s…”

Pensilvanya iblisi 28 şubatçı general müsveddelerinin emirlerine nasıl “Müctehid ictihadları” diyerek bunları dînî bir kılıfa sokmak istemiş ve paşa kılıklı Haçlı maşalarını da nasıl pohpohlamışsa; “F. Gülen Fıkhını Anlamak” nâmında “Betik ve bitik” karalayan ve şimdi AKP yanaşmalığı ve onun Yeni Şafak cerîdesiyle yoluna devam eden (F. Beşer) de, bugünün “Dembokrasi misyoneri ilhâdiyatçılarının” hezeyanlarına “İctihâd” ve bu nâneleri yiyenlere de “Müctehid” diyerek, gûyâ müslüman dili ile konuşuyormuş havası basmak istemektedir!.

Halbuki bütün bu ıkınış ve sıkınışların altında, “Dembokrasi dînini” ihyâ, İslâmiyyet’i ise imhâ hedefine vâsıl olmak yatmaktadır… Bunun içün de usûl, “Akıl” denilen; ve yerinde, mevzii ve mevkiinde tutulmadığı zaman azan o kuvveyi, vahyin tepesine çıkararak, Allâh’ın dînini, dembokrasi dîninin kânun ve kâideleri ile aşılamak; ve onu, dembokrasi dînine inkılâb etdirmekdir… Böylece, insan irâdesi ile şekillenib yazboz tahtasına çevrilen, asliyetine sâdık kalmadığı içün de insanlar nezdinde i’timâd edilirliği kalmayan bir din peydahlamak… Bunun yerine de, dediğimiz gibi “Global çetelerin hedefleri paralelinde dembokratik bir religion” çakmak…

İşte, “İctihâd kapısı açılsın” şeklindeki yırtınış ve çırpınışlarının altında, aklı bu azgın ve tuğyankâr teröre sürüklemek yatmaktadır… İslâmiyyet, böylece (Yaz-boz tahtasına) çevrilerek, dembokrasi dîni hesâbına eritilib yok edilecekdir…

Tabii müslüman coğrafyasındaki halklar da, “İctihad kapısı, akla hürriyet, dembokrasiye zürriyet, ictihâd, müctehid v.s.” gibi muğlâk, mübhem, kinâyeli ve nereye çekilse oraya gidecek ve katakülli püskürür hâle getirilen sözlerin derinliğinde hangi ma’nâ ve delâletlerin yatdığını bilemediği içün, zannedeceklerdir ki, kastedilen, “İslâmiyyet’in hayrıdır; ve bu faaliyyetler de İslâmiyyet’in sıhhat ü selâmeti içün yapılmaktadır!”

Halbuki bütün bu ictihadlar, yepyeni bir fikir olarak beyân ederiz ki, İslâmiyyet içün değil, İslâmiyyet’miş gibi gösterilen “Dembokrasi dîni” içinde yapılmak istenmektedir!.. Maksad, halkın:

“Benim Dînim olan İslâmiyyet gene yerinde kalacak (!) ammâ, daha yumuşak ve kolaylaştırılmış; daha sevimli hâle getirilmiş bir keyfiyet iktisâb edecek!”

Diye avunmasını te’mîn etmekdir…

İslâmiyyet’de yapılacak ictihadların hangi şartlar altında yapılacağı, müctehidlerin hangi vasıflarda ve en üst seviyedeki ilm-i vehbî sâhibi İslâm mütehassısı âlimler olacağı, “Demokrasi Dîninin müctehidleri” tarafından değil; Şer’-i Şerîf’in ilk asırları içinde, Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri’nin ve O’nun yetiştirdiği ashâb-ı güzîn, tâbiin, tebe-i tabiîn ve müctehidîn nesilleri elinde, en net ve kat’î şekilleri ve İslâmiyyet’in edille-i erbaası yani kendi içinde taayyün ederek ortaya konulmuşdur… Bu tip Luter mukallidi kesânın, kendilerine âid olan çöplüklerde ötmeleri ve sağa sola bulaşmadan yollarına devamları; islâmî ictihâd ve müctehid bablarının gene İslâm içindeki ulemâ tarafından ve 15 asırdır hall ü fasl edildiğini teslîm ederek oraya buraya sıvaşmamaları; en sâlim olan istikâmet ve İslâmiyyet’i içden yıkmamak içün akıllı durma kânûnu olsa gerekdir!..

Bugün ortaya çıkan hormonlu, naylon ve nevzuhur heriflerin, İslâmiyyet ile alâkalı olarak “İctihad kapısı açılmalıdır” demelerinin hiçbir hükmü yokdur ve olamaz… İmâm-ı A’zam Rahmetullâhi Aleyh Hazretleri ile yolundaki mezhebde ve mes’elede müctehid v.s. kademelerdeki halef talebelerinin 64.000 usûl-i fıkıh kânûnu ile ictihâd yapmalarına mukâbil, bugün tv’lere çıkarak “Ben müctehidim” diyen çakma soytarıların, daha ellerinde 6 buçuk usûl kânunları bile yokdur; ne görülmüş ve ne de duyulmuşdur!.  Çünki bunlar, “Dembokrasi dîninin mü’minleri” olarak, ancak kendi dinlerinin ictihâd ve müctehid bahislerinde söz söyleme hakk ve salâhiyyetine sahib olsalar da, İslâm adına bir tek söz söyleme hakkına sâhib değillerdir… Papalığın İslâm hakkında hüküm ortaya koyması veya temennîlerde bulunması; veyahud, müslümanların da, kendi dinleri dışındaki dinlere hudûd ve kâideler koyub konuşması ve onları “Düzenlemeye” kalkması ne kadar abes ise, bunlarınkisi, onlara kıyasla sonsuz kere daha abes ve hatta mutlak ma’nâda akıl ve insanlık dışıdır… Çünki İslâmiyyet’in dışında “Ben mutlak hakkım” diyebilen başka hiçbir din veya felsefî sisteme rastlanamadığı Âdem Aleyhisselâm’dan bugüne kadar bedâhaten ortada duruyor… İslâmiyyet bunu da, SON ŞERÎAT’IYLA ve 600 küsûr sahîfelik Kitâb’ını elinde tutan (ümmî) bir Rasûl (Aleyhisselâm) ile de apaçık isbatlamışdır… Küfr-i inâdisiyle Ebû Cehilleşmeyen hiçbir kimse de, bunun aksini iddia etmemiş, edememişdir; Kıyâmet’e kadar da edemiyecekdir… O KİTÂB öyle bir kitabdır ki, 15 asırdır her ırk ve kavimden müslümanın yegâne ezberleyib kendisine itaatı göze aldığı, hayâtının ve devletinin temeli yapdığı eşi benzeri görülmeyen yegâne KİTÂBDIR… Bir ikincisi, vâkıa ve vak’a çapında mümteni’ ve müstahil…

Dembokrasi yalanının gözbağcısı global çeteler; ve felsefe küfrü ile betonlaşmış beyinler istemese de…

Bunlar, İslâmiyyet’e âid hakîkatlerin bâtıl muâdil ve mukâbillerini kendi dinlerinde maymunvârî taklid etseler de, gene sahte varlıklarını sürdüremiyecek, vakt-ı merhûnu hulûl etdiğinde âkıbetlerinin çukuruna saplanacaklardır…

Bu cümleden olarak:

“İslamiyyet’in şehidi varsa, bizim dînimiz olan demokrasinin de şehidi vardır, biz ona (Demokrasi Şehidi) deriz!”

Demeleri bile, ne kadar abes ve gülünçdür!.

İslâmiyyet’de ne varsa, bâlâda da beyân etdiğimiz üzere bunlar, onun bir benzerini kendi “Demokratik Dînlerinde” de uydurmuş; ve böylece, demokrasi dînini, müslüman kavimlere, onların kendi dinleri bulunan Müslümanlık gibi yutturmuşlardır!..

“Demokrasi nöbeti, demokrasi gâzîsi, demokrasi şehidliği, demokrasi kahramanı, demokrasi meydanı, demokrasi ahlâkı, demokrasi kültürü, demokratik âile, demokratik kazanımlar, demokratik haklar, demokratik özgürlükler, demokratik devlet, demokratik hayat, demokrasi dünyası, demokratik tarz, demokrasi inancı, demokrasiden geri dönüş düşünülemez, demokrasi îmânımız, demokrasiyi ilelebed yaşatacağız; demokrasi düşmanlarına göz açtırmayacağız, onları yakıb yıkacağız; demokrasi, demokrasi ve demokrasi, v.s.”

Gibi binlerce inanç, fiil ve ahlâk felsefesî işleyişi ortaya çıkarılmışdır. Bütün bu felsefî sistem, tam ve mutlak bir taraftarlık taassubuyla (Religion) hâline getirilerek, onu gece gündüz zikredenler tarafından herşey, (Demokrasi mihveri) etrafında dönmeye mahkûm edilmişdir. Dünyâda böylece, sahtekârlığın kazığını “Dembokrasi” diyerek çakmakdan başka gözü birşey görmeyen ve burnu da kan kokusundan başka birşey almayan haçlı-siyonistlerin güdümünde, dünyâya kan ve zulüm kusturan “Faşist ve terörist bir dembokrasi dîni” peydahlanmışdır!. Haçlı-siyonist dünyâdaki bir çok filozofun bile, bir hayat tarzı dayatışı sebebiyle “Sahte bir dîn” dediği bu felsefe, “Yerli ve millî” oldukları nakarâtını dillerine dolayan politikacı ve işbirlikçilerinin de, içerde, idhâl ve modern bir (dîni) olub çıkmışdır…

Dolayısı ile bu dinin ictihadları ile meşgûl olacak, F. Meşer ve H. Karamanlis gibiler içün meydan alabildiğine açık ve müsâiddir!. Bunların bâtıl dinlerine şu “Azab dârında” hiçbir müslümanın bir şey demeye gücü yetmediğinden, bunlar, bellerini siyâsî iktidârlara ve laik rejime de dayayarak her türlü ma’nevî tasallut ve tecâvüzü rahatlıkla irtikâb etmekden çekinmemektedirler. Böyle olunca da, bu gibi kesânın, İslâm Dîni’nin Peygamber Aleyhisselâm’dan i’tibâren 15 asırdır devam eden ictihâd ve müctehid esaslarına dil uzatmaya hakk ve salâhiyyetlerinin aslâ olamayacağını söyliyecek herhangi bir müessese de bırakılmamışdır. Bu sebeble, 94 yıllık tahrîbât, her geçen gün artarak devam etmişdir…

“İctihad kapısı kapalıdır” deniyor diye, İslâmiyyet’e ta’n ü teşni’de bulunan Allâh sevmezleri, İslâmiyyet düşmanlığı konuşturmaktadır ki, bunlar, Asr-ı Seâdetden bu zamana kadar  gelen 7 sınıf müctehid tabakasının hiçbirini beğenmemekde, hatta zaman zaman da, beşerî sistem ve dinleri hesâbına ve bilhassa da “Dembokrasi Dînini” müdâfaa sadedinde, onlara hakârete varan iğrenç dillerini bile uzatmaktadırlar… Bir müslümanın böyle bir şirk ve hayâsızlığa cür’et etmesi aslâ mümkin olamaz… Çünki bu müctehid tabakaları, İslâmiyyet’in âtîye aktarılış ve teslîminin bir tek ve yegâne vasıtası olub, (Edille-i erbaanın) tamamı da, günümüze bu yolla gelmişdir. Bu geliş yolunu tıkamak demek olan, 15 asrın ulemâsını ortadan kaldırmak, İslâmiyyetin ortadan kaldırılması ile aynı keyfiyeti netîce verir ki, bu, küfr ü şirkin, nankörlük ve hâinliğin de evc-i bâlâsıdır!. Yardakoğlu veznindeki oryantalist felsefeli bir adam, bunu, cihâna apaçık ve alâmeleinnâs aşağıya alacağımız şekilde i’lân etmişdir ki, bütün Dembokrasi İşleri Başkanlığı (DİB)in ve bütün dembokratik i’tikâd ve amel mezheblerinin, müctehid ve ilhâdiyâtçı ve ilâhyapyatçıların tek hedefi de, rejimin kontrolünde bunu tahakkuk etdirmekdir:

“Artık biz, dîni ve dindarlığı, geçmiş dönemlerde yazılmış kitabların satırları ve formatları içinde değil, dünyâya bakarak yeniden inşâ’ etmek ve ona göre çizmek istiyoruz!”

Görüldüğü gibi bundan daha açık “İslâm’ı imhâ ve onun yerine dembokrasi dînini ipkâ ve ihyâ i’tirâfının” vesîkası bulunamaz…

  1. Meşer gibiler ve iktidâr yanaşmaları da, inançları dışındaki islâmî ictihâdı “Felsefe” ile aynı görecek kadar sapkınlık içine düşüyorlar ve şöyle diyebiliyorlarsa, bu, dembokrasi dîninin İslâm aleyhine bir müdafaasından başka bir ma’nâ da ortaya koyamaz:

“Gazali gibilerce felsefenin reddedilmesi felsefe yapmaya engel olamazdı, yapabilen yine yapardı. Ama içtihat kapısının kapanması dini bir hüküm olarak vazedildiği için felsefenin işlevini görecek olan içtihadı ve tefakkuhu öldürdü. İşte esas problem de buradan başladı. Kısaca Müslümanların gerilemelerinin önemli sebeplerinden biri, akletme, tefakkuh ve tefekküre dayalı içtihat kapısının kapanmasıdır.”

İmam-ı Gazâli gibi büyük bir allâme, dehâ ve müceddid âlim, aklı ilâhlaştıran felsefenin, İslâmiyyet’in zıdd-ı kâmili olarak reddini ortaya koyar ve bunu eserleri ile isbatlarken, felsefî temelli bir dîn olan dembokrasiyi de, aynı zamanda 10 asır evvelden ademe mahkûm etmektedir!.. İşte debokrasi dini müctehidlerini çileden çıkaran da, bu ana ve temel nokta… Bunlar, yukarıdaki apaçık i’tirâfları ile istemektedirler ki “İctihad kapısı kapanmasın, felsefenin işlevini görecek olan ictihad, akletme, tefekkür ve tefekkuh ölmesin!”

İmâm-ı Gazâlî Rahmetullâhi Aleyh Hazretleri öyle ki, Hind, İran, Yunan ve Roma felsefelerine kadar nice beşerî akıl putlarını bütün incelikleri ile ve her türlü derinliğiyle tedkîk ederek, felsefenin her şeyini didik didik etmişdir… Sonra da tam bir vukufla, onu, eserlerinde beş para etmez şekliyle teşhîr edib dünyânın gözüne sokan, pek nâdir İslâm mütefekkirlerinden biri ve belki de birincisidir…

Görüldüğü gibi zamanımız oryantalist felsefecileri (Veya ilhâdiyâtçı ve DİB’çiler), artık apaçık hatta pervâsızca utanıb sıkılmadan ortaya koyuyorlar ki, “İctihâd, akletme, tefekkür ve tefekkuh”, bir felsefe olarak yaşasın! Bu oryantalist felsefecilerin, kapanmasından asıl şikayetçi oldukları husus, “İslâm’daki ictihâd kapısı” değil; İslâm’ın karşısında, felsefe kapısının kapanması, dolayısıyla beşerî sistemlerin ve husûsan dembokrasinin çürük kapısının iptâli, (VAHİY) kapısının da mutlak hakîkât kapısı olarak ilelebed yaşatılması mes’elesidir…

Çünki Büyük Gazâlî’nin “El Munkizu Mine’d-Dalâl” nâm eserinde, “Bütün felsefecilerde KÜFÜR alâmeti vardır!” buyurması, bu oryantalist münkirleri kudurtan mihrâk noktasıdır… Aynı eserinde, “Hakîkî necât yolunun da, gerçek tasavvufda olduğunu” isbât eder. Aynı eserinde İbni Sînâ’nın “Ben akşamları 2 kadeh şarab alıyorsam kimseye zararım dokunmuyor ve binâenaleyh bana haram değildir” dediğini; ve herifin îmân noktasındaki nasibsizliğini de dile getirir!. Hatta Gazâlî Merhûm, gençliğinde İ. Sinâ’nın “Şifâ” nâmındaki meşhûr kitabını mütâlâadan, bir ara îmânının zarar gördüğünü de i’tirafla, künyesi üzerinden, “Ebû Hâmid’i Şifâ hastalandırdı” demesi de meşhurdur…

Görüldüğü gibi Gazâlî Merhûm’un, beşerî ve felsefî bütün rejim ve sistemlerin İslâmiyyet ile bir arada olamıyacaklarını ortaya koyarak bunu isbatlaması, takrîben bütün akliyyûn şebekelerinin husûmet ve buğzunu kendi üzerine çekmesine sebeb olmuşdur. Böylece, bütün felsefeler meyânında, onlardan bir şûbe olan “Dembokrasi Dîni” de, ademe mahkûm edilivermiş olmaktadır!. 1970’li yıllarda ikinci ve kinci Şef-i Sânî Paşaları da, “Gazâlî Hazretlerine” isim vererek salyalı ağzıyla sık sık saldırmakdan geri durmazdı…

İşte ber vechi âtî bu noktaya îzâh getireceksek de, neden Gazâlî Hazretleri aşağılanmak isteniyor, buna kısaca ve hemen işâret etmek istedik!

Yüzbinlerce İslâm müctehid, müceddid, ulemâ, evliyâ ve fukâhâsı arasından İmâm-ı Gazâlî Rahmetullâhi Aleyh Hazretleri’nin dile dolanıb hedef tahtasına oturtulması da boşuna değildir ve tesâdüfe bağlanamaz. Hüccetü’l-İslâm olarak 10 asırdır eserleriyle milyarlara ışık olmuş büyük imam, 55 yıllık ömrünün her bir gününe 18 sahîfe eser yazmayı düşürebilmiş son derece nâdir yetişen bir âlim ve velîdir… 55 yılın en az 35 senesi çocukluk, uyku, ibâdet, tefekkür, nafaka te’mîni, yemek, ihtiyâc, seyyahât ve ders vermekle geçmiş olsa, geriye 20 yıl kalır ki, bu takdirde o 20 yılın her bir gününe takrîben 50 sahife eser yazmak düşer… Bu zamanın pırasasör soytarılarının bırakınız her günülerinde 3 sahife eser yazmayı, aklı başında 3 sahîfe bir eser (okudukları) bile söylenilemez… Büyük Müceddid, İslâm’ın Hücceti ve allâme Gazâlî’nin de, bunu fizîkî şartlarda (yazması) aslâ mümkin olamaz. Ancak işin velîlere hass (kerâmet) vechesi vardır ki, işte bunun münkiri oriyantalist zındıka cebhesi, bunu aslâ göremezler; ve nasibsizlikleri sebebiyle de geberib gidecekleri saate kadar da göremiyeceklerdir… Allâh Celle kendi sevdiği dostlarına nasıl izzet ü ikramda bulunacağını Kelâm-ı Kadîm’iyle apaçık beyân buyursa da, münkir ve mühürlülere bunları anlatma imkân ve ihtimâli aslâ yokdur…

Bu oryantalist dembokrasi müctehidlerinin asıl karın ağrısı, çok iyi anlaşılmalıdır ki, bu, islâmî ictihad mes’elesi değil; İslâmiyyet’in, kendi hakîkat ve tabiatı iktizâsı olarak (vahyin) zıddı ve  karşısında gördüğü, vahşî, tuğyânkâr, terörist ve ham aklı, “Felsefe” diyerek kat’iyyen reddetmesidir…

Felsefe, “Hakîkatı akılla arıyorum, bulacağım” derken; aynı anda, “Bedâhet derecesinde ortada duran (Hakîkatı=Vahyi) inkâr ve redd etmiş” olmaktadır!.

Dolayısıyla, felsefecilik temelindeki mezhebsiz=zındık tâifeler, kendi (Dembokrasi dinleri) karşısındaki, bu (vahye müstenid dîni), bir tarafdan da sulandırmak içün, aynı zamanda onun da ictihâd ve müctehid mefhumlarına sataşmaktadırlar ki, bunu, yukarıda zikretdiğimiz birkaç ifâdeleri bile son derece açık ortaya koymaktadır…

Yapılmak istenen iş, Dembokrasi Dîni’ne Müslümanlık’dan da bir takım renk, ritüel ve desenler doğrayarak, ortaya “Kayıt dışı” bir din, yani o “Dembokrasi Dînini” çıkarmakdır!. CB’nının yıllarca evvel “Dört HAKK DÎN vardır!” deyişi de, bu kayıt dışı dînin tekemmülüne ma’tûf, rüşvet-i kelâm cinsinden sözler olsa gerekdir!. Dembokratik felsefî dîn, öyle bir din olmalıdır ki, Yehûdiyyet, Nasrâniyyet, Budizma da, İslâmiyet gibi o kayıt dışı dinin içinde, 4 aded, “Emireri sadâkatıyla ve ehlîleşmesini tam yapmış religionlar olarak” barınabilsin!..

Dembokrasi dininin lâ teşbih kendi ictihadları, meselâ faizin haram olduğunu değil de, yüzde kaçlarda seyretmesi lâzım geldiğini, kendi müctehidine (!) söyletirken, bu, müslümanlar tarafından da, “İslâmiyyet’de açılan ictihâd kapısından giriş” ma’nâsında kabûl görsün istenmektedir!!!.

Heykellere, insanlara ve ata ruhlarına v.s.’ye ta’zîm, kıyâm ve rükû’ gibi ritüeller, kayıt dışı (Dembokrasi Dininin) kutsî ve “Anıtsal-nutuksal ritüelleri” olarak ibâdet niyetiyle icrâ ve edâ edilirken; aynı zamanda bunlar ve bunlar gibi binlerce haçlı Avrupa âdet, gelenek, görenek ve teâmülleri, müslümanlar tarafından da Müslümanlık’a ters telâkkî edilmesin denilmektedir!. Böylece Müslümanlık, belli bir ivme ile eritilip fire verirken; kayıd dışı (Dembokrasi Dîni) de, belli bir ivme kazanarak o hızla İslâmiyyet’in yerini işgâle devâm etsin istenmektedir!.

(Kayıt dışı böyle bir dine) bu kataküllilerle geçiş, bunlar gibi yüzlerce mes’eleye el atılarak yürütülmelidir… Bunlar, esasmış ve mantık kâideleri imiş gibi; ve felsefi kafa “Tefekkürü ve tefekkuhu” havalarıyla; ve “Durdurulan aklın artık çalıştırılır hâle getirilişi” olarak (!) günlük köşe yazılarıyla da sık sık, pırasasör etiketi, cinliği ve hinliği altından, saf ve câhil kitlelere “Din kılıfı altında” reklâm edilib, her gün yedirilmeli ve içirilmelidir!..

10-15 sene evvel “Fetulla Gülen Fıkhını Anlamak” adıyla kitablar yazan Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer “Gibiler”, bu kabil “Yapıt ve çapıtları” ile, hangi dinin ictihadları ve müctehidleri peşinde imişler, artık bugün bedâhât derecesinde çok iyi görülmüş ve anlaşılmış oldu!..

Lâ teşbih zamâne müctehidleri (!) dembokrasi dininin müctehidleri olub, yapdıkları ictihadlar (!) da dembokratik ictihadlardır; ve bunların, İslâmiyyet ile zerre kadar alâkası olamaz… Şii âyetullalarının şiilikde, Papalık’ın Katoliklik’de yapdıkları ne ise, adı geçen “Müctehidlerin (!) ictihadları” da, “Dembokrasi Dîni” içinde bir ma’nâ ifâde eder. Ancak onlar, bunları, çoğu zaman “DÎN” diyerek cins isimmiş havası vererek bu kelime üzerinden yürütür; hass isim olarak ara sıra zikrederler ki, o da, halka “İslâmiyyet için söz sahibi oldukları intibâını vermek” gâyesine ma’tufdur…

İslamiyyet’in yerine (Dembokrasi Dinini) oturtmak, bu kabil taktik oyunlarla tahakkuk etdirilmek isteniyor ki, bu, global çetelerin Türkiyâ’daki “Mezhebsiz din düşmanları” üzerinden yürütdüğü bir operasyondur…

İntişârı: 13.09.2017 /09:45:32

2 Comments

  1. burak dedi ki:

    Kendi demokrasi dinleri hakkında, hevâ ve heveslerine göre istedikleri içtihadları yapsınlar, istedikleri kapıları açıp istedikleri kapıları kapatsınlar. İslâmiyyet’in içtihad usûl ve esasları bellidir. Dinlerinin hududu olmadığından ve dinlerinde münafıklık mefhumu olmadığından kendilerini İslâm’a isnad cüretini gösterebiliyorlar. Bunlardan her şey beklenir. Allâh Azze ve Celle sizden razı olsun, kaleminize sağlık.

  2. amir dedi ki:

    Sizin gibi okuduğunu anlayan kariinimiz bize inşirah veriyor!
    “Dinlerinin hududu olmadığından ve dinlerinde münafıklık mefhumu olmadığından kendilerini İslâm’a isnad cüretini gösterebiliyorlar” şeklindeki cümleniz güzel oturmuş….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir