Ahmed Altan “Dinsizim!” Diyor, Olabilir, Ama Kendi Dînini Neden Dîn Saymıyor?..
21 Şubat 2010
İslâm Coğrafyasında Haçlı-Yehûdî-Siyon İşbirlikçiler Ve Hedefleri…
31 Mart 2010

Büyük Üstâd Merhûm Necib Fâzıl Bey’in ifâdesiyle “Denâet” işleri başındaki (Yarda..ğlu) veznindeki Bardakoğlu’nun, 3.Ocak.2010 târihinde matbuatda

AKP VE ONUN DİB’İ İLE BUNLARIN KOALİSYON ORTAĞI FETTOKÜLLİ TAKIMI, ATEŞLE DEĞİL, ŞİMDİ DE CEHENNEMLE OYNAMAYA BAŞLADI!.

Ahmed SEYYİDOĞLU 

 

Büyük Üstâd Merhûm Necib Fâzıl Bey’in ifâdesiyle “Denâet” işleri başındaki (Yarda..ğlu) veznindeki Bardakoğlu’nun, 3.Ocak.2010 târihinde matbuatda yer alan o çirkin kataküllisi aynen şöyledir:

“-Ancak, sadece bizim gibi düşünenler ve bizim gibi inananlara saygı duyarsak, o zaman bu dünya hayatını cehenneme çeviririz!”

Sarık-cübbeli başpolitikosun bunu, rastgele ve lâf olsun diye diline alamıyacağı bedâhaten ortada…

“Saygı duymak” ta’bîri de, esperanto=uydurukça (Merhûm Büyük Üstâd’ın tâbiriyle kurbağaca) her kelime gibi, sabataistlerin (dönmelerin) işletdiği ve ikiyüzlü “batı kilisesinden!” ithâl etdiği bir nesnedir… Müslüman Oğuzların hükûmetleri zamanında cârî olan “hürmet etmek, ta’zimde (ihtiramda) bulunmak” gibi kelimelerin yerine ikâme edilmiş îmân sökme tableti!.

Son senelerde bu “saygı duymak” ta’biri, mürâîlik ve münâfıklık elinde kullanılan son derece fâhişe bir ma’nâya sahib kılındı… Hacı, hoca, mücâhid ve mücâhide(!) geçinenlerine kadar herkes, herkesin ne kadar ucûbe ve yamuk, iğrenç ve pislik de olsa, ne kadar “düşünce ve inanışı, îmân ve fikri” varsa, bütün bunlara “saygı duyar!” oldu!..

Vatikan’ın îcâd etdiği ve ABD-AB-Telaviv hattının da tam desteğini alarak Van Minit Receb Tayyib Bey hükûmet-i cümhûriyyesine ve onun DİB’ine ve Pensilvanya safoşlar cemaatine biçilen yeni dînin adı “Hoşgörü-Diyalog-Saygı-Sevgi Dîn-i Vatikânîsi!”dir… Bu yeni dinin ekânim-i selâsesi yani üçlemesi de, (Tevhid-Teslis ü Testis-Saygı!)dan ibâret yepyeni bir nesne bilinse yeridir!…

Hâşâ ve kellâ “İbrâhimî Dinler!” diyerek, Mardin taraflarındaki Nâsıriyye Medresesinin avlusundaki havuzun üstüne kurdukları kıçıkırık salaş köprüden, haham, papaz ve imam denen sarıklı-sarıksız ruhban takımı politikacıları geçirenler; ve bu üç dînin de HAKK DÎN olduğunu ve bunların hangisine îmân edilirse bu salaş köprüden geçildiği gibi “Sırat Köprüsünden de aynen böyle geçileceği!” mesajını verenler; ve bunların mutlak şirk ve küfr olmasına rağmen bütün dünyâya ve müslümanlara bu rezâletleri zerketme hayâsızlığında bulunanlar, Bardakoğlu’nun yukarıya aldığımız o sözüyle de aynı hedefe yönelmekte, aynı işbirliği içinde bulunmakda ve aynı muvâzîliği ortaya koymaktadırlar…

Yarda..ğlu veznindeki Bardakoğlu demek istiyor ki:

“-Eğer sadece Müslümanlığa âid îmân ve düşüncelere SAYGI DUYARSANIZ DÜNYAYI CEHENNEME ÇEVİRİRSİNİZ… Dünyayı CEHENNEME ÇEVİRMEK istemiyorsanız, yehûdiyyet ve nasrâniyyet îmân ve düşüncesinde olanlara da SAYGI DUYMALISINIZ! Onların îmân ve düşüncelerine de saygılı olmalısınız!”

DİB denen yerin başındaki Başpolitikos Bay Bardakzâde’nin, o makâma oturtulduğu demlerde verdiği beyânâtı da hatırlarsak, mes’ele tam vuzûha kavuşur ve iblisleşmelerin maksâd ve hedefi tam anlaşılır:

“-Artık dîni ve dindarlığı, geçmiş dönemlerde yazılmış kitabların satırları ve formatları içinde değil, dünyâya bakarak inşâ etmek ve ona göre çizmek istiyoruz!.”

Nasıl?. Beğendiniz mi?. Başpisikopos veznindeki Sarıklı Başpolitikos, “dünyâya bakarak yeni bir dîn ve dindarlık inşâ’ edecekmiş!”

Van Minit Receb Tayyib Bey Hükûmet-i Cümhûriyyesi’nin, buyrunyazboz tahtalı ve balyoz tokmaklı “Dîn Politikası!”

“Dünyâya bakarak yeni dîn inşâ’ edeceklermiş!” Cür’etin bu kadar dehhâmeleşmişini bir de alâmeleinnâs cihâna i’lân rezilliği… Vatikan-ABD-AB ve Telaviv hattının emrinde “Hoşgörü-Diyalog ve Saygı Dîn-i Vatikânîsi!” denilen yepyeni bir Dîn…

Sarıklı Başpolitikos ve onun hükûmet-i cümhûriyyesi ve Pensilvanya Başrâhibliği, el ele, omuz omuza, bu yeni uydurma dîni (bazılarımız buna hâlâ ılımlı İslâm diye dursun!) işte böyle inşâ’ etmenin gözküllemeleri peşindeler… “Fettokülli-Yardakülli!” fırıldaklarıyla şu denilmek isteniyor:

“-Sakın yehûdiyyet ve nasrâniyyet îmân ve düşüncesinde olanlara da saygıda kusûr etmeyin, sâdece kendi dîninize saygılı olmayın, yoksa cihâd diyerek dünyâya adâlet tatdıran ecdâdınız gibi kefere zulümlerini ve saltanatlarını yıkar, binnetîce sevgili, kabuklu ve kabuksuz ABD-AB-Vatikan ve Telavivli gâvurcuklarımız hesâbına dünyâyı cehenneme çevirirsiniz!”

Aklı başında bir müslüman değil de, bir tek sıradan adam bile bunların binde birini kabûl edebilir mi?…

Elin yehûdi-haçlı-kabuklu-kabuksuz gâvurları, Irak gibi, Afganistan gibi, Filistin gibi, yeni yeni de Yemen gibi daha nice İslâm topraklarını“CEHENNEME ÇEVİRİRKEN!” sen bunları görmiyecek, göstermiyecek; ve müslümanların bunları görmemesi içün “îmân ve fikir fâh….liği!”cinsinden haltlar yiyeceksin; bu millet de, dünyâ ile berâber bunca gaseyanları yutacak!

Uyarıyoruz:

“-Gadab-ı İlâhîyi ve kahr-ı ilâhîyi celbedecek son derece iğrenç manzaraların içindekiler, bu aşşağılık hallerden rücû’ etmezlerse, iki cihanda da sürünmekden ve hâsırînden olmakdan kurtulamayacaklardır…”

Hükûmet-i Cümhûriyye’nin tepesindeki Van Minit Receb Bey, “irticâ’ yaygaralarının!” tam yüz senedir arşa çıkdığı bir âfet devrinin sonunda, bu feci gidişden âcilen ve sür’atla ve alenen tevbe ederek dönmezse, başına daha çoook felâketleri da’vet eder; ve o mülhidliği iflâh olmaz müseccel ateist CEHE. Partisi ve kuyruğundaki sivil ve askerî kriptoların şirretlikleri de aslâ tükenmez; ve daha “Peygamberlik!” lâfızları ile bile oyun oynayan münâfık, kefere ve fecere sürülerinin erâcif sıçratıp durmaları da aslâ son bulmaz… “Peygamber ve Peygamberlik” lâfızları ile ifâde edilen en makaddes ve muazzez mefhûmları bile, âdî, mülevves, dışdan güdümlü ve dembokratik-laik politikalarının bir âlet ve malzemesi yapanları, “Dîni, İslâmiyet” olan bir milletin vekîli veya (ehl-i hall ve’l-akdi) kabûl etmek de aslâ mümkin olamaz…

Buraya kadar, “Müslümanları, dünyayı cehenneme çevirmek!”tehdîdi ile (balyozculara eş) bir başka cins “iç tehdîd” olarak köşeye sıkıştırma peşindeki sarıklı politikacıların, efrencî 2010 senesinde, ekmeğini yediği milletine kazdığı çukurları gördük… AKP ve Receb Beyin DİB denen yerin başına dikdiği sarıklı politikacının, dîn, îmân, akıl, mantık ve rûh topoğrafisi ve akıllıların aklına ziyân keyfiyeti işte bu… Tabii asıl, onu oraya kazık gibi çakan ABD ve yardakçılarının hadımağası hükûmet-i cümhûriyyesinin…

Şunlar ise, her noktalarına kadar işgal etdikleri milletin, uğrunda 1000 yıl can verdiği dînini, haçlı gâvurlarından bin beter yok etmeye çalışanların manzarasını ortaya koyan; ve efrenci 1928 senesinde bin yıllık millî harflerimizle tab’ olunan Tefsîr satırları… Bundan tam 82 sene evvel,“Türkiye’yi kabuklu avrupa ve yunan keferelerinden Kurtaranların(!) Şerîat Vekîli Muhammed Vehbî Konevî” Merhûm’un satırları:

“-…İşte bu gibi ahkâm-ı şer’iyyeye vukûfu olmayan kimseler, ehl-i kitâba (UHUVVET ve HÜRMET etmek (saygı göstermek) istemişler ve ba’zı âdât ve an’anelerini kabûl ile MUHABBETLERİNİ CELBE ÇALIŞMIŞLAR ise de, Balkan fecîa-yı âhıresi, bu misillü harekâtın (…..) yanlış olduğunu ve onlarda aslâ mürüvvet ve insâf olmadığını meydana koymuş; bu ve bunun emsâli âyetlerin sırrı zuhûr etmişdir. Binâenaleyh onlara mahabbet edenler ve fâide bekleyenler de yanlış olduğunu anlamışlardır. Fakat ba’de harâbi’l-Basra…” (Hulâsatü’l-Beyân Fî Tefsîri’l-Kur’ân, c:2, sh:13-14,1928 tab’ı)

İŞTE İKİ DÎN VE İKİ SARIKLI

Birincisi, sarık ve sırmalı cübbe altında müslüman görünüşlü; ve 2010 model yehudi-haçlı “saygısına ve cehennemine!” ve “hoşgörü-diyalog dîn-i Vatikânîsine” göre programlanmış; ve Bay Bayar’ın “Lozan’da verdiğimiz söz gereği Türkiye’den Müslümanlığı tamâmen kaldıracağız!” şeklindeki irâdesine göre ince ayarlı ABD globalizmine ve onun politik frekansına sâhib kılınmış bir Bardakzâde!.

İkincisi ise:

“-Allâh’ın Dîni işte budur, bu dîn 15 asırdır Peygamberi ve topyekûn ulemâsıyla böyle tebliğ edilen mutlak hakîkat ve biricik Hakk Dîndir!”

Diyen; ve şahsiyyetini, 1924’lerin tozu dumanı içinde bile Börekçizâdeler ve sonra gelenler gibi kirâya vermeyen; (Cehe. pırtısının zehirlediği Akseki ve Bilmen merhûmlar hâriç) ve îmân ve İslâm’ını asla programlatmayan; ve devrinin en başda oturanına da:

“-Şu meclisden, geldiği gibi giden tek sarıklı!..”

Dedirten; ve dîni de Müslümanlık olan adam…

Yehudi-haçlı kabuklugiller familyaları içün “saygı-mahabbet-ibrâhimîlik-cennetler-rahmet ve mağfiret bakışlı aşklar!” peşindeki (fettokülli-yardakülli) sarıklı başpolitikoslarına, Merhûm Vehbî Efendi’nin şu satırlarını da “hidâyete” vesîle olması niyetiyle iktibâs edib okutacağız:

“-HULÂSA yehûd ve nasârânın hiçbir vecihle arzularına ittibâ’ CÂİZ OLMADIĞI; ve ittibâ’ edildiği sûretde ZULÜM İRTİKÂB EDİLMİŞ OLACAĞI; ve İTTİBÂ’ EDENLERİN KAHR-I İLÂHÎYE MÜSTAHIK OLACAKLARI bu âyetden müstefâd olan fevâid cümlesindendir…”(a.g.e.aynı sahîfe)

Kahr-ı ilâhîye müstahık olmak…

Biz desek mangalda kül bırakmazlar!. Ammâ ne yapalım ki, tapdıkları cumhuriyetin ŞERÎAT VEKÎLİ olan zât bunları söylüyor… Bu satırlar, adamların enselerine vura vura bin kere tekrar etdirilse gene azdır…

Evet, 1923 Lozan andlaşması ile “Müslümanlığın Türkiye’den tamâmen kaldırmasına SÖZ verenlerden” itibâren bugüne kadar neyin “câiz olmadığı”; ve bu “zulmü irtikâb edenlerin” de, bugünkiler dâhil neye müstahık olacakları, işte MUTLAK BİR DÎN HÜKMÜ OLARAK ve mütehasısı diliyle, yukarıda apaçık duruyor!.

Bu sarıklı başpolitikoslar ve onların tepelerindeki patronlarla bu milletin encâmı, bu 87 yıllık gâvur YARDAKÇILIĞI İLE nereye varır, MÜSLÜMANCA VE ADAM GİBİ düşünmek lâzım!. Safını ve tarafını apaçık ortaya koyamayan bir milletin de ne kadar hayat hakkı vardır, târîhe bakan bunları apaçık görecekdir… AKP ve RT Bey hükûmet-i cümhurlobiyyesi:

1)    Zaten, bu yardakçılık uğruna, zerre kadar Allâh’dan korkmadan“İnneddîne ‘ındallâhi’l-İslâm” âyetini hutbelerde okumayı yasak etdiler…

2)    Zâten, bu kabuklu yardakçılığı içün, zerre kadar îmân sancısı ve Allâh korkusu taşımadan mekteb kitablarından, Kelâm-ı Kadîm’deki“Ente Mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn= Ey Allâh’ımız! Bizim Mevlâmız, sâhibimiz, Rabbimiz ancak sensin! Bize, bütün müslümanlara yardım et ki, bütün kâfirlere, yehudi ve nasrânîlere mansur olalım!” cümlesini, altı okçu-üstü b..çu kadîm Cehe. Partisi jakobenizmasından da beter BİR İSLÂMSEVMEZLİKLE kaldırıb atdılar!.

3)    Zâten, Fâtiha-yı Şerîfe’nin sonundan “gayril mağdûbi aleyhim veleddâllin” cümlesini ve meâl-i âlîsini de o gâvur yardakçılığı uğruna, mekteb kitablarından yehudice yok etdiler… Çünki bu âyetin tefsirinde Büyük Müfessirimiz Merhûm Muhammed Hamdi Efendi Hazretleri:

“-Bütün müfessirler ittifâk etmişlerdir ki, buradaki gadaba uğrayanlar ile murâd, yehûdîler; ve dalâletde olanlarla da murâd nasrânîler yani hırıstiyanlardır!”

Buyurmaktadır…

Beş vakit namaz kılan bir müslüman 24 saatde tam 40 defa, evet 40 defa, Allâh Azze ve Celle’ye Fâtiha Sûre-i Celîlesi’nin son cümlesiyle işte şöyle duâ etmektedir:

“-Ey, Sübhân olan Allâh’ım! Beni ve bütün müslümanları, gadaba uğrayan yehudilerin ve dalâletde olan nasrânîlerin yoluna sakın düşürme, onların birliğine sakın dâhil etme, sakın onların inanç ve düşüncelerine saygılı, ta’zimkâr eyleme, onların düşünce ve îmânlarını tasdîk ve tahsîn etmekden beni ırâğ eyle, beni onlardan uzak tut!”

İşte MUTLAK HAKÎKAT, MÜSLÜMANLIKDA bu… AKP’nin ve Van Minit Receb Tayyib Bey’in Başpisikopos veznindeki Başpolitikosunun, neyin peşinde ve dümenlerinde olduğunu, bazı safoşlar şimdi bir nebzecik de olsa, kelle kıvrımlarına İNŞAALLÂH yerleştirmişlerdir!.

Adamlar, kadîm 6 kazıkçılar gibi müslümanları kazığa çakıp ipe çekerek ve kurşuna dizerek Müslümanlığı yok etmenin peşinde değil; Pensilvanya Hoşfendisi takımlarıyla da el ele gönül gönüle, “Hoşgörü-diyalog-saygı-baygı-ta’zim-hürmet-ihtirâm-aşk u meşk!” numaralarıyla malı götürmenin iblisliğindeler…

9.Ocak.2010 takvim-i efrencîsindeki beyânât olarak, Başpolitikosa göre“din hizmetini en sağlıklı ve en doğru şekliyle” verecek merci’ de, Bardakzâdegillerimiz…

Devlet DİB denen yeri ne içün kurmuş?. Ve gel de şimdi Bardakzâde Ali’nin aynı konuşmasından vereceğimiz (reklâm filmi) içün, şunları da“yiyene” demeden bir sâniyecik dur:

“-Milletimiz dindar olduğu, dinini önemsediği, devletimiz dini önemsediği için ve din hizmetinin sağlıklı ellerle doğru şekliyle verilmesi önceliği için kurulmuştur.”

Sarıklı politikacının kataküllisini beğendiniz mi?

Tam tersine DİB, “devletin, İslâmiyyet’i yasaklayışını ve İslâmiyyet’in yerine uydurma bir dîn koyuşunu”, ehâlinin gözünden kaçırmak içün; âyet ve hadisleri yamultarak göz küllemek ve milleti aldatmak içün kurulmuşdur… Düzen, hem “laikim dembokratiğim!”diyecek; hem de, “dini mühimseyib ona hizmet etmek içün sağlam ve doğru yollara!” yollanacak… Farz-ı muhal diyelim ki dinden kasıt da Müslümanlık!!!.. O zaman “DİB’in 633 sayılı kânûnu” ile, vâiz ve müftülerin(?) Müslümanlığın muâmelât, ukûbât, münâkehât, mufârekât, miras, bey’ ve şira’, ahkâm-ı sultâniyye gibi yüzlerce dînî, îmânî, şer’î ve“zarûrât-ı dîniyyeye” müteallık mes’elesini anlatmalarına neden yasak konulmuşdur?.

Zarûrât-ı dîniyyeden bir tek kânûnun değil inkârı, onlardan birinde(şekk ve şübhe) dahî adamın Müslümanlıkla zerre kadar alâkasını bırakır mı?. Üstelik bu, en temel akâid ve usûl-i dîn kânûnu değil mi?.. İslâm dışı“îmân ve düşüncelere saygı!” isterlerken, kabuklu kuyruğundaki sarıklı politikacılar, işte bu temele (tri nitro tolüen) yerleştiriyorlar!. 15 asırlık son Şerîat devrinde değil, Âdem Ayhisselâm’dan kıyâmete kadar bir müslüman,“şer’î îmân ve düşüncenin” dışındaki bir nesneye aslâ“saygı=hürmet=ta’zîm=ihtirâm” gösteremez!. Bu, onun mutlak olarak îmânî bir mükellefiyyetidir. Ancak ve sâdece:

“-Senin dînin sana benimkisi bana, senin düşüncen seni benim düşüncem beni bağlar, herkes kendi îmân ve düşüncelerinin elinde ne ise odur…”

Diyebilir… Aksi halde kendi zıt ve terslerine “saygılı!” oluşu, onun, kendisindekilere “saygısızlığı!” demekdir; ve bunun adına da “îmân ve fikir fâhişeliği!” denir… Bu milleti topdan ve tam 102 senedir böyle bir“fâhişeliğin!” içine sokak matinatosu gibi sokmaya çalışanların encâmı, işde dünyânın gözleri önünde!

O 633 sayılı DİB kânunu ile, Müslümanlığın yasak edilerek, ancak“îmân, ibâdet ve ahlâk” kısımlarının, o da “anayasa çizgisinde!”anlatılabilme mecbûriyyetini “ulus” yutar; ve “ulusalcılar da öpüp başına koyar” ammâ, “ANADOLU MÜSLÜMANLARI”, millet-i İbrâhîm ve aklı başında insanlar yer mi?.. Üstü topaç, altı kıraç ve sûreti-endâmı (Altıkulaç) birâderiniz, DİB’inizin başına geçirildiği gün:

“-Yüce din hizmetlerini anayasa çizgisinde yürüteceğiz!”

Deyû, utanmadan ve arlanmadan ve bütün ins ü cinne karşı beyânât verdi mi vermedi mi?. Ve bu da, kânûn icâbı bir rezillik mi değil mi?. Yani tapındığınız kânûnlarınız hem de DİB’e müteallık ana-avrat-kocakarıyasa kânûnlarınız arasında, “Din hizmetleri anayasa çizgisinde yürütülür!”diye bir kânûnunuz var mı yok mu?..

Yok deyin hadi!. Allâh Azze ve Celle’nin irâdesi, kulunun irâdesine tâbi’ olarak yürütülecek öyle mi?!… O ana-avratyasa ki, 30 yıldır başda (ana-avratyasa mahkemesi) olmak üzere her önüne gelen hükûmetin delik-deşik ederek, üstelik bilmem ne sokağının zillisine çevirdiği bir nesne ise… Ulan, gerzek sürüsü! “Müslümanlık” dediğimiz Allâh Azzenin mutlak dîni, nasıl böyle zilli-pilli-kirli.. darbe, tekme, heybe, sille tokat “ana-avratyasalarının çizgisinde yürütülür?!” Lâ teşbih Piramit tepesi üstünde durur mu?. 102 senedir o zilli ana-avratyasalarınızla yan yatıb çamura batmadınız mı???

2009’un ilkbaharında bir televizyon programında kabuksuz Mümtaz Soysal’la Hollandalı parlamenter kabuklu Lagendijk arasında bir mübâhese cereyân etmiş ve Soysal aynen şöyle demişdi:

“-Diyânet İşleri Başkanlığı, dînin (Müslümanlığı kastediyor)cümhûriyet ilkelerine uygun olmasını sağlayan bir kurumdur!”

Laikim yani ateistim diyen bir devlet veya rejim veya sistem, ne olursa, DİB gibi gözbağcı mahalleri îcâd ederek “Allâh’ın Dînini yamultma, ana-avratyasalara uydurma, ilke ve ülkülere yama yapma ve istismâr”fazîhalarından kurtulmadıkça, 1923’lerdeki ŞERÎAT VEKÎLİ HOCANIN yazdığı gibi asıl o “KAHR-I İLÂHΔ (iç tehdîdi) aslâ ortadan kalkmayacak; ve Müslümanlığı o ana-avratyasa çizgisinde yürütme püsküllü belâsı olan mürtecîlik (iç tehdîdi) de, devletlerinden hükûmetlerine, dembokrasilerinden laikliklerine, partilerinden pırtılarına, ideolojilerinden doktrinlerine hiçbir şeylerinin ve hiç kimsenin tepesinden eksik olmayacakdır…

Paşa paşa okutduklarımız da dâhil, bütün dünyâlı ve (uzaylı=fezâlı) cihân mahlûkâtının bilgilerine…

(İntişârı: 10.03.2010)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir