Üstad Necib Fâzıl Merhûm:
“-Kopya ile sûikasd birleşir ve taklidle hıyânet evlenirse işte böyle olur, bugünki kopiller yetişir!”
Buyurmuş…
Kopil, yunanca sokak çocuğu… Batı denen haçlılardan bize ne gelmiş ve taşınmışsa, sokak çocuklarının “kopyası, sûikasdı, taklîd ve hıyâneti” ile gelmişdir. Tanzimatçı masonlarla, sonra da bunların günümüze kadar uzayan iki asırlık kuyrukları ile…
Yüreğinde, halkı, “Allâh’ın emâneti” kabul etme hissi ve mes’ûliyyeti olmayan adamlar, idâreciyiz de deseler, meclisiz (parlamentoyuz), tanrılarız, darü’n-nedveyiz, imtiyazlılarız, dokunulamazlardanız, bilmem neyiz de deseler, uğraştıkları işlere bakarsanız, insanlığı utandıracak kadar basit, âdî, hattâ süflî… Memleket imkânlarını abeslerle har vurub harman savurarak harcamakda; ve, ya bel altı kadın eteği veya kafa altı erkek boynunun yularları gibi şeylerle uğraşmaktalar… Hem de zerre kadar utanmadan ve dünyânın gözleri önünde…
“İç tüzük, müzük, b….. v.s. gibi” şeylerine de bakarsanız,“tayyör ve kravat!” denen ve haçlı dünyâsından “kopya-sûikasd-taklîd ve hıyânetle” içimize taşınan onbinlercesinden mücerred bu 2 çer-çöpüyle de bu gün tekrar karşımızdalar!.
Tabii bir de, Anadolu müslümanlarının kellelerini almaya kadar vesîle teşkil eden ve dünya insanlık târîhine kapkara bir leke olarak Anadolu coğrafyası üzerinden geçen, o kara ve kanlı (şapka) lekesi…
Parti patronlarının listeleriyle, meclislerine seçtirilen kadınlar (inâs), “tayyör mü giyecek, pantalon mu?”
Kadınları, fıtratlarına yüzde yüz mutâbık işlerin dışında, Haçlı Avrupa kapitalizma ve doktrinlerinin uydurduğu işlerde çalıştırmak, onları en iğrenç istismârdan başka bir şey olamaz… Kadınları, zaaf ve istidadları dışındaki işlere sürerek kullanmak ve bunun üzerinden hedeflere varmak alçaklığı da, henüz, dünyâ kadınlığı tarafından en küçük çapda bile görülmüş ve anlaşılmış da değildir… Bu da, onların bir başka ve en büyük zaaf noktası!
Kuvvetli olanın, zaîf olanı ezmesi ve ondan istifâdesi!
Tayyör denen ve Fransız madamlarının belden aşağılarına geçirdikleri nesneyi giyerlerse, “seçilmiş kadının protezi” ortaya çıkacak; ve pantalon denen Fransız erkeğinin kıçından Anadolu milletinin avrat mahalline geçirilen nesne de “seçilmiş kadınların aynı orasına!” geçirilirse, belden aşağının münhanileri gözlere sunulacak!.
Buna gûyâ çâre bulma hakk ve vazîfesi de, kadın istismârının en sunturlusu peşindeki 550 seçilmiş ve “Rubûbiyyet imtiyâzı taşıyan” kânun yapıcının!
İki ucuna munzam, ortasıyla da ma’lûm çubuk!
Boşanmaların başdöndürücü bir hızla artdığı bir düşüş ve parçalanış devrinde, bunun en baş sâik ve âmilinin, kadının evi dışında ücretli ırgatlığa özendirilişi ve o çukura çekilişinin olduğu hâlâ söylenemiyor ve hatta iblisce de saklanıyor!
Anadolu insanının 1000 küsur yıllık İslâm târîhinde, hiçbir zaman, mahreminin ne baldır bacağını göze sermek görülmüşdür; ve ne de, bacak üstündeki 2 yuvarlak uzvu, nâmahrem er kişilerin “çok kardeşce ve pek tertemiz berrak!” bakışlarına takdim fezâhati!
Erkek ve kadın cinsin câzibe merkezleri olarak biribirine ne kadar yakınlıkları ortaya çıkıyorsa, neticesinde sokak ortalarına bırakılan maktûl sayıları da o kadar gazetecilerin malzemesi oluyor!.
Sunucu bilmem kim, bilmem kim altanın-baltanın evinde öldü; bilmem kimin 18 yaşındaki bilmem nesinin başı testereyle koparıldı; falan kadının cesedi sokak ortasında kaldı, gazeteciler bu resim içün köşelerinde ve tv’lerde biribirini yedi; kocasının arkadaşına abi diyerek başladı, sonra içkili kocasını uyutdu ve bitişik odada “abisiyle” halvet oldular ve uyuyakaldılar, sabah ayılan koca onları öyle görünce baltayla karısının abi dediği arkadaşını bir vuruşda kellesinden ayırdı, banyoda cesedi beşe böldü ve taksimata geçdi!. Falan öğretmen talebesi 14 yaşındaki kızla kaçdı; falan patron sekreterine masa üstünde “çağdaşlık dersi” verirken içeriye boş bardakları toplamaya giren çaycı korkudan bayıldı ve düşünce kırılan bardakların şangırtısına koşan personel patronla sekreter tâzenin giyinmelerine centilmence yardımcı oldu ve “Şangırtıdan çok korktunuz, geçmiş olsun!” temennilerinde bulundular, daha da çok korkan sekreterine, bunun telâfîsi içün potron %20 zam yapdı!. Falan fırkanın evli reisi, milletvekili evli karıyla kasetlik, sonra internetlik, en sonra da uzun atlama “özel hayat!” rekortmeni oldu!… Ve binlercesi…
Ve boşanmalarda, “özel hayatı tercih rekortmenleri!” hâriç, zirveye tırmanış!
Avrupa denen yerin mimsiz medeniyeti icâbı, orada (hınzır) mebzûlen insan vücuduna girdiğinden, onların, o mahlûkun karakterine bürünmeleri eşyânın tabiatı icâbıdır; ve bunu yadırgamak ve tel’în etmek de bize şimdilik gerekmez!. Ama bizim Müslüman coğrafyasında bu, şer’î fıtratı bozulmayan ve o mahlûka benzemek istemeyenler içün fevkal’âde iğrenç bir keyfiyet…
Gerçi AKP’ iktidârı sa’yesinde (hâşâ min huzûr) o mahlûkun (Osmanlı terbiyesi alanlar asla d….z kelimesini kullanmaz “o mahlûk veya dağda gezen” gibi ta’bir ve zamirler kullanırlardı! Şimdi herkesin ağzında o mahlûk, öz ismiyle de sakız gibi gevelenip çiğneniyor!) evet o mahlûkun, Tayyib Bey iktidârında “kasaplık hayvan!” listesine terfian ilâve edilmesiyle, artık o, bol bol Anadolu insanlarının vücudlarına şırınga edilecek; ve en azından onun etine ve kanına değen âletler, öteki mahlûkların da orasını burasını pislemeye kâfi gelebilecekdir…
Böylece, yenilenlere benzeme istikâmetinde “değişim ve dönüşüm!” veya, “ileri dembokrasi!”
Hoş, “Bismillâhi Allâhuekber!” diyerek Allâh Azze ve Celle’nin adına (zebh) kesim yapan kasap nesli de, ortalıkda pek görünemez gibi… Lâkin, cumhuriyet Başmüftüsü Haltettin Efendi Hazıretlerinin “belediye reisi adına kıyılan “nikahları” en doğrusu sözleşmeleri şer’an mu’teber” addetmesi gibi, mezbâhâne direktörleri adına ateist kasaplarca kesilen hayvanâtın da “murdar olmayıp (Tayyib’âtdan) olduğuna!” fetvâ vermesi, durumdan vazife çıkarmak adına kuvvetle ve ağleb-i ihtimâl muhtemeldir!
Layıklığın ve Amûriyye’nin (Ankara)nın başvekîli Tayyib Bey’in devr-i saltanatlarında “dişi kıskanma!” husûsunda da bir “değişim ve dönüşüm!” tahavvülü (evolüsyonu) yaşanacağı artık kaçınılmaz olacağa benziyor!
Atası maymun olanlar, nasıl pek çok kademelerden geçerek “insan” denen kırmızı kıçlı “şebeklik” rütbe ve derecelerini ihrâz eylemişlerse, lâf u güzâf ve (religion ritüellerine) sıra geldi mi “ayakları altında cennet” resimleri hayal edildiği söylenen o binlerce yıllık iffet, nâmus, yiğitlik ve sadâkât âbidesi analarımızın giydiği, o misk kokulu urbalar ve elbiseler de, onların torunları ve eslâfı olacak yaratıklar nezdinde, Yahudi Darwin’in o (homo sapiens) maymunlarına müşâbihdir!. Ve Fransız madamlarının baldır-bacak ve kıvırma teşhir ve teşdîdine yarayan “tayyörleri” ile, popo münhânilerini daha da câzibedâr kılan ve “pantolon” denen o daracık ve bilmem ne işine yarayan nesneler de,“maymunlukdan insanlık derecesesine yüceltilmişcesine, makbûl birer tahavvül (evolüsyon) malzemesidir!”
Müslüman ecdâd hükûmetleri zamanına kıyasla memleketde zerre kadar (dîn, can, mal, nesil ve akıl) emniyeti kalmamaya doğru müthiş bir irtifa kaybı mı var, bu hiç mühim değildir; ve Darü’n-Nedve içün veya Elmalılı Merhûmun ta’biriyle “imtiyâz-ı Rubûbiyyeti elinde tutan Parlamenterler” içün en mühim ve evleviyyetle ele alınması icâbeden iş, “seçilmiş (seleksiyon görmüş) inâsın=kadınların!” dünyâya da göstere göstere belden aşağısının “tayyörle mi, pantalonla mı nazarlara verilmesi!” işi!
Batı denen kabuklular dünyâsı önünde, kendi kendisinden, ecdâd, dîn ve târihinden alabildiğine utanan ve böylelikle de, müthiş bir “aşağılık hissi!” içine gömülen kalabalıklara “şalvar giyin, ferâce giyin, cilbab giyin, çarşaf giyin ulan!” demek tenezzülünde bile bulunulamayacağı bedâhaten ortadadır!
Bir de, efrenci 1650’li senelerden sonra Hırvat askeri denen haçlı kabukluların boyunlarına takdığı çul veya bezin de, maymunlukdan istihâleler (evolüsyonlar) geçire geçire 400 sene içinde (Kravat) denen mimsiz medeniyet yuları noktasına nasıl terfian yüceltildiği; ve idâmlıkların boynuna veya tek toynaklıların azılarına geçirilir gibi geçirildiği o abes üstü abes nesne vardır ki, nasibse, bunu da müteâkıb makâlemizde kaleme alırız…
(İntişârı: 17.10.2011)