Bir Ay İştahlara Paydos
6 Mart 2024
Dîni İçden Yıkıcı Ramazan Müşriklerinin İki Hedefi…
6 Mart 2024

RAMAZAN TÂCİRLERİ!

Ahmed SELÂMÎ (Dağıstânî)

 

Mübârek Ramazan gelince şeytanların zincire vurulacağı doğrudur da, bunlar cinnî şeytanlardır! Ancak insî şeyâtînin neye vuruldukları, ele alınması gereken mühim bir mevzu’ olarak karşımızda…

Fitnevizyon ekranları, iftâr sofraları, belediyelerin kurbağacasıyla “etkinlikleri”, ne haltlar etdikleri, eline mikrafon alanın allâme kesilme numaraları; sahurları imsâkdan bir saat civârında geriye çekerek ve ehâlîye, vakit şartını yok saydırarak hemen 4 rek’atlık sabah idmanı yaptırıb yatağa sokma kataküllileri; sarıklı ve cübbeli bir takım politikacıların abuk-sabuk narkozlama operasyonları; bazı cübbeli soytarı, müfsid, çenesi makine beyni zıpzıp echel-i cühelâ veya kitâb yüklü merkeblerin, aynı zamanda bir sürü kefere sunucunun önüne oturub binbir şaklabanlık ve kaltabanlık yapan komedyenlerin, münkirce “Cenabı Hakk’ın taaccüb (şaşırma, hayret etme) sıfatı olduğundan” bahsetmeleri, “kabir operasyonları” gibi fâhişe kılıklı tabirlerle ve ne idüğü belirsiz köprüaltı ağzıyla Topâneli manzaraları çizmeleri v.s. derken, daha ne imam lisesi me’zûnu ve Alamanca muallimi “allâmeler, müctehidler (!) dâhîler (!) evliyâüşşeyâtîn” varmış ki, ortalık toz duman!.

Mübârek Ramazan’da, lâyık rejimlerin bütün ahbâr ve ruhbân sınıfları, Mahmudpaşa çığırtkanları gibi, işporta mallarını salyalı çene ve saçmalı kalemlerinden sallandırarak, sanki sokaklara dökülmüşler, cıyak cıyak, vıyak vıyak…

Bunların, yangından mal kaçırır gibi insanlardan 15 asırlık SON ŞERÎAT-I GARRÂ’yı kaçırmanın telâşını bir görseniz, aman Allâh’ım, cinnî şeytan tâifeleri bunların yanında solda sıfır ve devede bir kıl kökü bile etmez!.

Öyle bir yarış başladı ki, acaba kim, 15 asırlık en muhkem delillerle ayakda duran İslâmiyyet’i, en kestirmeden ve en usta el çabukluğu ile nasıl buharlaştırır (!) nasıl tanınmaz hâle getirir?.

Allâhsızların, müslüman kılığına girerek veya o maskeyi takarak, Mutlak Dînî tanınmaz hâle getirmek, bu (Proje gâvurlar) içün muvazzaf oldukları en büyük ve baş vazîfedir…

30-40 kadar meşhur tahrîfatçı arasına, şimdi bir de Sait Çamlıca nâmında bir kimesne iltihâk etmiş bulunuyor!. Adı geçen alamancı bir işçi âilesinin çocuğu olarak ve 10-11 yaşına kadar Alamanya mekteblerinde tezgâhdan geçmiş, tam şekillenme çizgilerini orada ruhuna geçirmişlerden… İlk mektebiyle, Alaman materyalist felsefesinin o yaşlardakilere iyice mühür vurarak fabrikasyon kıldığı insanoğlu manzaraları, mücerrebâtımızdandır!.

xİşte eldeki malzemenin mâdeni bu… O 30-40 çok meşhur cumputrasi entel ve dantel takımının arasında bu Çamlıca havasının da esib gürlemesi; ve imam lisesi mezunu ve alamanca “belletmeni=örtmeni” rütbe-i azîmesi ile yırtık şeyden fırlamış şey gibi “bakın ben de varım” demesi; ve kendisini meşhur etmek içün hiç olmazsa “Zemzem kuyusuna şey etme” usûlleri ile iştihâr eylemesi, belki hâdisât-ı âdiyeden kabûl edilebilir!.

Ancak AKP fettoşzede iktidârında ivmesi gitdikçe artan, bu, DÎNE sataşma faaliyyet-i merdûde ve müfsidesinin arkasında hangi global piramitler, hangi istavroz takımları var, asıl bu nokta çok mühimdir… İktidâr belediyelerine şimdilik (yanaşmalık) kuluçka devresi içindekiler, birgün müstakbel Fetto masonu gibi bazı tepe noktalarının karşısına dikilirlerse, o zaman “aldatıldık” numaraları çekmenin kimseye bir fâide getirmiyeceği şimdiden kayda ve zapta geçirilebilmelidir!

Sadede gelecek olursak:

Meğer 15 asırdır müslüman âlemi öyle bir dalâletde, öyle bir karanlıkda imiş ki, bu Çamlıca havası estiren âdem, paçaları sıvamış, İslâmiyyet’i ve Kur’an’ı anlamanın en son, en olgun ve en dolgun modern ve oryantalistik formülünü yakalamış!. Böylece, Haltettin Karamanlis gibi, Pislâmoğlu gibi, Ali Şerîatî, Bulamaç, v.s. gibi 30-40 dini değiştirme ustasının, hele hele Fettoş gibi Kâinat imamı mason Locafendilerin, neredeyse pabucu dama atılmak üzeredir!.

Adam, Bakara 170. Âyeti, bir zamanların meşhur sünnî düşmanı ve “İktibâs” dergisi patronu müteveffâ Ercüment gibi öyle bir çarpıtıp keyfine göre yamultuyor ki,  “Allâh’ın dinini inkâr ederek illâ ki ATALARIMIZIN putperestlik dîni diye ter ter tepinenler Mekke müşrikleri” ve sâir dünyânın laik dembokratik cumhûrî müşrikleri değil de; 15 asırdır, dîni, cihandaki en sağlam usûlle biribirine devreden Şerîat ulemâsıdır!!!

Yani müslümanlar!

Oha!

Çünki, bu, cihanın en sağlam ve en sahih, nesilden nesile eşsiz bir ciddiyet, disiplin ve tahkîk ile, İslâmiyyet’in bir sonraki nesle nakledilmesi, “atalara tapmak” oluyormuş!

Adam bir kere raydan çıkmaya görsün!

İmam Lisesi mezunu ve alamanca muallimi bu Luterlik hevesine düşmüş oryantalist kafanın, ciddiyet ve ehliyet mahallindeki gramaj yekûnuna bir bakar mısınız?

Tabii buna sâdece gülüp geçilebilir!.

Ancak bu “atalara tapma” diyerek müslümanın silâhıyla müslümanları vurma (!) hinlik ve cinliği, asırlardır Allâh Azze’nin dînini yeryüzünden kaldırmak istiyenlerin ve Rasûl Aleyhisselâm muârızlarının, vehhabî-selefî ve lâ mezhebiyye çukurundakilerin, asırlardır çiğnediği çürük ve son derece bayat bir sakızdır! Ne gülünç ve acınası hâldir ki, bir imam lisesi diplomalı ve alamanca muallimi veya “örtmeni” garîban kalkıyor, kendisini Mason Locafendi gibi Kâinatın Luter-i Sânîsi gibi hayâl edib ve sanki yeni bir mâden keşfetmişçesine, bunu, genç nesillere, çoluk çocuğa belediye belediye, meydan seyran, haçlı papazı Lermit gibi dolaşıb şırınga etme peşine düşüyor!.

Ve minel ğarâib!

Mekke müşrikleri, Allâh Rasûlü Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretleri’ne “Biz atalarımızın dini üzerinde kararlıyız, Sen kimsin, Abdullah’ın dünki yetimisin!” gibi şeytanlaşarak kör gâvurluklarına devam etmek istiyor; ve bu uğurda her alçaklık ve kahpeliği müslümanlara revâ görmekden zerre kadar hazer etmiyorlardı. İşte Bakara 170. Âyetde Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle, o müşrikleri “Atalarınız doğru yolda olmasalar da mı gene onların peşinden gideceksiniz?” gibilerde tehdîd ederek, ne kadar dalâlet ve karanlıkda olduklarını beyan buyuruyordu… Bütün 15 asrın müctehid, müfessir ve fakihleri bu hususu böylece, Rasûl-i Kibriyâ Aleyhisselâm’dan tevârüs etdikleri gibi bize nakletmişlerdir… Bu ma’nâyı tersine kalbederek ve bunun karşısına çıkarak tersleşmek, doğrudan doğruya Allâh’ın Rasûlü Aleyhisselâm ile MUÂRAZA ve ona rest çekmekdir…

Tam bu noktada Ebû Leheb’in encâmı hatırlanabilir!

Böyle olunca da, bu kabil adamların müslümanlık dışından gazel okumaları, ne kadar veya kaç paralık islâmî bir îmân ve i’tikâd ortaya koyar, bunu, üç paralık akıl sâhibi bir müşrik bile olsa, o müşrik aklıyla herkes teslîm edebilecekdir!

Fakat gelin görün ki, İslâmiyyet’e karşı içleri “canlı bomba” patlayıcıları ile döşeli adamlar, bu âyeti tam tersden ele alarak sanki “dinde otorite” imişler gibi, (daha sıfâtullâh’dan haberleri bile olmadan); ve sanki Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle, adı geçen âyetle müşrikleri değil de, ashâb, tâbiîn ve tebe-i tâbiîn ve müctehidîn ve etbâı bulunan nesilleri ve tâ 15 asrın müslümanlarını da içine alacak şekilde “atalarına tapmakla” hâşâ ve kellâ tahtıe ve levmetmektedir!..

Müslüman düşmanlığının evc-i bâlâsı, bundan başkası da olamaz…

“Bu ihtisas asrıdır” diye yırtınıldığı bir devirde, hastabakıcıların kalb ameliyâtı yapmaya kalkışmasının netîcesini tasavvur edenlerin nasıl yürekleri ağızlarına geliyorsa; imam lisesi mezûnu bir alamanca “öğretmeni veya öğütmeninin” de, kendisini İmâm-ı A’zamlar derecesinde bir kalb nakli ameliyâtına ehil mütehassıs bir tabîb-i hâzık-ı müslim-i âdil görmesi, her aklı başında bir müslümanın yüreğini ağzına getirecek klinik bir vak’a olsa gerekdir!. Laik, dembokratik ve cumbokratik ateist rejimlerin hastabakıcılar seviyesindeki ilâhiyatçı veya ilhâdiyyâtçı prasasörleri; ve encamları kanserden geçen Kaşar Nûri ve Haltettin Karamanlis gibilerin kanserleştirici müfredât programları elinde hastahâne temizlikçisi seviyesinde yetişen lise kademesindeki adamların kalb ameliyâtlarına cür’eti, dünyâ “literatürüne” geçecek çapda müthiş ve dehşetengiz bir vâkıadır da…

 Fettoş Locafendiyi keşfedenler, böyle bir vâkıanın ya içindedir; veya dışındalarsa, manzarayı, mutlaka el atılmaya değer bulacaklardır…

Zaten 3. Cumbo-krasi Şefi Mason Bayar, Lozan’da verdikleri söz icâbı olarak Anadolu yaylasından İslâmiyyet’in kaldırılıb atılmasını, “Biz bu işi mihrabdan hâlledeceğiz!” diyerek cihâna i’lân etmişdi… Mevcûd din (!) lise ve fakültelerinin içyüzü bu beyanda apaçık sırıtmaktadır…

Bakara’nın 170’nci bu mübârek âyet-i celîlesi, ne kadar İslâmiyyet’i yıkmak ve içden bozmak istiyen oryantalistler, misyonerler, papazlar, papalar, gizli-açık kardinaller, patrikler, hahamlar, ahbâr ve ruhban sınıfları, sarıklı politikacılar, ilahyapyatçılar, ilhâdiyyatçılar; ve ateist, ataist, laik, seküler, putperest ve düalist ne kadar bozuntu ve tozuntu varsa, topunun da asırlardır tebelleş (musallat) olduğu pek mübârek bir âyet-i celîledir…

Mevlâ-yı Müteal Azze ve Celle Hazretleri, “Kelâm-ı Kadîm’in, mü’minlere şifâ olub kâfirlerin de küfrünü ve hasâretini tezyîd edüb çoğaltdığını” bazı âyet-i kerîmelerle beyân buyurmuşdur ki, işte adı geçen âyet-i celîlelerden birisi de, asırlardır münkirler nezdinde bu âyet olagelmişdir…

Binâenaleyh Çamlıca gibi esintisi bol mıntıkaların kafa ve ilim dağarcıkları her gün o esintiler arasında yele veriliyor olmalı ki, sloganını şu laklakiyyât içinde, aklınca formülize edib çoluk çocuğu şırıngalamaktadır: “Ben dînimi atalarımdan mı öğreneceğim, yoksa Allâh’dan mı?”

Atası batasıcalar!

Sanki Fettoş gibi, sonsuz kere hâşâ “Allâh Azze ile yüzyüze birebir oturub, semâverbaşı sohbeti gibi sohbetle” din öğrenecek!!!

Maksad, lâf canbazlığı ile câhil çoluk çocuğun aklını karıştırmak…

Haltettin Karamanlis de, fitnevizyonda sorulan bir suale: “Bu suâlinize İslâm’a göre mi, Hanefî mezhebine göre mi cevab vereyim!” demekden zerre kadar utanmamış; ve echel-i cühelânın kafasına gûyâ, Hanefîliğin İslâm’ın dışında bir din olduğu mesajını vermek ifsâdına girişmişdi!. Eğer Aziz Nesin veya Hikmet Kıvılcımlı gibi merd ve inancında veya religionunda samîmî ise, bu adam da, Azrail Aleyhisselâm ile tanışmasını müteâkıb, bütün gasil, tekfin, techiz ve defin işleri ve öte berisini dünyânın gözü önünde vasiyyet etmelidir ki, bütün bunları sakın hanefiyyeye göre değil, İslâmiyyet’e (!) göre yürütsünler; ve bol topraklı istirahatgâhına (!) böyle tevdi’ buyursunlar!.. Keferandumda “evet demek farzdır” ictihadını (!) da kefenine iliştirirlerse, Sırat’dan geçerken belki (!) ayağı kaymadan karşıya zıplayıb kolay geçer!

Çamlıca tepesindeki rüzgarlı havalarla esen Alamanca “örtmeni”  imam Lisesi diplomalı müctehid de (!) “Dînini bağdaş kurarak karşısına geçdiği tanrısından bizzat ve araya peygamber bile sokmaya tenezzül etmeden öğrenecek”; ammâ ATASINDAN öğrenmiyecekmiş!. Halbuki ona bu 15 asrı inkâr ederek “hevânı ilâh edin” diyen de, bizzat gene kendi ATASI veya atalarıdır!. Mâhud adamın daha pek çok bayat lâfları da var ki, ankebut (örümcek) ağı gibi bir püf demekle delik deşik olacak ucuzlukda ve basitliktedir…

Bu kadar ilim dışı, bu kadar âmiyâne, bu kadar ucuz lâflar sıkarak insanın Kur’ana el atması, ancak bir müslümanda değil, en hafif derekesiyle bir oryantalist veya bir misyoner haçlıda görülebilir!

Hiçbir müslüman Mekke müşrikleri gibi “Ben atalarımın dinindeyim, ben dînimi atalarımdan öğreneceğim” demez; ve bundan kat’iyyen münezzehdir. Bu, asr-ı seâdet de dâhil, bütün İslâm târihine bir iftirâ ve bühtandır. Bunu ancak İslâmiyyet’den son derece rahatsız olan bir takım echel-i cühelâ ve ekfer-i küferâ der ve şöyle ifâde eder:

“Ben, müslüman görünen azılı  münâfık, İslâmiyyet’den o kadar rahatsız oluyorum ki, Allâh’ın âyetlerini asırlardır mevzii ve mevkiinden çıkarıb iblisçe saptıran ATALARIMIN izinden zerre kadar dışarı çıkamam; ATALARIMIN Allâh’sızlık dînine iblis aleyhillâ’ne gibi sâdığım; ve bu şeytanlık yolundan aslâ ayrılamam; ve ATALARIMA ihânet edemem!!!”

Müslümanlar ise, 15 asırdır şöyle demişler ve Kıyâmet’e kadar da şöyle diyeceklerdir:

“Biz, aslâ ATALAR, ATLAR, BEYGİRLER, EŞŞEKLER ve KATIRLAR, PUTLAR, HEYKELLER, PARTİLER, PIRTILAR, ZİRVELER VE ZIRVALAR peşinde olamayız ve bunları aslâ da tanıyamayız…

Biz, Allâh Azze ve Celle Hazretleri’nin HABLİNİ (ipini=kelâmını) bize uzatan, taşıyan, anlatan, bildiren, ta’lîm ve teslîm eden Rasûl-i Zîşân Aleyhi Ekmelittehâyâ Sallâllâhu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz Hazretleri’nin, O’nun ashâbının, tabiîn, tebe-i tâbiîn, müctehidîn ve etbâı olan müfessirîn, muhaddisîn, mütekellimîn, mutasavvifînin; ulemâ, evliyâ, sulehâ ve asfiyânın en sağlam ve sahih, akla hayret verecek derecede eşsiz derecede tahkîm ve tahkîk içre devralıb bizlere teslim etdiği; ve hiçbir ATA, TAPA, ÇAPA, HAYTA eli, dili ve iblisliği karışmamış DÎN-İ CELÎL-İ İSLÂM’ının, ölesiye peşinde ve îmânındayız…

ATALARININ peşinde olanların da, Allâh belâlarını nasıl vermiş, bunu da Mekke Müşrikleri devr-i câhiliyyesinden beri bütün cihân ile birlikde görmekdeyiz; ve Kıyâmet’e kadar da göreceğiz Biavnihî Teâlâ…”

 

 İntişârı:  06/06/2017  01:19:03

3 Comments

  1. besmele dedi ki:

    Sait Çamlıca denen zât-ı nevzuhur, ATALARI tarafından çocukları-gençleri zehirlemesi için vazifelendirilmişdir. Çünki mekteb mekteb dolaşıb körpecik beyinlere üç kuruşluk, basit ve ucuz zehrini zerk etmekde, üstelik utanmadan da zehirlediği çocuklarla-gençlerle resim çekilib, sosyal medyada paylaşmakdadır. Vazifesinde muvaffak olursa belki ileride daha üst kademelere de hitâb edecek kadar ATALARI tarafından yoğrulub harmanlanır ve zehrini akıtacağı kişiler de ona göre çoğalır.. (Maazallah, Allah fırsat vermesin..)

    “Dînini bağdaş kurarak karşısına geçdiği tanrısından bizzat ve araya peygamber bile sokmaya tenezzül etmeden öğrenecek” diyen Çamlıca’ya Üstad NECİB FÂZIL MERHÛM”dan tokat gibi cevâb:

    “Sen raftaki bir kitabı almak için bile araya vasıta katar, iskemleye çıkarken; sen vapurdaki yolcuyu seçmek için bile vasıtasız edemez, eline bir dürbün alırken, Allâh’a VASITASIZ ERMEKDEN, HATTA TAPMAKDAN NASIL BAHSEDEBİLİRSİN? köprüden Üsküdar’a geçmek için bile vasıtasız kalsan bütün Karadeniz’i dolanmaya mecbur olan SEN!…

    En büyük vâsıta, O, PEYGAMBER, PEYGAMBERLERİN PEYGAMBERİ… Sonra sahabî… Sonra velî… Sonra âlim… Sonra Müslüman, sadece, basit ve kuru Müslüman… Herkes herkese ve her şey her şeye vâsıta… Böyleyken herkes ve her şey, Allâh ile dosdoğru bağlantıda…”

    (Üstad Necib Fâzıl, O ve Ben)

  2. ensar dedi ki:

    Bu makale, islamı içten yıkmaya çalışan müfsidleri bir kere daha tokatlıyor.
    Makalenin muhtevası ve ciddiyyeti kadar da, neşredildiği saati dikkate değer buldum.
    Cenab-ı Hak kaleminize kuvvet bedeninize sıhhat versın. Amin!..

  3. ibrahim dedi ki:

    İSLAMI İÇTEN YIKMIYA ÇALIŞAN ŞEBEKELERE BİR TOKAD GİBİ VURULAN KIYMETE HAİZ BİR MAKALE,RABBİM SİZDEN RAZI OLSUN.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir