Yemîn
9 Nisan 2019
İslâmiyet Dışında Yemîn Olamaz!
10 Nisan 2019

BAŞVEKÎL’DEN DEĞİŞMEZ TABU: ANAYASAL DÎN İNANCI! 

Ahmed SELÂMÎ

 

 Topal Dursun’un oğlu Başvekîl Sayın Binali Bey “anayasa” ile alâkalı fevkâl’âde can sıkan beyanlarda bulundu. 1000 yıldır milyonlarca evlâdını Müslümanlık içün şehid vermiş bir millete karşı “Laiklik denen İslâmdışılığı”  vazgeçilmez bir esas olarak zikretmesi, Türkân Saylan ve KK izindeki adam ve madamların memnûniyyetini ziyâdeleştirmişse de, “Dînini, hayatın her safhasında görmeyi âmir Kur’ana îmân eden Müslümanları” ye’se ve tamâmen eleme boğmuşdur… Cübbeli ve Şerocak makûlesi hayâlperest kalabalıkların “Dâr-ı İslâm ve Ülülemr” hülyâları da böylece, çölde tatlı ve şerbetli bir serâp olarak ve (dalkavukluk) hesâbına, devâm edib gidecekdir!

Binali Yıldırım, haberlere bakdığımızda “laikliği ve değiştirilmesi teklîf dahî edilemez” soyundan muzır ve fikri katleden maddeleri, dînine, vicdânına ve fikir hürriyetine tamâmen zıd ve mübâyin gören müslümanlara meydan okuma edâsıyla, onlara hiddet ve şiddet tavrı içine girerek söyle gürledi:

 “Anayasanın ilk 4 maddesinin teminatı AK Parti’dir. İlk 4 maddesinin değiştirilmesini teklif etmedik. 4 maddenin değiştirilmesini teklif edenle işimiz olmaz. Bu kadar açık ve nettir. Bunlar devletin temelleridir, olmazsa olmazıdır.” 

Devletin olmazsa olmazı, bu 4 madde ve bilhassa “laiklik” denen ve dînin hiçbir hükmünü, bu ne kadar münezzeh ve mükemmel Allâh irâdesi de olsa, onu beğenmeyib aslâ hayâta geçirmemek… Böylesine Allâh’ın DÎNİNE sırt dönüb reddetmeyi hangi müslüman îmânına kabûl etdirebilir?.Bu hangi ve nasıl devletdir ki, onun “olmazsa olmazı”, İslâmiyet gibi Milletin 1000 yıldır uğruna milyonlarca evlâdını ŞEHİD verdiği Mukaddes ve Muazzez Allâh Dînini kapı dışında tutmak; ve onun yüzüne bile bakmıyacak kadar onu dışlamak olsun!.

Başvekîl Yıldırım şöyle devamdadır:

“İlk dört madde nedir? Madde bir devletin şekli, cumhuriyet. Madde iki, niteliği demokratik, laik sosyal hukuk devleti. Madde üç, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, bayrağının ay yıldızlı bayrak olduğu, marşının İstiklal Marşı olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu, başkentin Ankara olduğu.”

Bayrağına, marşına, başkentine, laiklik denen ateizmasına ve diline kadar devletin her şeyi “ana-avrat ve babayasasına” yazılıyor da, “DÎNİ” neden yazılamıyor acebâ?. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Merhûm’un buyurduğu gibi, “Her şeye dili dönüyor da dînine gelince  mi dili dönmüyor?”

“Olmazsa olmazlara” bakınız, 1. madde Cumhûriyet!. 1000 yıldır cumhuriyet yok idiyse, ne olmuş, Kıyâmet mi kopmuş?. Millet neyini kaybetmiş?. Bugün Türk Cumhûriyetini Anadolu’ya çakan İngiliz gâvuru da dâhil dünyanın yarısında cumhuriyet yoksa, bu devletler yerin dibine mi geçiyor?. Dünyânın diğer yarısındaki cumhûriyetlerin de hemen hepsi adı cumhuriyet olsa da kendileri “cumbokrasi ve şefokrasi” değil mi?. Meselâ şu Takiyyeci, MATEMCİ, ASHAB düşmanı ve mut’acı İran denen Acemistan’ın neresi İslâm ve neresi cumhûriyet??? Vehhâbî Suud Melikü’l-Muazzamlığı KRALLIK değil mi? Cumhûriyet “olmazsa olmaz” yani Osmanlı diliyle “lâzım-ı gayr-ı mufârık” ise, dünyadaki o kadar krallık, kraliçelik, düklük, diktatörlük, papalık, racalık, hatta Japon imparatorluğu v.s. gibi nice düvel ile bunca samîmî ahbab ve aşne-fişne olmak neyin nesidir?. Düne kadar suratına bakılmayan Hicaz deve çobanlarının bugün nice “laik cumhuriyet tapınıcıları” tarafından oralarının öpülürcesine takdîs edilmeleri, memleketlerine gidilerek mukaddes (!) hacc vazîfelerinin edâ edilişi v.s.nasıl izâh edilecekdir?.

“Olmazsa olmazımız” dedin mi, bu çok büyük bir iddiadır: “Biz, dünyâ ve Âhıret’den geçeriz, ama bu (olmazsa olmazımızdan) geçemeyiz” demekdir; bunu diyen de öyle önüne gelenle dost ve müttefik havalarına giremez!. Ancak bu “olmazsa olmaz” dediğine “Olmazsa olmaz” diyenlerle hemhâl olur ki, bu, onun samîmiyyetinin birinci basamağıdır!. Hatta “olmazsa olmazım cumhûriyetdir” diyen, karşısına Fatihler Yavuzlar da dikilse, onlara bile:

 “Siz lütfen kenara, bizim 94 yıllık olmazsa olmazımız var, sizin olmazsa olmazlarınız 500 hatta 1000 yıllık da olsa onlar geçmez, bizimkilere siz de tapacaksınız!”

Diyebilmelidir ki, samîmi olduğuna inanılabilsin!

Öyle kurukuruya “olmazsa olmaz” diye sıkmakla “olmazsa olmazın taraftarlığı ve iman ediciliği” olamaz!. Ancak, şu denebilir:

“İngiliz gâvurunun  bize olmazsa olmaz yapdığı ve demir kazıklarla çakdığı cumhûriyeti, CHP vesâyeti ve sahibliğine ve onun da müessis ve vasîsi İngilize ve Haçlı Batı’ya ve Lozan’ın hafî şartlarına rağmen olmazsa olmazımız yapmamak, bize üçbuçuk atdırır; anınçün bu biraz da değil, iyi mi iyi sıkar!” 

Samîmî olan, bir yandan “Yerliyim, millîyim, Osmanlı torunuyum, müslümanım elhamdülillah” gibi düzinelerce lâf sıkarken, öte yandan da “olmazsa olmazım Haçlıdan idhâl şu şu ve şu mallarımdır” derse, ona dosdoğru merd bir adam veya madam demek çok zordur!. Samîmiyyetin ve dürüstlüğün tek mîzânı da işte budur…

1928’e kadar Teşkilât-ı Esâsiye Kânûnunda (Ana-avrat-babayasada) “Devletin Dîni Dîn-i İslam’dır” maddesi yazılı iken; Şeriat’ın T.B.M.M tarafında yürütülmesi maddesi mevcûd iken; ve yeminlerde de, ÂLLÂH AZZE ve CELLE üzerine yemin maddesi varken, bunların topu da kaldırılarak yemîn yerine dahî “Nâmus üzerine and içme” maddesi sokulmuş, böylece milletin dîni, milletden tard edilmişdir!…

Bütün bunların arkasında, bilhassa “Devletin Dîni Dîn-i İslâmdır” maddesinin kaldırılmasında, Pensilvanya iblisinin arkasında olduğu gibi,  ÇOK Sayın Ankara politikacılarının o “çok dost ve müttefîki” ABD vardır!.. Bugün bunu milletin yüzde doksan dokuzu bilmez; ancak o zamanın gazetelerini bulabilenler bunlara bakarlarsa, bu dediklerimizi yani İngilizin oynatdığı ABD’nin  o iğrenç  parmağını  tâ o günlerde de göreceklerdir!.

 Dangalak ve salak Türk medyası ile çeyrek akıllı partitapar ve (dokunulmazlık zırhı içindeki Donkişot)) politikacıların parmağındaki matbuat, Gece Klübü kâtili herifin tornadan geçirilmiş necis suratını dünyâya servis etmekle de, bir ma’rifet yapdığını sanıyor!. Hatta Barlas’ların veledi gaddar adam, kâtilin 3-4 yaşındaki ma’sûm, bîkes ve ana-baba kurbanı garib o iki küçücük çocuğunun da “nasıl kullanılacaksa öyle kullanılmalıdır” diye yazarak, utanmadan ve vicdânı sızlamadan dünyanın gözü önünde twitt kusuyor!.  Halbuki asıl ele ve dile alınması icabeden, ne o kana susamış pislik, ne de onun hedef saptırmak içün söylediği söz ve iblisce ifâdeler, ne DEAŞ, ne FETO ve PKK v.s. haydutlarıdır. Asıl, bütün bombalamaların, katliâmların ve 15 Temmuz Allah’sızlıklarının taşeron eşkıyâları değil; bunca terör cânîlerini Türkiye’nin başına kuduz itler gibi saran, İngiliz, ABD ve İsrail tiriumvirası hedefe oturtulmalıdır… Bu görülmeden ve bu dünya terör devleti 3 beynelmilel haydut hedefe oturtulmadan, hiçbir mes’ele halledilemiyecekdir…

Bu eşkıyâ mihraklarının malları bütün İslâm coğrafyasında boykot yemeden; insan kanına susamış kâtiller içün (ÎDÂM) cezâsı çıkarılmadan; medya, matbuat ve siyâsi fitne merkezi partilerin hergün FESAD, YALAN ve İFTİRÂLARLA milleti düşman kamplara ayırması ve iktidarsızların da bunlara yüz vermeleri son bulmadan, bu memleketde huzur ve asâyişin 10 basamağından birincisine bile ayak basılması imkânsızdır… Caydırıcı olmıyan kânunlarla, CHP vesâyeti altındaki uyduruk ana-avrat yasalar içün biribirlerini ısırmak, burunlarını kırmak, gırtlaklarına sarılmakla; ve şirretleşen kudurmuş muhâlefet unsurları fırlatan sistemlerle; ve bunlara merbut abes meşgaleler ve havanda su dövmelerle hiçbir mes’ele aslâ halledilemez!.. Zırt pırt değişen, oyuncak edilen ana-avrat yasalar ve kânunlarla da BÜYÜK devlet olunamaz… 200 senedir başımıza belâ olduğu apaçık ortada olan Haçlı Batı rejim ve sistemlerini maymun taklidçiliği ile kopyalamak değil; asıl ele alınması gereken, kendi soyumuza ve kendi özümüze dönerek, ona benzemek, tatbikâtı meydanda olan “aslımızın devlet nizamlarını” örnek alabilmekdir. Allâh ve Rasûlüne (samîmiyyetle) îmânı olanların aslâ yüz çeviremiyeceği mutlak istikâmet ancak budur; bunun dışında kalmak (Müslümanlığın) iflâs etdiğinin de bir vesîkası olacak; kurusıkı “Müslümanlık” manzaraları çizmenin hiçbir amelî ve nazarî kıymeti de aslâ ortaya konulamıyacakdır. İkiyüzlü politikalarla “Müslümanlık” taslamaların bugüne kadar çâre olucu hakîkî bir netîcesinin ortaya çıkmadığı, nice din istismarcısı, sahtekâr ve aşşağılık politikacıların geçmişdeki hayatları ile ve iğrenç bir hâtırâ olarak meydanda değil midir?x

Binali Yıldırım ile alâkalı haber devamla şöyledir:

“Dördüncü madde ise bu üç maddenin değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğidir. Dolayısıyla biz de teklif falan etmedik, edenlerle de işimiz olmaz. Bu kadar açık ve nettir. Bunlar devletin temelleridir. Devletin olmazsa olmazıdır.

10 yıldır Ak Parti ne diyor: Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan. Onun için öyle ucuz polemiklerden herkes uzak dursun. Bu maddelerin teminatı yüce Türk milleti ve Ak Parti iktidarıdır.”

Başbakan Yıldırım, bu konuda Bahçeli ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine “Sayın Bahçeli ile görüşmedim. Görüşülecek bir şey yok. Sayın Bahçeli bu konuların ne olduğunu benden daha iyi bilir. Neyin değişip, neyin değiştirilemeyeceğini Sayın Bahçeli çok iyi bilir” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, “Anayasanın ilk 4 maddesi değiştirilmeyecek. Ucuz polemiklerden herkes uzak dursun” açıklamasını yaptı.

1) Binali Bey’in bu beyanları, “demokratik cumhuriyet” ilkelerine bile aykırı ve hele tapınma derecesinde înanç besledikleri “demokrasiyi” ve onun “mantığını” da paramparça edici bir iptidâîliktedir!. Fikir hürriyetinin zerresinin bile olmadığına delâlet eden yukarıki beyanları ile, Binali Bey kendisi gibi düşünmeyenlere nerede ise hayat hakkı vermemekde ve onlara “ucuz polemikçiler” gözü ile bakmaktadır… Adamın, “Bu ne şiddet bu celâl” nakarâtına asılası geliyor!

2) Anayasalarının o 4. maddesi, ilk 3 maddenin “değiştirilmesinin teklif dahî edilemiyeceğini” âmir şekli ile, demokrasiyi, hâlis ve su katılmamış dembokrasi hâline inkilâp etdiriyor!. Böylece de o 4. madde, son derece “dediğim dedik” deyici; kendisine ters bir fikre kat’iyyen hayat hakkı vermiyecek kadar (faşist); iptidâî, FİKRİ katledici, fikre karşı 15 Temmuz kâtilleri kadar acımasız; ve dünyânın hiçbir “ana-avratyasasında” görülmiyecek kadar da ucûbe (hilkat garîbesi) bir maddedir…

3) Ne demek “Değiştirilmesi teklîf dahî edilemez?..”

Falih Rıfkı YATAY nâm Kemalist, 1961 anayasası içün Dünyâ gazetesinde o zaman yazdığı bir fıkrasının serlevhasını “YERİN DİBİNE BATSIN BU ANAYASA” şeklinde düzmüşdü ki, aynı şeyi biz de bügün, bu “darbe ve heybe ana-avratyasası” içün söylemeden edemeyeceğiz!. Ne demek “Değiştirilmesi teklîf dahî edilemez?. Bu hangi TANRININ  indirdiği bir emirdir ki, bu kadar TABU olmuşdur; ve ona el atılamaz, kelimesine bile dokunulamaz bilinsin?. Bu keyfiyet, insanlık şeref, haysiyet ve kıymetleri ile aslâ kâbil-i te’lîf de edilemez…

4) Dünya “ana-avrat yasalarının” bugün % 99’una yakınında “laiklik” diye bir madde yokdur; çünki bu, o devletdeki milletin dînini YOK SAYMAKDIR... Bütün dünyâdaki laiklik tariflerinin bir tek müşterek noktası, Prof.  ve Mehmed Şevket Eygi’nin “rahmetlisi” çok sıkı kemalist, Müteveffâ Toktamış Ateş’in kalemiyle şöyledir:

Toktamış Ateş: “Laik devlet, yönetenlerin yönetme yetkisinin kaynağının “Tanrı ve din olmadığı” bir devletdir. Ve hukukun “Din dışı kaynaklardan” elde edilmesidir.” (Dünyada ve Türkiye’de Laiklik)

5) Hâl böyle olduğu içün “laiklik bir nevi ateistlikdir” ve Türk ve Kürt Kavmi gibi 1000 senedir Müslümanlık içün milyonlarca evlâdını şehid veren bir millet içinde bu kabil elfâz ve elkablarla (!) Başvekîllik etmek, CHP’nin Şemsettin Günaltay’ı ve sâiresi gibi ateistlerin izinde olmak ma’nâsına gelir… 1950’de Taksim’deki nutkunda Millî ŞEF İnönü de şöyle demişdir: “DİN, medenî bir cemiyet olarak yaşamamıza mâni’ bir zehirdir.” İşte 1937’den beri “ana-avrat yasalara” bu “laikliği” sokanlar, Kelâm-ı Kadîm’e “Araboğlunun yâveleri” diyen Paşa gibi, İslâm muârızlığı sebebiyle bunları ihtiyâr etmişlerdir…

6) Dünyâ literatürüne bakıldığında, bu “laikliğin” 1789 Fransız ihtilâli ile Paris’deki ateist, ansiklopedist ve yahudilerin gayreti ile bir devlet prensibi olarak ve Vatikan nüfûzunu yok etmek üzere uydurulduğu ve dünyaya (ihrâc) edilmek istendiği de bir vâkıadır… Bunu, 93 yıldır Türkiye’deki Bâtı kafalı politikacıların bir ma’rifet gibi görerek ağızlarına pelesenk etmeleri; ve hele AKP câmiası içinde üst seviyedeki adam ve madamların bunu, bulunmaz bir hind kumaşı gibi dillerine almaları da, CHP zihniyetinin AKP’de devam etdiğini göstermekde hattâ isbât etmektedir…

7) Meselâ sâbık Paralamento Başı M.A. Şahin şöyle demişdir: “Dindarları biz laikleştirdik!”

Pensilvanyalı Hoca bozuntusunun mahabbetini, Kız Pazarı Olimpiyatlarında yaşlı gözleriyle haykıran B. Arınç nâm politikacı cambazı, şu lâflarıyla ortaya koymuşdu: “Laikliğin yeni yeni tadına varıyoruz!”

Halbuki bu milletin yüzbinlerce evlâdı bu “laiklik illetine” muhâlefetden hapishânelerde çürütülmüş, hatta birçokları işkencelerle şehid edilmişlerdir… Bunları unutmak İslâmiyyet’e ve millet-i İbrâhim’e ihânetdir…

AB Vekîli Ömer Çelik: “Laiklik Türkiye’nin nükleer gücüdür!”  bile diyebilmişdir!

AKP Grup Baş. Vekîli M. Elitaş: “Laikliği inancımım güvencesi sayıyorum!” demişdir!

RTE yani Beştepe Sarayındaki müstakbel Başreis de,  Arab ülkelerinde: “Hukukunuz laik olsun; devlet laik olur, ferdler olmaz!!!”  şeklinde nutuklar atmışdır…

Hele Ahmet Hakan’ın programında da “DÎNÎ ESASLARA DAYALI BİR DEVLET ANLAYIŞINI KABÛL ETMİYORUZ!” diyebilmişdir… 

8) Bütün bu söylenenlere bakılınca,  “laiklik denen ve Haçlı Batı dünyâsında Fransız dinsizleri” tarafından uydurulan bir prensibin efrencî 2017 yılında bu kadar TANRILARININ buyruğu gibi millete dayatılması, demokrasi dedikleri dembokrasinin ve onun fikir hürriyeti denen bölgesinin, ırzına geçmek kabilinden bir manzaradır…

9) Paralemento Başı Hukukçu ve Rize’li İsmail Kahraman Bey’in “Laiklik anayasada olmayabilir!” deyişine bile tehammül edemeyib o günlerde ayağa kalkan AKP, bu anayasa ile milletin dinini son derece “korkulan ve reddedilmesi icabeden” bir nesne imiş gibi görmekle; ve onu, mutlaka dışlanması icâbeden bir öcü gibi kabûl etmekle, fevkal’ade YANLIŞ yapmış; ve hem milletin hem de kendilerinin âtîsini, dücihanda da ateşe atmış olmaktadır…

10) “Bir ana-avrat yasa” ki, 4. Maddesi ile: “İlk 3 maddemin değiştirilmesi teklîf dahî edilemez” der; ona, “ana-avrat-babayasa,v.s.” denilemez; o olsa olsa millete zorla kabûl etdirilmek istenen, kadîm Yunan tanrıları gibi bir tanrının  “BUYRUĞUDUR!”

O, BİR TABUDUR!

O, Prof Toktamış’ın dediği gibi o anayasanın laikliği de:

“Laik devlet, yönetenlerin yönetme yetkisinin kaynağının “Tanrı ve din olmadığı” bir devletdir. Ve hukukun “Din dışı kaynaklardan” elde edilmesidir.”

Cümlelerindeki gibi bir nesnedir!

9) Katoliklik, ortadoksluk, protestanlık, Kalvinistlik, Prespiteryenlik ve Angilikanlık da dâhil yehûdiyyetde de “laikliğe” aslâ cevâz verilmemektedir.

(Bakınız, “Üç Dîn ve ÜÇ Şeriat Karşısında Laiklik”, Ahmed Selâmî) 

Binali Bey’in söylediklerinin her cümlesine cevab verilebilirse de, en ziyâde rencîde edici tarafı, “Bu 4 maddeyi isteseniz de istemeseniz de, herkese rağmen bunu, bu memleketin fikir hürriyetini yok etme pahasına anayasaya çakacağız” meâlinde konuşması; ve şu rejim kurbânı millete tepeden bakıcı baskıcı hâlidir; ve bunlar da şöyle ifâde edilmişdir:

“Dördüncü madde ise bu üç maddenin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğidir. Dolayısıyla biz de teklif falan etmedik, edenlerle de işimiz olmaz.” 

10) “Edenlerle işimiz olmaz” şeklinde bir “dışlayıcılık” , “Topal Dursun” Ağamızın mahdûmu gibi bir başvekîle aslâ yakışmamışdır… “Bu 4. madde ve laiklik v.s. değiştirilsin” diyenler, dembokratik tanrı kanunlarına göre bu devletin “vatandaşları” değil midir?. Dembokratik mantığa göre Vatandaşları ile “işi olmayan” yani onları (VAR KABÛL ETMEYEN) bir hükûmetle, o vatandaşların da aynı şekilde muhatab olma hakları doğmaz mı,  bu neden düşünülemiyor??? Ve böyle bir “dışlamanın”, DİB ve (ruhbân sınıfı) BAŞI GÖRMEZ’in evâmir-i hamsesindeki “dışlamıyacaksın” şeklindeki “kutsal=takdîs edilmiş”  madde ile de teâruz edib kapışacağı neden GÖRMEZ’den geliniyor!?

AKP Kovadis?

AKP’yi tanrı buyruğu neşreden bir teşkîlât kabûl ederek parti taassubu ile ona 4 elle sarılanlara yani îmân edenlere; yani parti yolunu İslâm yoluna tercîh eden hoca kılıklı kalabalıklarla, rejim kurbanı olarak dinlerinin ana esasları ve inceliklerinden mahrûm bırakılan milyonlara da aynı suâl:

Kovadis?

 

(İlk intişârı: 16.01.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir