“Allâhü Teâlâ’nın azametini, âsâr-ı kudretini bir saat tefekkürde bulunmak, bir geceyi ibâdetle geçirmekten daha hayırlıdır.”
(Deylemî, Künûzü’l-Hakâik)
İzâh: Tefekkür, düşünmek, derin mülâhazaya dalmak bir şey hakkında îmâl-i fikirde bulunmak demektir. Kalpte sûreti hâsıl olamıyacak bir şey hakkında tefekkür mümkün değildir. Bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakk’ın zât-ı akdesi tefekkür olunamaz. Belki onun mukaddes varlığına açıkça şahâdet edip duran, âsâr-ı kudreti tefekkür edilir, onun vücûda getirmiş olduğu ni’metler, bedîalar düşünülür. Bu sâyede insan gafletten uyanır, kalbinde hikmet nûrları tecellî etmeğe başlar, bütün mükevvenâtın birer hilkat eseri olduğunu anlayarak Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, birliğini ve mahlûkâtından hiçbirine müşabih olmayıp her türlü noksanlardan münezzeh olduğunu yakînen bilir.
[500 HADİSİ ŞERİF, ÖMER NASÛHİ BİLMEN, 132. Hadîs-i Şerîf, Sh;100]