Namaz, lügatte dûa, şeriatte ise gerekli rükünleri ve ilgili fiilleri yapmaktır.
Namaz: Kitap, Sünnet, İcma ile beş vakitte kılınması müslümanlara farzdır. Kur’ânın çeşitli yerlerinde:
أُقِیمُوا الصَّلاَةَ
“-Namazı dosdoğru kılınız.”
buyurulduğu gibi
حَافِظُوا عَلَی الصَّلَوَاتِ وَالصَّلاَةِ الْوُسْطَی
“-Namazları muhafaza ediniz ve özellikle orta namazını…”
da buyrulmuştur. Hadis-i şerifte:
اِنَّ اللّٰهَ فَرَضَ عَلَی كُلِّ مُسْلِمٍ وَمُسْلِمَةٍ فِی كُلِّ یَوْمٍ وَلَیْلَةٍ خَمْسَ صَلَوَاتٍ
“-Allâh Teâlâ şüphesiz her müslüman erkeğe ve kadına, her gün ve gecede beş vakit namaz farz kıldı.”
buyurulmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in zamanından bugüne kadar necib İslâm ümmeti’nden hiçbir kimse red ve inkar etmeden beş vakit namazın farz olduğunda ittifak edilmiştir.
Namaz, Hicret-i Nebevi’den bir buçuk sene önce Miraç gecesinde farz olmuştur. Namaz farz olmadan önce iki vakitte, güneş doğmadan önce ve güneş batmadan önce iki namaz kılınıyordu.
İslâm olmak, bülûğ çağına ulaşmak ve akıllı olmaktan ibaret olan üç şeydir.
Fakat namaza alışmaları için kız ve erkek çocuklara
مُرُوا اَوْلَادَكُمْ بِالصَّلَاةِ وَهُمْ اَبْنَاءُ سَبْعٍ وَاضْرِبُوهُمْ عَلَیْهَا وَهُمْ اَبْنَاءُ عَشْرٍ
“-Çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde onlara namaz kılmalarını emrediniz. On yaşına geldiklerinde kılmazlarsa dövünüz.”
Hadîsi gereğince yedi yaşında namazın nasıl kılınacağını öğretip kılmalarını emretmek, on yaşlarındayken de kılmadıkları takdirde çok olmamak şartıyla üç defa el ile vurmak velîlerine vacip olur. Namaz, akıllı ve bülûğ çağında olan her müslümana beş vakitte farz olduğundan bu hususta kimsenin kimseye vekil olması caiz değildir. Hiç bir kimse başka birinin namazını kılmış olmaz.
Namaz kesin delillerle sabit olduğundan inkar eden şüphesiz kafir olur. Farz olduğuna inanıp da tenbellikten ve kayıtsızlıktan dolayı namazını kılmayan fasık olur. Kılıncaya kadar hepse atılır. Yine kılmazsa ölünceye kadar hapsedilir. İmam Şafii’ye göre; namazı hiç bir özrü yokken kılmayan kimse öldürülür. Cami’us-Sağir’de açıklandığı üzere hadis-i şerifte:
بَیْنَ الرَّجُلِ وَبَیْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلَاةِ
“-Bir kimse ile şirk ve küfür arasında perde ve engel ancak namazdır.”
buyurulmuştur. Buna göre namazı terkettiğinde arada engel kalmayacağından -Allah korusun- şirk ve küfre ulaşmış olur. Namazı terkeden, kılmayan kimseye tehdit olarak bu hadis-i şerif kâfîdir.
Namazı -Allah korusun- inkar ederek veya hafife alarak kılmayan, terkeden kimseye, mürted (dinden dönmüş kimse) muamelesi yapılır.
Vaktinde, cemaatle, imama uyarak, eksiksiz kılan kimsenin müslüman olduğuna hükmedilir.
Sonsuz nimetlerinden dolayı, Hakiki Nimetlendirici olan Allâh’a şükür ve senâ, hata ve günahların yok olmasına sebeb olmasıdır.
Dünyada üzerindeki borçtan kurtulmak, ahirette de sevab kazanmaktır.
Kainatın yaratıcısı Allâh’ın çağrısını kabul etmek, bütün varlıkların yapıcısı olan Allâh’ın ezeli hitabına cevap vermektir. Zahiri sebepleri meşru kılındığı vakitlerdir.
[ İskilibli Merhûm Muhammed Âtıf Hocaefendi, İslâm Fıkhı, cild:1 sh:82, tab’ı:1994 ]
(12.02.2012)