Regâib Kandili…
3 Şubat 2023
Berât Gecesi ve Namazı
6 Mart 2023

BERÂT GECESİ VE FAZÎLETİ

.

Allâhu Teâlâ Duhân sûresi üçüncü âyetinde: “Biz Kur’ân-ı Kerîm’i mübârek gecede indirdik” buyuruyor. İbn-i Abbas (Radıyallahu anhuma) bu Âyet-i Kerîmeyi: “Yâ Muhammed! Kıyâmete kadar meydâna gelecek her şeye hüküm ve kazâsı bağlanan Hayy ve Kayyûm, doğru ile yanlış arasını ayırıcı Kur’ân-ı Kerîm’i, mübârek gecede, ya’nî Şa’banın onbeşinci gecesi olan Berâet gecesinde indirdik” demektir diye tefsir etmiştir. Hazret-i Ikrime’den (Rahimehullah) başka tefsir âlimlerinin çoğu da böyle tefsîr edip, mübârek geceden maksad, Şa’banın onbeşinci gecesi olan Berâet gecesidir demişlerdir. Ancak Ikrime (Rahimehullah), mübârek gece, Kadir gecesidir buyurmuştur. Allâhu Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de birçok şeylere mübârek buyuruyor:

1 — Kur’ân-ı Kerîme mübârek buyuruyor. Enbiyâ sûresinin ellinci Âyet-i Kerîmesinde: “Bu mübârek zikirdir, onu biz indirdik” buyuruyor. Kur’ân-ı Kerîm’in bereketindendir ki, Kur’ân-ı Kerîm okuyup, ona uygun îmân etse, hidâyet üzere olup, Cehennem azâbından kurtulur. Hattâ onun bu hâli, baba ve dedelerine, çocuk ve torunlarına da te’sîr eder. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) : “Bir kimse, Mushaf-ı Şerîfe bakarak Kur’ân-ı Kerîm okusa, Allâhu Teâlâ ana ve babasından azâbı hafifletir; anne ve babası kâfir bile olsalar» buyurmuştur.

2 — Allâhu Teâlâ suya da mübârek buyuruyor. Kâf Sûresi dokuzuncu âyetinde: “Biz semadan mübârek [bereketli] su indirdik” buyuruyor. Suyun bereketindendir ki, eşyanın hayâtı su ile kâimdir. Nitekim Allâhu Teâlâ: «Sudan her şeye hayat verdik, yoksa inanmıyor musunuz!» buyuruyor. Ba’zıları suda on letâfet özellik vardır dediler. İncelik, yumuşaklık, kuvvet, letâfet, saflık, hareket, yaşlık, soğukluk, tevâzu ve hayattır. Allâhu Teâlâ bu on letâfeti, husûsiyyeti hakîki mü’minlerde toplamıştır: Bunlarda hakîki mü’minde bulunan, kalb inceliği, yumuşak huy, tâat kuvveti, nefs letâfeti, amel saflığı, hayra hareket, gözde yaşlık, günâhda soğukluk, insanların yanında alçak gönüllü olmak ve hakkı duyduğunda içinde hayat hâsıl olmaktır.

3 — Allâhu Teâlâ zeytine de mübârek buyuruyor. Nûr Sûresi otuz beşinci Âyet-i Kerîmesinde: «Mübârek zeytin ağacından» buyuruyor. Zeytin ağacı, Âdem Aleyhisselâmın yeryüzüne indirildiği zaman, en önce meyve yediği ağaçtır. Zeytinde hem gıda, hem de aydınlık verecek yağ vardır. Allâhu Teâlâ zeytinin katık olduğunu bildirmektedir. Ba’zıları da, mübârek ağaçtan murad İbrahim Aleyhisselâmdır dediler. Ba’zıları da Kur’ân-ı Kerîm’dir dediler. Ba’zıları da îmândır dediler. Ba’zıları da, Allâhu Teâlâ’nın emrine uyan, yasaklarından kaçınan, Allâhu Teâlâ’nın kaderine râzı ve teslîm olan, Allâhu Teâlâ’nın hükmüne ve ezelde hakkında yazdığına uyan mü’minin mutmainne nefsidir dediler.

4 — Allâhu Teâlâ Îsâ Aleyhisselâma mübârek buyuruyor. Nitekim Meryem Sûresi otuzbirinci Âyet-i Kerîmesinde: “Nerede olursam beni mübârek eyledi” buyuruyor. Îsâ aleyhisselâmın sıddîka olan annesi Meryem (Radıyallahu anha) için kuru hurma ağacında meyve yetişmesi, ayağının altından küçük bir suyun çıkıp akması ve kendisine, oğlunla gözün aydın olsun, denilmesi Îsâ Aleyhisselâm’ın bereketindendir. Âyet-i Kerîmede böyle olduğu bildiriliyor. Âl-i İmrân Sûresi kırk dokuzuncu Âyeti Kerîmesinde bildirildiği gibi, Îsâ, Aleyhisselâma Ekme ve Bars hastalıklarını iyi etmesi, duâ edip, Allâhu Teâlâ’nın izni ile ölüleri diriltmesi ve daha birçok mu’cizeler verilmesi, bereketindendir.

5 — Allâhu Teâlâ Ka’be-i Muazzama’ya da mübârek buyuruyor. Nitekim Âl-i İmran Sûresi doksan altıncı Âyet-i Kerîmesinde: “İnsanlar için ilk kurulan ibâdet yeri, mübârek Mekkedir” buyuruluyor. Ka’be-i Muazzama’nın bereketindendir ki, bir kimse Ka’beye girse, çok günâhı olsa  mağfiret olunmuş olarak çıkar. Nitekim Allâhu Teâlâ: “Ona giren emin olur» buyuruyor. Bunun için, bir kimse, Beyt-i Şerîf’e girse, mü’min ve tevbe edici olsa, Allâhu Teâlâ onu azâbdan emin eder. Tevbesini kabûl edip, mağfiretine kavuşturur. Ba’zıları da demiştir ki, bir kimse Beyt-i Şerif’e girse, çıkıncaya kadar Harem-i Şerif’te eziyyet olunmaktan emin olur. Bu yüzden Harem-i Şerif’in avını öldürmek, ağacını kesmek haram kılınmıştır. Bunların haram kılınması, Ka’be-i Muazzama’nın hürmetinedir. Ka’be-i Muazzama’nın hürmeti ise, Allâhu Teâlâ’ya hürmet sebebi iledir. Nitekim Ka’be, Mescid-i Haram’da bulunanların kıblesidir.
Mescid-i Haram Mekke halkının kıblesidir. Mekke harem [mikat] halkı için kıbledir. Harem, ya’nî mîkat hudûdunun içi, bütün yeryüzü insanları için kıbledir. Mekke’ye, Bekke denmesi, oradaki kalabalığın çokluğu sebebiyle ilerliyememektendir. Bekke ve Mekke ikisi de birdir. Kemd ve keyd, lâzım ve lâzıb sözleri gibi olup, birinin yerine diğerinin kullanılması câizdir.

6 — Berât gecesine de mübârek denmiştir. Çünkü Berât gecesinde yeryüzünde olanlar için rahmet, bereket, iyilik, âfv, mağfiret iner. Hazret-i Ali’den (Radıyallahu anh) alarak, Zeyd bin Ali’nin, ondan da Ömer bin Mûsâ Vecihi’nin, ondan da İsmâil bin Ömer Becelî’nin, ondan da Abdullah bin Muhammed’in, ondan da Muhammed’in, ondan da Ebû Nasr’ın babasından naklen bize verdiği haberinde Rasûlullah (Sallâllahü aleyhi ve sellem) : “Allâhu Teâlâ [ya’nî rahmet-i ilâhi] Şa’banın onbeşinci gecesi birinci kat göğe iner. Müşrik, bid’at ehli, sıla-i rahîm yapmıyan ve zinâ yapan kadınlardan başkasını mağfiret eder” buyurduğunu beyân eyledi.

Âişe-i Sıddîka’dan (Radıyallahu anha) rivâyetle Urve’nin, ondan da Yayhâ bin Said’in, ondan da babasından naklen Ebû Nasrın bize verdiği haberinde: “Âişe-i Sıddîka (Radıyallahu anha) der ki:

 “Şa’bân-ı Şerifin onbeşinci gecesi olduğunda, Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanımdan sessizce ayrılıp gitmişti…. Odamın içinde Rasûlullahı (Sallâllahü aleyhi ve sellem) aramağa koyuldum. O sırada elim, mübârek ayağına dokundu. Hâlbuki kendileri secdede idiler. O anda duâsına kulak verip ezberledim. Sabaha kadar ibâdet ve tâatten kalmayıp, ayakta ve oturarak devam etti. Hâlbuki ayakları yorulmuş ve ağrımıştı. Ben de Rasûlullahın hem ayağını sıkar, hem de: “Ya Rasûlallah, babam ve anam senin uğruna fedâ olsunlar. Allâhu Teâlâ senin geçmiş ve gelecek kusurunu bağışlamadı mı ve Allâhu Teâlâ sizin hakkınızda böyle yapmadı mı, öyle olmadı mı, öyle olmadı mı?” derdim. Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem) : “Ey Âişe, ben şükredici kul olmayayım mı? Ey Âişe, sen bu gecede, ne olduğunu bilir misin?” buyurduğunda, ben “Bu gecede ne vardır Yâ Rasûlallah! Ve diğer gecelerden ne üstünlüğü vardır? dedim. Buyurdular ki: “Bu sene içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu sene içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertîb olunur. Bu gece herkesin amel ve işleri Allâhu Teâlâ’nın huzûruna çıkarılır.” Ben: “Yâ Rasûlallah! Herkes ancak, Allâhu Teâlâ’nın rahmeti ile Cennete girer!” dediğimde: “Evet, herkes ancak Allâhu Teâlâ’nın rahmeti ile Cennete girer” buyurdular. Ben: “Siz de mi yâ Resûlallah?” dediğimde: “Ben de Allâhu Teâlâ’nın rahmeti olmadan Cennete giremem, ancak kendi tarafından beni rahmetine daldırması ile girerim” buyurub, eliyle başına ve yüzüne sürdü dedi.”

Mekhûl’ün, Âişe-i Sıddîka’dan (Radıyallahu anha) rivâyetiyle, ondan da Hişâm bin Gâr ve Süleymân bin Müslim ve başkalarının, ondan da Velid bin Müslim’in, ondan da Ebu Anır Dımeşkî’nin, ondan da Ebü’l-Îdî Hirevî ve İbrahim bin Muhammed bin Hasen’in, onlardan da Abdullah bin Muhammed’in, ondan da Muhammed bin Ahmed Hâfiz’ın, ondan da Ebu Nasr’ın babasından naklen bize verdiği haberinde, Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe’ye (Radıyallahu anha) hitâben:

“Ey Âişe! Bu gece hangi gecedir?” buyurduğunda, Âişe Sıddîka der ki, “Allahü Teâlâ ve Rasûlü daha iyi bilir.” dedim. “Bu gece Şa’bân-ı Şerifin onbeşinci gecesidir ki, bu gece dünyada yapılan ameller ve kulların işleri çıkarılıp, Allâhu Teâlâ’ya arz olunur. Bu gece Allâhu Teâlâ’nın Cehennemden âzâd ettiği insanların sayısı, benî Kelb kabilesinin koyunları sayısıncadır [ya’nî çok fazladır]. Sen şimdi bu geceyi ibadetle geçirmem için bana izin verir misin?” buyurduğunda, «elbette» dedim. Rasûlullah hemen namaza kalktı. Kıyâmda fazla durmayıp, Fâtiha-i Şerife ve kısa bir zamm-ı sûreden sonra, gece yarısına kadar secdede kaldı. Sonra ikinci rek’at için kalktı. Bunda da birinci rek’attaki gibi okuyup, secdeye indi. Secdesi sabaha kadar uzadı. Ben bu halde Rasûlullaha (Sallallahü aleyhi ve sellem) bakardım. Secdesi o kadar uzamış, kendinden o kadar geçmişti ki, rûhu kabzolunmuş sandım. Yanına yaklaştım. Mübârek ayaklarına dokundum. Hareket etti. Secdede: «…» deyip yalvardığını ve senâ ettiğini işittim. “Yâ Rasûlallah, secdede bazı şeyler söylüyordunuz. Hâlbuki başka zaman bunları söylememiştiniz. Asla bunları sizden duymamıştım” dediğimde: “Ey Âişe, söylediğim şeyleri öğrendin mi?” buyurdu. Evet dedim. “Siz onları öğretiniz, zirâ Cebrâil Aleyhisselâm, onları secdede zikretmemi bana emreyledi” buyurduğunu bildirmiştir.

İbn-i Abbas’ın kölesi (Radıyallahu anhumâ) İkrime der ki: “Şa’bân’ın onbeşinci gecesinde, Allâhu Teâlâ, gelecek sene o geceye kadar bir senelik işleri tedbir, takdîr ve ta’yîn eder. O yıl içinde ölecek olanların isimleri yaşıyanlar defterinden, ölüler defterine geçirilir. O sene hacca gidecek olanlar yazılır. Hiçbir şey tedbîr, takdîr, ta’yîn ve yazılandan fazla ve noksan olmaz.!”

Atâ bin Yesâr’dan olunan rivâyette: «Şa’ban’ın onbeşinci gecesinde bir senelik işler takdîr olunur, ayrılır, ta’yîn olunur. Bir kimse evinden ayrılıp, yolculuğa çıkar. Hâlbuki onun adı yaşıyanlar defterinden, ölüler defterine geçirilmiştir» diye beyân olunmuştur.

Hişâm bin Urve’nin Âişe-i Sıddîka’dan (Radıyallahu anhâ) rivâyetle, ondan da Mâlik bin Enes’in, ondan da Ebû Nasr’ın babasından isnâd ile bana verdiği haberinde, Âişe-i Sıddîka der ki:

“Rasûlullahdan duydum. Buyurdu ki: “Allâhu Teâlâ hayrı, iyiliği dört gecede yağdırır. Bu geceler Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı ve Şa’ban’ın onbeşinci geceleridir. Şa’ban’ın onbeşinci gecesinde ecel ve rızıkları ve o yıl hacca gidecekleri yazar. Dört geceden biri de sabah ezânına kadar Arafe gecesidir.”

 

 BERÂT GECESİ DENMESİNİN SEBEBİ

Mübârek geceye, ya’nî Şa’ban’ın onbeşinci gecesine BERÂT GECESİ denir. Çünkü bu gece iki berâet vardır. Birisi şakîler için olup, Rahmân’ın rahmetinden berî, uzak ve ayrı olmaktır. Diğeri ise evliyâ için, kötülük, günâh ve lüzumsuz şeylerden berî olmaktır. Hadîs-i Şerifte: «Şa’ban’ın onbeşinci gecesinde Allâhu Teâlânın kulları üzerine rahmeti zuhûr edip, mü’minleri mağfiret eder, kâfirlere ise mühlet verir. Kin ve hased sâhibi olanları, bu sıfatlarını terk edinciye kadar kendi hallerinde bırakır» buyurulmuştur.

Ba’zıları dedi ki: “Müslimanların dünyada iki bayramları olduğu gibi, melekler için de, gökyüzünde iki bayram gecesi vardır. Onlardan birisi Berâet gecesidir. Diğeri Kadir gecesidir. Mü’minlerin bayramı Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Meleklerin bayramının gece olması, meleklerin uyumaması, mü’minlerin bayramlarının gündüz olması uyumalarından ötürüdür.”

Ba’zıları Allâhu Teâlânın Kadir gecesini gizlemesindeki hikmeti, Kadir Gecesinin rahmet, mağfiret ve Cehennemden âzâd olmağa mahsûs bir gece olduğundan, kulların i’timâdlarını yalnız ona tahsîs etmemeleri içindir. Allâhu Teâlâ Berâet gecesini bildirmiştir. Çünkü Berât gecesi, hüküm, kazâ, gadab ve rızâ gecesidir. Berât gecesi red veya kabûl, kavuşamamak ve kavuşmak, saâdet ve şekavet gecesidir. Berât gecesinde birisi saîd, diğeri baîd [uzak] olur. Birisi mükâfata kavuşur. Diğeri hüsran ve ziyana dûçâr olur. Birisi mükerrem, diğeri mahrum olur. Çok yıkanmış kefenler vardır, sâhibleri ise çarşılarda işle meşgûllerdir. Çok kazılmış kabirler vardır, sâhibleri ise sevinç ve gururdadırlar. Çok gülen ağızlar vardır, sâhibleri pek kısa zamanda göçücüdür. Çok güzel binâları olanlar vardır, sâhibleri ise yakında fânî olacaklardır. Sevâb bekliyen çok kullar vardır, onlar için azâb hazırlanmaktadır. Sevinç bekliyen çok kullar vardır, onlar için üzüntü meydâna gelir. Cenneti uman nice kullar vardır, onlar için Cehennem zuhûr eder. Birleşmek, kavuşmak istiyen çok kullar vardır, ayrılık meydâna gelir. İhsân bekliyen nice kullar vardır, belâ ile karşılaşırlar. Mal ve mülk arzû eden nice insanlar vardır, kendileri için helâk olma meydâna gelir demişlerdir.

Ba’zıları buyurdu: Hasan-ı Basri (Rahımehullah) Şa’ban’ın onbeşinci günü evinden çıkardı. Yüzü, mezarda gömülmüş de, sonra çıkarılmış gibi pek solgun bir hâlde idi. Kendisine, yüzündeki bu üzüntü, bu değişiklik nedendir dediklerinde: «Allâhu Teâlâ’ya yemin ederim ki, denizde gemişi parçalanıp, batan kimsenin derdi, musîbeti benden çok değildir» buyurdu. Niçin? dediklerinde: «Çünkü ilm-i yakîn ile biliyorum ki, günâhım vardır. Sevâbımdan ise korkmaktayım. Sevâblarımın, iyiliklerimin kabûl veya red olacağını bilemiyorum» cevâbını vermiştir.

Kaynak: [Abdulkâdir-i Geylânî Hazretleri, Gunyetu’t-Tâlibîn, cild: 1, sahife: 300-306]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir