(2) George Kamalokyan’ın Ciğer Dağlayan Tesbitleri!
30 Mart 2017
Sâhibsiz Coğrafyada İdlib Ve Sarin Gazı!
6 Nisan 2017

SÂHİBSİZ COĞRAFYADA İDLİB VE SARİN GAZI! 

Tâhir MÂHİR

 

İki gün evvel Sûriye’deki İdlib kasabasına sarin gazı atıldı 50’si çocuk ve bebek 100 kişi katledildi!

Gazın te’sîriyle o ma’sûm 3-5 yaşındaki yavrucakların nasıl can çekiştiklerini görünce, onları, ekranlarda nâçâr seyretmenin kahrediciliği nasıl anlatılır bilemiyorum…

İşte dünya, böylesine kancık, kahpe ve piçkurularının elinde kaldı…

Hedef tahtasında da, o bilmem ne (o. Çocuğu) Esad denen kubur fâresi!

Erbakan tilmiz veya şâkirdi, Kamalak, Karamollaoğlu, A.Şener gibilerle, Perinçek ve CHP takımları, Esed Vampirine yapdıkları sıvazlama ziyâretlerinin fotolarına bakıb bakıb şimdi “Münâsib mıntıkalarına bol bol kına yakma seansları” tertibliyebilirler!

Orospu dünya ise, Esad eşkıyâsını servis edib, bu işin asıl göbek taşında oturan VAMPİRİN kendisi olduğunu nazarlardan kaçırmanın piçliğinde…

Ulan, (Bilmem Ne Çocuğu O Esed’in), ayakda duracak hâli yokken, bunca işleri FETO gibi plânlayıb irâde ortaya koyacak hâli mi var?

O Allâhsızoğlu Allâhsız, sâdece koynunda “İngiliz karı” taşımıyor; çürüyesi gövdesinin üzerinde de “İngiliz Kafası” taşıyor!

Bu lâ’netli İngiliz adası, her nâneyi ve her kâzûrâtı yiyecek de, adına “Ortadoğu” takdığı “İslâm Topraklarında” şu veya bu yollar ve damarlara girerek bütün bu kan dökmelerin vampiri olmıyacak öyle mi? Biraz zaman geçsin, bu ahmak ve narkozlu dünya, bu pislikleri püskürtenin de İngiliz olduğunu ayne’l-yakîn görecekdir!

Hılâfeti binbir katakülli ile yıkanın da, o olduğunu gördüğü gibi… “Hılafet islâmî bir müessise değildir” diyen TV kargası gerzeklerin ağzına bu iblis küfrünü verenin, o olduğunun artık apaçık ortaya çıkışı gibi…

Filistinde esir aldığı Osmanlı askeri onbinlerce Mehmedçiği Mısır’a nakledib, orada ellerini arkadan bağlıyarak ve dipçik darbeleri ile asit kuyularına sokub gözlerini kör etdiği gibi…

Kendi uydurduğu “Haçlı idârî rejim ve sistemleriyle Halk Fırkasını”, “Millet-i İslâmiyyeyi” kendisine benzetmek üzere Anadolum’a çatallı kazık olarak çakdığı gibi…

İngiliz, yahudi ve ABD tiriumvirası planlamadan; ve Şam şeytanlığına oynayan Moskof “tamam” demeden; ve Acem iblisleri bıyıkaltı gülüb ellerini oğuşturmadan, bu 50 çocuk, bebek ve 50 ana-baba, İdlib’de “sarin gazıyla” ciğerleri söküle söküle ve kıvrana kıvrana can verdi öyle mi?

Salak ve narkozlu dünya, hâlâ Esad denen piçkurusunu hedef tahtasında görmeyi yemeye devâm etsin!

Zehir zıkkım yiyib içesiceler…

O pislik, dedik ya, “Karısı ve kafası İngiliz olan” Bâtıl Haçlı Batı’nın İngiliz finosudur… Aynen, 15 Temmuz CİA çomarları gibi… CİA da, Kraliçenin etek öpeni…

İngilizin, her zaman olduğu gibi sesi çıkmıyor! Çıksa da, kendi yapar, en çok da maşalarına yaptırır; sonra da mazlumdan yana kuyruk oynatır; hatta gözyaşını silsin diye işlemeli ve GÜL kokulu mendil bile uzatır!

ABD, Trump’un yahudi damadıyla Bağdat-İdlib hattında 3-5 lâf sıkıb “vah vah” çekmiş; ve dil ucuyla da “yazııııık!” diyebilmişse ne âlâ! Ve O, içinden de, “Ölen bizimkiler olmasın da, bütün dünya keşke geberse!” diyen insanlık dışı bir yapının temsilcisidir… Trump ABD’si (!) derin devleti diliyle tam bir hafta evvel (orospu dünyaya) ilân etmedi mi: “ARTIK ÖNCELİĞİMİZ ESAD’IN GİTMESİ DEĞİL!” demedi mi?

ABD’nin tek derdi, YPG-PKK eşkıyâlarını her türlü silâhla techiz ederek mayın eşşeği gibi de yemleyib, önden yürütmek… O hâin satılıkları kendi askeri gibi kullanmak… “Ortadoğu’da”  yeni sınırların te’sisini, İngiliz plânına göre tâ dünyânın öteki ucundan gelib yenilemek… Moskofla da kapışmamak içün Esad finosuna  ilişmemek… Astana hattını üçe bölmek… Acemistan İslâm düşmanlarını, laiklikçi Ankara’nın başına belâ edebilmek… 15 Temmuz’da FETÖ denilen beslemelerini kazığa çakan Anadolu milletinden intikâm alabilmek… Milleti bu belâdan yegâne kurtarıcı Allâh Azze’nin karşısına da “Allâhsızca” çıkmak ve “gâvurum ben” demek!

İsrail yahudisi mi?

Sûriye’nin, Sûriyeli’lerin eline geçmesinden uykularını dağıtdığı içün, SARİN gazı faciasını büyütüb, “Ortadoğuya” BM hatta Nato sürülerinin koruyucu ve kollayıcı bodigardlar olarak gelmesini resmen taleb eden de, işte, o tiriumviranın üçde biri olan, nice peygamberin kâtili, o ma’lûm lânetli kavim…

Moskofa gelince:

 Eşkıyâ Esad Putin’e “aman beni kurtar” satılmışlığı çekince,  ayı, gökde aradığını yerde bulmuş gibi  Şam şeytanını kucakladı; ve koruyucu dayılık pozlarına balıklama atladı!.

“İngiliz kafalı” Esad’ı, kaldırım yosması gibi kucağına oturtuverdi… Ankara uykudan yeni uyanıb gözlerini oğuştururken, bir bakdı ki, Moskof, Osmanlı’nın Şam-ı Şerîf vilâyetinde şakır şakır göbek atıb, kendi evinde gibi haremde fink atıyor !

“Günaydın GÜZEL Ankara!” diyen oldunsa, partici-pırtıcı narkozlular dilinde kötü oluyor ve din kardeşliğin (!) o anda parti kardeşliğinin 360 km ötesine fırlatılıyor!

Kendini müslüman zannedenlere sabretmesini böyle böyle öğreneceğiz!

İngiliz, cetvelli cetvelsiz öyle Ortadoğu hudud plânlaması  yapmış ki, ta 1918’lerde yapdığı plânlarının mütemmim (tamamlayan) şeklini, bugün tiriumvira ile yürütmenin peşinde! Ancak, Astana triumvirası gibi isim, resim ve ozonumsu cisim hâlindeki ucûbe ve  kedimsi kaplanı, bir bertaraf edebilse!..

Burada da en korkduğu,  çakaltıynet Moskof ayısı…

Ayı, BM’lerin İdlib içün toplanmasını “veto ederim” diyerek ayılığını isbat etmiş! Neymiş, İdlib’deki sarin gazının kim tarafından atıldığı araştırılmalı, tam ortaya çıkarılmalıymış!

Esad eşkıyâsına muhâmî oluşu ve onu temize çıkarmak içün nasıl moskofluk peşinde bulunduğunu görüyor musunuz?

Demek istiyor ki: “Sarin gazını Esad patlatmadı!”

Tamam, o patlatmadı, patlattırıldı!

Moskof ayrıca, sarin gazı deposuna sahib olduğunu iddia etdiği Esad muhâlifi cebhenin, bu depoda patlamaya sebeb olması ile, şehre gaz sızmış ve fâcia bundan doğmuş!

Yiyene!

Adama sormazlar mı:

“Ulan Ayı! 50 kadar da yaralının can ciger yana yakıla koşduğu hastahaneyi, hemen (Sarin Gazı) patlatdıkdan sonra havadan bambalayan uçaklar da mı muhaliflerin?”

Hiç bunu soran yok? Moskofun yalanı da, (Kıl.oğlunun) yalanı gibi sırıtan cinsden; mostralık ve hayâsı sıfırlanmışlarınki gibi…

Moskof, vetosuna BM’lerde kılıf hazırlıyor!

O BM mi ne?

5 patronun dünyayı narkozlama merkezi!

Bütün dâire müdürlerinin muavinleri (yahudi); bayrak rengi de İsrail bayrağı gibi (mavi) olan dünyâ çukuru!

Aklı olan, anlar ve gözü olan görür; GÖRMEZ gibi gözünü kapamaz!

İngiliz gavuru ile emrindeki ABD ve İsrail, bir tarafdan Ortadoğu’ya aç kurt gibi saldırırken; öteki yanda da Astana’cı üçüzler, oraya sâhib olma hülyâsında…

Ancak Moskof, en avantajlı noktada bulunuyor… Haleb’i nasıl yakıb yıkmış ve Esad’ın muhâlifi sivilleri çoluk çocuk, kadın ihtiyar demeden orada vahşîce ve cânîce nasıl bombalamışsa; İdlib’de de (Sarin Gazı Fâciasının) elebaşısı o görünüyor… Bizzat değilse de bilvâsıta…

Acemistan, her zamanki (arkadan vurma cibilliyeti) ile fırsat kollamada; ve çakallar gibi, vahşî kaplanların dişledikleri avlar etrafında korkak ve ödlek tur atmakda…

Ankara ise, Osmanlı’nın mirasçısı olarak ne kadar “Ortadoğu’da söz sâhibi olmak” isterse istesin, Mümbiç ve Rakka’da olduğu gibi önü nasıl kesilmişse, diğer bütün vahşî hınzır, ayı ve çakallar, ona meydanı bırakmamak üzere de, her an “Bremen Mızıkacıları” gibi üst üste çıkıb bir araya gelebilirler!

Hulâsa İngilizin “Ortadoğu” dediği İslâm Coğrafyası, “Sâhibsiz bir arsa gibidir”;  ve üzerinde, her aklına esen, takım takım maç yapmanın peşinde görünüyor!…

Sarin gazıyla alçakça, cânice, barbarca, mel’unca, kâfirce, kahpece katledilen ve ekranlarda görmeye yüreğin tehammül edemediği ve ciğerleri yanmışken kıvranan, inleyen, çırpınan o 50 çocuk ve bebeğin katilleri, hedef tahtasına oturtulan “İngiliz karı ve kafası taşıyan” o bilmem ne çocuğu Esad değil; tiriumvira, Moskof ve Acemistan çakallarıdır…

Saddam denen eşkıyâ da, (Ki İbrâhim Aleyhisselâm’ı ateşe atan ve en evvel tecebbür eden Nemrud  Hammurabi’nin devâsâ HEYKELİNİ diktirmişdir), işte bu Saddam da, 1988’de, (39) yıl evvel, Halepçe’ye kimyevî zehirli gaz bombaları atarak, tam 5.000 sivili, çoluk çocuk demeden katleden bir kâtildi. Encâmı ne oldu bütün dünyâ gördü.

Bu Esad kâtilinin de encâmı elbetde öyle olacakdır… Ancak onu kâtilliğe iten asıl Haçlı kâtiller, Esad çürüdükden sonra yeni oyuncak vampirler bulacak, sâhibsiz Ortadoğu eğer bir SÂHİB bulamazsa  gene kan revân içinde bırakılacak; ve nice ma’sûm çocuk, bebek, ana ve babalar, zâlim ve acımasız haçlı cibilliyeti ile yeniden ve kaçıncı defa “tenkîle=soy kırımına” tâbi tutula caklardır…

Aynen bugün olduğu gibi…

Haçlı ve Allâh’sız Bâtıl Batı (Evet Garblılar Allâh’a inanmaz Gotte ve Dieu gibi şeylere inanır) işte o Batıl Batı, mimsiz medeniyeti ile budur; ve onun içine girmek içün 50-60 senedir çırpınan ve bunun içün dünyâyı güldüren; ve AB bakanlığı, bakamazlığı, GÖRMEZ ve göremezliği takımları uyduran Ankara’nın hâli de, bilindiği gibi dâimâ aldatılmak olub, aldatılamazlık değildir!..

Ankara da, öyle bir Haçlı Bâtıl Batı taklidçiliğiyle bir (referandum keferandumuna) dayanmış ve za’fiyet ızhârının zirvesine tırmandırılmışdır ki, bir yanda Parala-mento’nun bir (kânun yapıcı tanrısı), “evetçileri”  yunan gavuru yerine koyarak azılı bir düşman görüb İzmir’den “denize dökme” azgınlığı veya şizofrenisiyle ihtilâclar içinde çırpınırken; Haltettin Karamanlis gibi gûyâ kırıkçı vezninde bir “fıkıhçı” ve Beştepe akıl hocası olmakla müştehir adam da, “hayırcılar” içün “Hıristiyan ve Yahudiler gibi içimizdeki YABANCILAŞMIŞ PARÇALAR” tabirini kullanabilmektedir…

Buyrun, işte okumuş cumhûriyet çocukları…

Kurban olayım, Osmanlı Fâtih ve Yavuz’larının Rabbi olan ALLÂH’a…

Görüldüğü gibi iki taraf da, karşı tarafı kin ve nefret püskürüşüne tâbi’ tutarak, MİLLET VE MEMLEKETİN HUZÛRUNA KASTETMEKDE VE İÇİNE DE ETMEKTEDİRLER…

Her ne şekilde olursa olsun, millet ve memleketin (Huzûr ve Sükûnuna) kim kastederse, onları, toprak altı ve üstü müslümanları olarak Allâh Celle’nin KAHHÂR ism-i şerîfine havâle ediyoruz…

Bugün memleket, işte, târihinde hiç görülmediği kadar edeb ve terbiyeden fırlamış; ahlâk ve fazîletden de buharlaşmış çukur bir vaz’iyyetde bulunuyor…

İslâmiyyet’in dışında “rejim ve sistemler” arayanların butlânı ne ise; İslâm hukûkunun en temel âmir hükümlerinden biri olan “Harbde sivil halka aslâ zarar verilemez” kânununa nâmütenehî uzak Allâh’sız dünyânın, sivilleri de kan ve revân içinde bırakan vahşeti, işte odur…

Bugün bütün dünyâ, bebek ve çocuk kıtâllerine bile narkozlu gözlerle bakabilecek kadar aşşağılaşmış ve insanlıkdan çıkmışsa, yerin dibine geçsin öyle dünyâ ve üzerindekiler…

(İlk intişârı: 06.04.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir