(3) İskilipli Merhûm Âtıf Hoca’nın “Tesettür-i Şer’î” Risâlesi ve İslâm’da Örtünme Emri!
2 Eylül 2014
(5) İskilipli Merhûm Âtıf Hoca’nın“Tesettür-i Şer’î” Risâlesi ve İslâm’da Örtünme Emri
24 Eylül 2014

İSKİLİPLİ MERHÛM ÂTIF HOCA’nın “Tesettür-i Şer’î” Risâlesi ve İslâm’da Örtünme Emri

(4)

Ali EREN Hocaefendi

 

Sahâbe-i kirâmın hepsi ve bütün müctehid âlimler, tesettür emrinin kaynağının Kur’ân-ı Kerim ve hâdîs-i şerîfler olduğunda, buna inanmanın kesin bir vâcib/farz olduğunda söz birliği içinde olup, hepsi de eksiksiz aynı kanatta bulunmaktadırlar.

Dolayısıyla, diğer farzlar gibi tesettür de kesin farz olduğundan, bunu inkâr eden Müslümanlık dâiresinden çıkar. İslâm’ın aslını kabul etmekten vazgeçmiş olacağından küfre düşer/kâfir olur.

Tesettüre riayet/dikkat etmeyip açık-saçık gezen kadınlar da (müslüman iseler) günahkâr olup, bu hareketlerinin karşılığında azabı hak etmiş olurlar.

Peygamberimiz’in Şeriatı, tesettürün şeklini şu şekilde hükme bağlamıştır:

Büluğa erdiğinden itibaren, her kadın dînen açılmasına müsaade edilen organı hâriç, başından topuklarına kadar bütün bedenini bürüyecek bir dış elbise giymelidir. “Görünüşte giyinik, gerçekte çıplak olan kadınlara Allah lânet etsin” hadis-i şerifince, kadının giydiği elbise, organlarını belli edecek şekilde dar ve ince olmamalıdır.

Vücut hatları belli olacak şekilde dar ve ince elbise ile yabancı erkeklere arz-ı endam eden kadınlar, gayr-i Müslim kadınların düştükleri aşağılığa düşmüş olurlar. Böyle kadınlar, İslamın kendilerine bahşetmiş olduğu hürmeti yırttıkları için, Şeriat lisanında lânete uğramışlardır.

Buna kıyaslanınca, büsbütün açık gezen kadınların Şeriat nazarında ne derece lânete hedef oldukları daha iyi anlaşılmaktadır.

Bir de, Ümmü Seleme radıyallâhü anhâ Vâlidemiz’den rivâyet edilen hadis-i şerife göre, kadın elbisesinin, topuk kemiklerinden kısa, yerde sürünecek derecede de uzun olmaması şarttır.

İşte tesettürün şekli hususunda İslam’ın görüşü budur.

Elbisenin biçimine gelince:

İslam’da buna dair açıklık bulunmadığından yukarıda açıklanan şartlara uymak şartıyla, kadınların zevkine bırakılmış olduğu anlaşılmaktadır. 

TESETTÜRÜN İKİNCİ KISMI

“Mukaddes Kitabımızda buyuruluyor ki:

“Evlerinizde oturun. İslamdan önceki câhiliye devrinde (kâfir kadınlarının) süslendiği gibi açılıp saçılıp kırıtmayın. (Süslenip sokağa çıkarak yabancı erkeklere karışarak ve onlara zinetlerinizi göstererek ve güzelliklerinizi arz etmek üzere salınarak gezmeyiniz) (Ahzab sûresi, âyet: 33)

Aynı sûrenin 53. âyetinde ise şöyle buyuruluyor:

“Resûlüllah’ın temiz zevcelerinden bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyiniz. İşte bu sizinle onların kalpleri için (şeytanın vesveseleri ve diğer fitnelerden) en iyi temizliktir.”

Bu mübârek âyetlerde, Müslüman kadınların yakınları olmayan erkekler ile beraber bulunmaları yasaklanarak tesettürün ikinci kısmı farz kılınmış; ve İslam dini, câhiliyet âdetlerinden birisini daha yıkıp ortadan kaldırmıştır.

Böylece, İslam’dan önceki günahlar icrâ edilerek ve câhiliyet zamanında yaşanan kötü alışkanlıkları yeniden hayata taşıyarak tekrar bir câhiliyet devri meydana getirmenin yolu kapatılmış ve bu yol şiddetle yasak edilerek böyle bir kötülüğün önüne geçilmiştir.

Yukarıdaki âyet-i kerimedeki emir, zâhiren/görünüşte Peygamberimiz’in temiz zevcelerine mahsus gibi ise de öyle değildir. Âyet-i kerimede hâssaten/özellikle onlar zikredilmekte ise de âmmeten/genel olarak bütün Müslüman kadınlar kastedilmiştir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in bu hükmü, İslam dinini kabul eden her kadını bağlamaktadır.

Ahzâb sûresinin yukarıda meâlini okuduğunuz 53. ayet-i celîlesi nâzil olduğu zaman, kadınların baba ve oğul gibi yakınları olan erkekler Resûl-i Ekrem Efendimiz’e gelerek, “Yâ Resûlallah! Biz de kızlarımız, analarımız, kız kardeşlerimiz olan yakınlarımız ile perde arkasından mı konuşacağız?” diye sordular.

Onların bu suâllerine cevap olmak üzere Nur sûresinin 31. âyet-i kerimesi nâzil oldu. Bu âyet-i kerime, kadınlara yabancı sayılmayan ve yakınları olan erkeklerin kimler olduğunu bildirmektedir. Âyet-i kerimenin beyanına göre, kadınlar aşağıda sayılan 13 sınıf erkekle bir yerde beraber bulunabilirler ve onların yanındayken yabancı erkeklere karşı örtündükleri gibi örtünmeyebilirler.

O erkekler şunlardır:

  1. Kocaları.
  2. Babaları.
  3. Kayın pederleri.
  4. Oğulları.
  5. Üvey oğulları.
  6. Kardeşleri.
  7. Erkek kardeşlerinin oğulları (Yeğenleri).
  8. Kız kardeşlerinin oğulları (Yeğenleri).
  9. Köleleri.
  10. Şehvetten kesilmiş ve erkekliği kalmamış olan ihtiyarlar.
  11. Henüz şehevî meseleleri bilmeyen ve büluğ çağına ermemiş olan çocuklar.
  12. Dayıları.
  13. Amcaları.

Kadınların işte bu 13 sınıf erkekle beraber bulunmalarına, görünen ve görünmeyen zînetlerini ve o zînetlerin takıldığı yerlerini onların yanında açık bulundurmalarına müsâade edilmiştir. Çünkü bu derece yakınları olan kimseler arasında karşılıklı ziyaretler, görüşüp konuşmalar, hizmet ve daha başka işler için beraber ve bir arada bulunmak mecbûriyeti vardır. Bu durumlarda da kadınların zînet ve takılarının ve vücudun zînetlerin takıldığı kısımlarının devamlı olarak kapalı olması, açılmaması ve göstermekten korunması zor ve imkânsızdır.

İslam dininde, insanlar yapamayacakları ve zorlanacakları şeylerden sorumlu tutulmamışlardır. Dolayısıyla yukarıda sayılan 13 kısım erkekler karşısında, kadınların görünen ve görünmeyen zînetlerinin açık olması helâl ve câiz olduğu gibi, kadınların bu zînetlerine yukarıda sayılan 13 kısım erkekten 12’sinin şehvetsiz olarak bakması da helâl ve câiz kılınmıştır. Sadece birisinin yani sayılanların birincisinin şehvetle bakması câizdir; o da kocasıdır. Bunu söylemeye zaten lüzum da yoktur.

(İlk intişârı: 17.09.2014)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir