“Kutlu Doğum Haftası” Münâsebetiyle Îmân Tâzelemeli…
10 Mart 2008
Kendini, “Hocayım”la Balon Gibi Şişirenler…
7 Nisan 2008

“Hoşfendi diyasporasının” mücâhid sap-samanyollu borazanında, 23.1.2008 târihinde ve “Gün Işığı” programında konuşan bir ilâhiyyatçı nevzuhûr,

DİYASPORADA BİR İLÂHİYYÂTÇININ HEZEYÂNI…

 Ahmed SEYYİDOĞLU

 

 “Hoşfendi diyasporasının” mücâhid sap-samanyollu borazanında, 23.1.2008 târihinde ve “Gün Işığı” programında konuşan bir ilâhiyyatçı nevzuhûr, saat tam 12.55 de, şöyle küfr ü dalâlet hezeyanları  gaseyân ediyordu:

“- Haramları ta’yîn etmek için öyle çok bilgiye ve kitaba ihtiyaç yok. Vicdan çok büyük bir aynadır…”

Hoşfendi fıkhı” diye, artık Prasasör Dr. Faruk Beşer gibi meddâhînin bir yerlerini yırtarcasına hoşfendiyi “müctehid” i’lân etme ıkınışlarına da bundan sonra hiç  lüzûm kalmadı!.. Bundan böyle herkes, “vicdânını” karşısına “ayna”olarak oturtub, oradan da hoşfendisinin ruhâniyyet-i uzmâsı ile cis-trans haline geçiverdi mi, neyin helâl ve neyin haram olduğu, anında kendisine ilhâm edilmiş oluverecekdir!.. Bunun da, “hoşfendi hazıretlerinin gözlerini tüllendirecek!” derecede olmasa da, bey’atlı tirîdân ve mürîdân tarafından “kalblerin tasarrufu” olarak kabûl görmesi; ve müstakbel hılâfet-i uzmâ makâmı muallâsının âcizâne-fakîrâne küçük bir kerâmeti olarak zikredilmesi; ve hoşfendi hazıretlerinin dediği gibi de, “papalık misyonunun bir parçası olarak huzurda bulunmanın” mütevâzî bir ikrâmı ve tecellîsi olarak kardinaller ve azizler literatürüne geçirilmesi, çok görülmemelidir sanırız…

Bu “hoşgörü ve diyalog” asrında, öyle geçmiş asırların fıkıh müdevvenâtı ve fetvâ mecmuaları içine dalıp, gelib geçmiş onbinlerce muhterem fakihlerimiz gibi kaybolub boğulmak, “İbrâhimî dinler” mûcidi bir müctehid-i mutlak’ın etbâına hiç de yakışmayacak hatta ve belki de “intihâr” sayılacakdır!. İmâm-ı A’zamlar, İmâm-ı Şafi’îler, Ebussuudlar ve İbni Abidinler gibi nice binlerce Fakih zevât-ı kirâm, adı geçen “intihârlara!”  tevessülle kendilerini yok (!) etmiş; ve bugün fevc fevc dinden sorti yapan modernist ve diyalogçu güruhlara meydanı kaptırmış değiller midir!?..

Vicdân” denen ve herkesde, her zümre ve sürüde indî, ârızî, mütelevvin, takdîrî, beşerî ve i’tibârî bir garîzanın “ilâh” i’lân edilme kolaylığı ve o ilâha da her istenileni söyletme ve yaptırma rahatlığı dururken, eskiler de ne kadar kendilerini yiyib bitirircesine, ifnâ edib tüketircesine, Kitâb, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyâs-ı fukahâ deyib işi hep vahye bağlamışlar!..

 “Vicdânın o çok büyük aynasını” hele güneşli ve sümbülî bir havada, asrın müstakbel imâmı-ı kebîri ve dahî Prasasör Dr. (Damızlık ekran güzeli) Fârûk Beşer gibi ilâhiyyâtçı mollaların “müctehidi” ve kerâmeti kendinden menkûl teşehhiyyât küpü ve Böyyük M.M’i sâbık reis-i muhteremi B. Arınç Manisâvî Beyfendi karındâşımızın o “güzeller güzeli!” hoşfendisinin mübârek, muallâ ve mücellâ nâsiye-i şerîfelerine  bir tutuverdin mi, anında ve dünyânın hangi “Türk okulu!” veya kilise veya havrasında olunursa olunsun, helâl ve haramları zart diye, “gözleri tüllendirmeden!” okuyabilmeli değil midir!?.

*

 Yalınız helâl ve haramları mı?.

Yâ Lâtîf!

“Hatm-i enfâs eden yehûdî karındaşlarını, gözleri tüllenerek seyreden hoşfendilerinin!” onları hangi cennetlere taksim ediverdiğini de!..

Hûrilerle yatıp kalkacak donu düşük papa, rahip, râhibe, haham, başpiskopos, sarıklı başpolitikos ve başkardinâlosların cemâziyelevvellerini de!..

 Sırat’dan geçmeyi, boğaz köprüsünden geçmekden daha kolay gösteren ve Dimyat taraflarında kıçıkırık köprüler kurarak Galata köprüsünü satan Sülün Osman gibi bu köprüleri de  pazarlayan homongolosların sicil kütüklerini de!…

Esfel-i sâfilîni boylayacak papaz, haham ve imâm müsveddeleri ile “Dinler bağçesi” gibi arâzîlerin mümbit otlaklarında otlayacak büyükbaşların şirden ve kırkbayır ölçülerini de!…

 “İbrâhimî dinlerin?!” kitab-ı mukaddes ve mezmur sahîfelerindeki esrarlı satır ve  işe yarayan hurûfât sayılarını da!..

Hoşfendi kadar aziz ve leziz, gelmiş geçmiş muhterem peder ve azizler tarafından sıraya dizilib esas duruşa geçirilen râhibelerin kalb atış ve nabız sayılarıyla tansiyon grafiklerini de!..

Kabbala üfürükleri ile cin toplama ve cin çarptırma seanslarını da!..

 Moon=samanyolu literatüründeki esrarlı “Türk Okullarının!” kaç ma’sum sabînin ve gencin rûhunu ifsâd ve katletmek üzere, kaç şifreli şırınga kullanıldığını da!..

 Her türlü iş ve ihtiyâç içün, binâ, ma’bed v.s inşâ’ etmek üzere hangi bankadan yüzde kaç fâizle para çekmenin, “Allah Azze ve Celle ve Rasûlü Aleyhisselâm’a harb i’lân etmek demek olacağını” Kelâm-ı Kadîmîn 15 asırdır bütün cihâna bağırmasına rağmen, daha güzel ve kârlı olacağının hesablanmasını da!..

 Finans bankalarının sigortalı soygunlarla, hangi hayır ve hasenât yatırımlarına nasıl hız vereceğini de!..

“Türk okulları!” maskesi altında vatikan ve Buştlar çetesi hesâbına dünyânın 72 memleketinde kaç milyon şövalye robot tornadan geçirileceğini de!..

 Polis, me’mûr ve talebe gibi garîbân tirîdânın, müslümanlıklarını(!?) nice takiyyeler ile samanaltı edib, namazlarını da bu müthiş münâfıklık uğruna kazâya bırakanların, bunları hangi İbrâhimî dinlerin(!) logaritmik  hesablarıyla Âhıret’e bırakacaklarını da!…

 “Başörtüsü teferruâtı ve peruk fetvâları!” ile kaç yüzbin kız ve kadının, kaç milyar ton îmân firesi verdiğini de!..

 Müslüman katletmek içün siyonist ve evangelist terör şebekelerinin kaç milyar mermi, mühimmât, füze, bomba ve sorti kullandıklarını ve daha binlerce“vatikan-telaviv misyonlu, ABD istihbâratlı” şeytânî bilmeceyi de!..

*

Bir-iki asır evvel haçlı Avrupa’da beyni kanserli filozofik mikropların uydurduğu “DÎN yerine vicdânı ikâme etme” şizofrenisi, bu paçavra ve demode şekli ile şimdi “Hoşfendi diyasporasının” bazı gözü dönmüşlerine mi havâle edilip hortlatılmak isteniyor?!.. Veya bu kabil mikroplara “ev ödevi!” olarak ve hoşfendinin “papa cenablarına” yazdığı mektubdaki ifâde mu’cibince “papalık misyonunun bir parçası olarak” ihâle ve havâle mi edilmiş bulunuyor!?..

Herşeyin bir encâmı olacağı gibi, elbet bu işlerin de bir encâmı olacak; ve Rabbin hesâbı da buymuş denilecekdir… Acele etmeden, ihmâl değil, imhâl edilenleri ta’kîb gerek!..

Nasibse, bu satırlara seneler sonra, bir gün tekrar dönmemiz mukadderdir de…

(İntişârı: 10.03.2008)

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir