“Fikir çilesi”, “Fikir namusu” kavramlarının hiçbir mânâ ifade etmediği, aksine bu kavramların istismarının zirveye çıktığı bir “ödül bataklığı”nda, STAR Gazetesi’nin ‘kendinden menkul’ ihdas ettiği Necip Fazıl Ödülleri başladığı gibi 4. Yılında da devam ediyor.
Jürisinden ödül verilenlerine ve törende Cumhurbaşkanı’nın nazarlarına gark olanlarına kadar tek kaygının fikrin eğlenceye indirgendiği bir karnavalı andıran Necip Fazıl Ödülleri ne yazık ki Üstadın davasına, hatırasına saygısızlıkta mesafe almaya devam ediyor.
Fikir ve sanatta da “Pazar ekonomisi”nin tek belirleyici olduğu suyun bu yakasında, iktidar sembollerinin ışığında imkân, iltimas ve imtiyazla ismini öne çıkarma çabasının dışında hiçbir fikir ahlakı ve namusu yoktur.
Star Gazetesi, bu yıl da Cumhurbaşkanı’nın katılacağı ödül törenini “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teşrifleriyle gerçekleşecek görkemli törende” başlığı ve “Surda gedik açan büyük usta” gibi 1960 model Yeşilçam filmlerine mahsus, avantür filmlere taş çıkartacak bir afişle manşetten veriyor. Ayrıca “Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla” iddiası da oldukça traji komik. “Şecaat arzederken sirkatin söyleyen” bir şuuraltı fışkırmasıyla, ‘cehl-i mürekkep’lerini ortaya döküyorlar.
Hele STAR Gazetesinin 15 Aralık 2017 günkü nüshasının manşetindeki “Üstad’a Saygı Gecesi” nin yanındaki “Ya İslam’la yükselir, ya inkarla çürürsün, bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün..” sözünün bile Üstad’a ait olmadığını bilemeyecek kadar cahil, kopyacı, kaba ve ölçü/edep yoksunluğuna ne demeli?
Dört yıldır, ne oluşturulan jürilerin, ne de ödül verilenlerin Üstad’ın davasıyla, fikriyle, sanatıyla, tavizsiz duruşuyla ilgisi olmayanlarla veya Üstad’ı sindirememiş, hatta Üstad’a düşman olanlarla bezenmesi işin muhtevasızlığını aşikâr etmektedir.
“Necip Fazıl” ismiyle ihdas edilen kültür/sanat seçmelerinde nasıl bir irfan, derinlik, endişe taşınması gerektiğinden bile habersiz olanların, pazar kaygısından öte bir dertlerinin olduğunu düşünmek bile yersizdir.
İş o kadar trajik ki…
Geçtiğimiz yıllarda, jüride ismi yer alan birisinin arkadaşına “Ben Necip Fazıl’ı tanımıyorum, bana acilen Necip Fazıl’la ilgili bilgi notu hazırlayabilir misin?” sözüne şahit olmuş birisi olarak, bu ödüllerin bir panayır seyirliğinden öte bir mânâsının olmadığını belirtelim.
Ödül verilenlerle yapılan söyleşilerde “Dava Adamı”, “Büyük bir şair”, “Herkesi etkiledi”, “Mirası bizlere güç veriyor” gibi beylik ve altı boş, karşılığı olmayan laflar panayır menüsünün çeşnisi…
Bütün değerlerin aşındırıldığı, harcandığı, reel politiğe kurban edildiği, pazar kıymeti ve kullanım değerine göre paha biçildiği bir vasatta Cumhurbaşkanı hâlâ “kültürel iktidar olamadık” diyedursun… İktidarla kültürün nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu gösteren Necip Fazıl Ödüllerinden iktidarın da kültür seviyesi ve politikalarını okumak mümkün. Bu ödüller kültürün iktidarla ilişkisine önemli bir ayna tutmaktadır. Bu aynada poz verenler kültür iklimi ve zemininin kalitesini ortaya koyuyor.
Dört yıldır Jüri üyelerinden ödül verilenlere kadar tamamının Üstad’ın fikrine ve davasına mesafeli hatta muhalif duruşlarına ne demeli? Belki de bu yüzden naspedilmişlerdir kim bilir?
Kıymet hükmü sadece “Necip Fazıl” ismini kullanarak ve Cumhurbaşkanı’nın katılıyor olmasından ibaret ödül töreni, üçüncü dünyalıların panayır şenliği ve seviyesine not düşmek için önemli…
Ödüllerle ilgili söyleyeceklerimizi geçtiğimiz yıllarda yazmıştık.
Sokakları diz boyu sefalet çamurundan geçilmeyen kültür kasabamızda yeni bir ödül töreni sahnelenmeye devam ediliyor… Fikir ve şahsiyeti iktidar ulufelerindeki pay nispetinde şekillenenlerin bu durumdan ahlâkî endişe duymamaları şüphesiz normaldir.
Böylece bir kez daha akla, idrake, irfana, ahlâka veda…
Ne söylemişti Üstad: “Bir tesirim varsa eğer ya budalaca coşturuyor ya da kusturuyor!”
Başka söze ne hacet…
(15.12.2017)
Kaynak: http://www.tyb.org.tr/yahya-duzenli-necip-fazila-saygisizlik-odulleri-4-yilinda-32188h.htm