Katar Meselesini Nasıl Okumalı?
7 Haziran 2017
Eshâb-ı Kirâmın Fazileti Ve Hazreti Muâviye
11 Haziran 2017

Hz. Muhammed Filminde Halep Bombalanıyor Mu?

Oğuz Düzgün

 

Ünlü yönetmen Mecid Mecidi’nin Hz. Muhammed’i konu alan filmini izledim izlemesine ama orada bizim Hz. Muhammedimizi bulamadım. Şia’nın “kurtarıcı bir Mehdi” beklentisi baştan sona sinmişti filmin sahneleri arasına… Hz. Muhammed, o beklentinin bir sembolü yapılmıştı adeta.

Film Hz. Muhammed’i anlatmıyordu gerçekte… İran’ın Ortadoğu hakimiyeti arzusundan tutun da, Batıyla son dönemde gerçekleştirdiği uzlaşmaya kadar pek çok konuyu kendince gerekçelendiriyordu. Hz. Muhammed olduğu sezdirilen o kahraman, gerçekte İran’ın beklenen kurtarıcısıydı ve Kabe’yi Arapların elinden alıp İran’a verecek olan da oydu!

Amine validemiz ağzından; “Allah’a ibadet edecekleri yerde Kâbe’ye önem verdiler”dedirten bir emperyal ruhtan bahsediyorum burada. Aslında bu film Suudilere de bir mesaj veriyordu bu yönüyle.

Mesela bir sahnede, ihramlarını giyen müşrikler Kabe’yi tavaf ediyor ve zemzem dağıtıyorlar. Bu sene Kabe’yi haccetmeleri yasaklanan İranlılar, belki de bu gibi sembolik sahnelerle intikamlarını almış oluyorlar Suudilerden. Ebu Talib’in Kabe’yi tavaf sırasında fenalaşması ve sonrasında ölmesi sahneleri bile, geçen seneki Hac ibadeti esnasında ölen İranlı hacılara gönderme yapar gibi…

Bu arada Şia’ya göre Ebu Talib’in ilk Müslümanlardan kabul edildiğini hatırlatalım. Filmde bu inanışa bağlı kalınmış ve Ebu Talib Hz. Muhammed’e inanan ciddi bir Müslüman olarak tasvir edilmiş. Yani film bu yönüyle bile bütün İslam dünyasını temsil etmekten uzak.

Filmde Hz. Muhammed’in yüzü açıkça gösterilmese bile, yüzünün yandan görünümü, gözleri, elleri, ayakları, saçları, vücudunun genel hatları yer yer gösteriliyor. Putları kıran Hz. Muhammed’in suretinin adeta putlaştırıldığı ve tek tipleştirildiği böylesine tasvirler, filmi Müslüman seyirciden, Hz. Muhammed’i ise tahayyülün sınırsızlığından uzaklaştırıyor.

Bu arada filmdeki kahramanların çoğu, Farisilerin fiziki özelliklerini taşıyor. Bu yönüyle de İslam’ın ilk yılları adeta Perslileştirilmiş diyebiliriz. Dahası, bu film, Suriye, Irak ve Yemen gibi bölgelerde yaşanan İrancı yayılmacılığı haklılaştırmak adına çevrilmiş gibi duruyor.

Sanki Hicaz bölgesi de İran’a vaat edilmiş kimi güçler tarafından! İranlı yönetmenler de şimdiden bu bölgeyi ele geçirmenin teolojik temellerini atıyor olamaz mı?

Filmin bir sahnesinde Hz. Muhammed’in denize atılmak üzere olan kadın ve çocukları kurtardığına vurgu yapılıyor. Hz. Muhammed’in ne kadar şefkatli ve adil olduğu anlatılıyor pek çok sahnede. Ancak İran’ın Ortadoğu’daki Müslümanlara karşı hasmane ve zalimce tutumu düşünüldüğünde, acabalar uçuşuyor gözlerimizin önünde…

Acaba Ortadoğu Müslümanlarını, İran Şiilerinden zarar gelmeyeceğine ikna etmek için mi çevrilmiş bu film? İran’ın Suriye, Irak ve Yemen’deki uygulamaları, durumun böyle olmadığını açıkça gösteriyor. Halep’te hala daha çocuklar katlediliyor mesela.

Belki de Mecid Mecidi de İran’ın Ortadoğu’daki Müslümanlara yönelik bu zulümlerinden şikayetçidir ve film diliyle İran’ı adalete yönlendirmek istemektedir. Bunu da düşünmedim değil filmi izlerken.

Zira Yemendeki, Suriye’deki, Irak’taki İran’ın, böyle merhametli, böyle adaletli bir Peygamberin yaşantısıyla zerre kadar uyumunun olmadığı açık.

Haşd-i Şaabi gibi vahşi terörist grupların, Sünni Müslümanları katletmek üzere eğitildiğini düşündüğümüzde, durum İran açısından daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Bu film ancak ağır bir İran eleştirisi olabilir diye düşünüyorum tekrar.

Yemendeki Husilerin Mekke’ye yönelik füze saldırıları ise Ebrehe’nin Kabe’ye saldırısını anımsatıyor daha çok.“Acaba filmdeki bu gibi sahnelerle İrancı Husilerin Mekke’ye yönelik saldırıları mı eleştirilmiş?” diye de düşünmeden geçemiyorum.

Bir acaba daha tırmalıyor beynimi… İran, Batıyla düzelmeye başlayan arasını, Hz. Muhammed’e kadar uzanan teolojik temellere mi oturtmak istiyor acaba? Filmdeki Hıristiyanlık vurgusu bunu düşündürüyor insana.

Hatta İran’ın İsrail’le bile arasını düzeltme yollarını aradığına dair izler buluyoruz filmde. İşmael adlı Yahudi üzerinden İsrail’e “bize düşmanlığı bırak, dost olalım; Ortadoğu’yu paylaşalım” mesajı mı veriliyor acaba?

Bu acabaları çoğaltmak elbette mümkün… Ancak, görünen köy kılavuz istemez ve biz gördüklerimizden yola çıktığımızda bile, bu filmin İslam aleminde ciddi bir dönüşüm oluşturmak için çekildiğini söyleyebiliriz.

1.      Bu yönüyle İran, İslam’ın sekülerleştirilmesi görevini omuzlamış görünüyor. Hıristiyanlığın sekülerleşme serüveni suretleşmeyle başlıyor bildiğiniz gibi. Bu film de İslam için böyle bir suretperestlik öneriyor zaten. Filmin ismi bile, sekülerleşme konusundaki düşüncemizi destekliyor. Dikkat ederseniz, Müslümanca bir bakışla değil de, tarafsız olmaya özen gösteren seküler bir bakışla isim verilmiş filme: Muhammed. İçeriden, samimice ve Müslümanca bir saygı ifadesi yok gördüğünüz gibi.

2.      Üstelik bu film, Hz. Muhammed’in resimlerini çizen Batılılara itiraz hakkını da elimizden alıyor. Belki de İslam dünyasında başka bidatleri doğuracak bir Hz. Muhammed görselliği döneminin kapılarını da aralayacak bu film.

3.      İran başka bir mesaj daha veriyor Batı’ya. “Sizinle uyumlu yaşayabilecek tek güç İran’dır. Zira Ehl-i Sünnet’in suret karşıtlığına karşı, biz Hz. Muhammed’in suretini dramatize edecek ve hatta onu Hz. Meryem’in heykeli önünde saygı duruşuna geçirecek derecede Batı sanatıyla uyumluyuz” diyorlar adeta.

4. Bunu da Irak’ı kendilerine veren Batı’ya bir şükran edasıyla gerçekleştiriyor İran, ama daha fazlasını, Suriye’yi, Yemen’i hatta Mekke ve Medine’yi de talep ettiğini de bu filmle ortaya koyuyor.

5.  İran açısından film Aristoca bir katarsis görevi de ifa ediyor. Örneğin, İran’ın Halep’teki, Irak’taki, Afganistan’daki zulüm ve katliamları unutuluyor. Böylece Şii bilinç, İran’ı Hz. Muhammed’in o yüksek ahlakıyla özdeşleştiriyor hemen. Bu da sahte bir arınmışlık ve haklılık duygusu veriyor İranlılara.

6.  Bilindiği üzere Ortaçağ’da Kilisenin en büyük baskısı dramatik sanatlara yönelikti ve Kilise tiyatroyla iştigal edenleri dinden çıkmış olarak kabul ediyordu. Seküler Batı’nın tiyatro ve sinemaya önem vermesi biraz da bu muhalefet ruhundandır. İran da, bu filme yönelik Sünni dünyanın vereceği aşırı tepkileri hesaplayarak yola çıkmış görünüyor. Çünkü ancak bu şekilde, ehl-i Sünnet’i Ortaçağ Kilisesiyle, kendisini ise Batı’nın rönesansıyla özdeşleştirebilecekti.

7.  İslam hakkında pek de bilgisi olmayan genç Müslümanların, Şiilik bakış açısından bir Hz. Muhammed’le ve İslam tarihiyle tanışması, ehl-i Sünnet geleneği açısından oldukça ürkütücü. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i küçümseyip yok sayan, ehl-i Sünnet açısından Müslüman olup olmadığı şüpheli olan Ebu Talib’i baş köşeye oturtan, yani Müslüman gençliği Şia kaynaklarına yönelten bir proje…Adeta Şah İsmail’in saf Türkçe şiirlerinin görevini yapmak üzere çekilmiş bu film. Müslümanları olmasa bile, Müslümanların İslam tarihine bakışını Şiileştirmek amaçlanıyor sanki.

8. Film yoluyla Roma Hıristiyanlığının Hz. İsa ve Hz. Meryem tasvirlerini, Hz. Amine ve Hz. Muhammed üzerinden yeniden seyrediyoruz sanki. Böylece Hz. İsa ve Meryem heykelleri oldukça normalleşiyor gözümüzde. Batı sanatıyla İslam sanatı arasındaki ayrım silikleşiyor ve sonrasında geriye Batı sanatı kalıyor sadece. Bu göçüşme ve yer değiştirme, kendi sanatımızın ölümünü, Batı sanatının ise İslam üzerinden yeniden canlanışını doğuruyor. Yani sanat açısından da Müslümanca bir kazanım görmüyoruz filmde.

9. İran bu filmle, 12. İmam Mehdi’nin gelişinin yaklaştığını da ima ediyor. Filmdeki “kurtarıcı” vurgusu bu gerçeği ortaya koyuyor. Bu yönüyle de İran, dünya Müslümanlarını kurtaracak gücün kendisi olduğunu vurguluyor adeta.

10. En büyük tehlike ise Müslümanların itikadına yönelik görünüyor. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesine sinsi bir saldırı seziliyor filmde. İçimizdeki tarikat ve cemaat karşıtı orkestranın sesini son dönemde yükseltmesi de, küresel bir projeyle karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Fetö terör örgütü de, ehl-i Sünneti çökertme projesinin bir önemli aracı. Daeş gibi o da ehl-i Sünneti başka bir açıdan töhmet altında bıraktı. Fetö terör örgütüne muhalif olan ehl-i Sünnet kaynaklı cemaat ve tarikatlere anlamsızca saldıranlar, Fetö’nün ve İran’ın projelerine de destek veriyor gerçekte.

11.  Bu itikadi tehlike ise siyasi bir amaca yönelik. Ehl-i Sünnet’in hakim olduğu topraklar Şia hakimiyetine bırakılmak isteniyor. İran ve Batı, kapalı kapılar ardından çoktan uzlaştı. İçimizdeki ehl-i Sünnet karşıtları da bilerek/bilmeyerek bu projeye destek veriyor.

12.  Asıl hedef ise Türkiye… Türkiye’nin İslam dünyasına açılan kapılarının önüne İran duvarı örülmek isteniyor. Aslında Batı açısından rasyonel gerekçeleri olan bir süreçten bahsediyoruz. Seküler/sekülerleşmeye aday bütün yapılarla uzlaşan Batı, seküler küresel sistemini korumaya çalışıyor. Çünkü Türkiye’nin yeni küresel hedefleri, bu seküler sistem için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Bize düşense, İslam’ın adil ruhunu inciten şiddet içerikli eylemler yerine, kendi Hz. Muhammed (SAV) filmimizi bir an önce çevirme eylemine girişmemizdir. Mecid Mecidi’nin filminden doğan hayal kırıklığını ancak böyle tamir edebiliriz. Unutmayın, sinemanın Mevlid-i Şerifi olacak böyle bir filmi bütün İslam dünyası özlemle bekliyor.

(31.10.2016)

 Kaynak: http://http://www.timeturk.com/hz-muhammed-filminde-halep-bombalaniyor-mu/yazar-353359

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir