(4) Kurtulmuş’a Göre Herkesin “Ortak Değeri” Olmak!
10 Ocak 2017
Görmez’e Göre: “Katliâmın Mabedde Veya Klüpde Yapılmasının Farkı Yokmuş!”
13 Ocak 2017

KURTULMUŞ’A GÖRE HERKESİN “ORTAK DEĞERİ” OLMAK!

(5)

Ahmed SELÂMÎ

5) Torun Kurtulmuş’un diğer bazı ifâdeleri de şöyledir:

Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin kurucu başkomutanıdır, Recep Tayyip Erdoğan da bugünkü başkomutanıdır. Dolayısıyla, Recep Tayyip Erdoğan ile Mustafa Kemal Atatürk’ü farklı yerlerde göstermeye çalışmak, en azından siyaseten birtakım hesapların içerisinde olmak demektir.”

Buradan şunu da anlıyoruz ki, ihdas edilen öyle bir başkomutanlık vardır ki, bu “kurucu” cinsindendir; ve diğer başkomutanlıklardan da çok farklı, erişilmez, dokunulmaz, mistik derecelerde,tanrılık ve yaratıcılık” husûsiyetlerine kadar her rütbeyi taşıyan, beşerîliğe kılıç çeken, dokunanı yakan ve çarpan bir “Başkomutanlık” dır… Dolayısıyla 2 başkomutanı aslâ biribirinden farklı göstermemeli, sonraki, evvelkinin içinde fenâ bulmuşcasına ayniyet içinde kabûl edilmelidir!.. Kim ki ikisini biribirinden ayrı gösterirse, bu, muhâlefet içindekilerin “siyâsî bozuk hesablar içinde oluşları” kabûl edilmelidir!.

Öyle anlaşılıyor ki, AKP, muhâlefetdeki bazı şirret ve azgın putperestlerin bastırması karşısında, 1. Ve 2. Başkomutanların biribirine ters gösterilmesinden, ödü koparcasına sanki çok “korkmaktadır!”

Kamal Paşa’nın böylece bir nevi “vesâyeti” altında varlık ortaya koymak, mevcûd rejimin polinezyacasıyla bir “tabusu” olarak yaşatılıyor!. Bir tarafdan “milletin hâkimiyyeti” denirken; diğer tarafdan da “Atatürk ilke ve inkilapları”na and içib bağlılık dillerde dolaşmaktadır ki, buradaki tenâkuzu anlamak da mümkin değildir… Hulâsa bu milletin “ortak değeri” de denilse, “ilke ve inkilaplarına” tapınılırcasına bağlılık nakarâtı da söylense, ortada, “ata kültü” denilebilecek bir ibâdet şekli var demekdir…

Bu da gösteriyor ki Türkiye’deki (putlaştırma), kızıl Kore’deki gibi hâlâ daha devâm etdirilmek isteniyor!

6) Şunu da belirtelim ki, Türkiye’nin içinden geçdiği şu son derece hassas devirde, AKP hükûmetleri kendilerini birçok “vesâyet” zincirlerini kırmış gibi takdîm etseler de, bunun böyle olmadığı her âkil kişiye ma’lûmdur.

  1. a) CHP denen ve 93 senedir milletin ensesinde boza pişiren ve hangi beşerî sistem denenirse denensin aslâ iktidâra gelemiyecek olan; ve M. Kamal Paşa’nın her cins “kuruculuğunu” efsâne çapında köpürterek millete ve politikaya tegallüb içün kullanan; Fetö ve PKK yandaşlığına kadar her ihâneti göze alan zorba bir teşekkülün (vesâyetini) kırmadan ve onu dize getirmeden hiçbir şekilde onun adam olması ve ıslah kabûl etmesi mümkin değildir… Halbuki AKP bunları küçümsemekde, dolayısıyla tedbir almamakda; ve bir gün onu başına çıkarıb yere serileceğini hesâb edememektedir… Aynı hatayı yani onları küçük görmeyi Menderes de yapdı; ve bunun bedelini hayâtıyla ödedi…

12 ocak 2017 Perşembe günü parala-mentodaki tanrıların biribirlerine neredeyse salvo derecesine varan ve meydan dayağı atarcasına azgın saldırıları, burun kırmalara, boğaz sıkmalara ve ısırmalara kadar cinnetlik manzaralar ortaya koyabiliyorsa, bunlar, dediklerimizin bir vâkıa olduğunu da isbât eder…

15 Temmuz kuduruşunun üzerinden daha 6 ay bile geçmeden, ortaya bu “zaaf ve iç parçalanma” manzaraları konuyor da, (8 Ağustos Yenikapı rûhu) denen sun’î rûh üfürme seanslarının da bol bol içine ediliyorsa, bu memleketin iç ve dış düşman mihrâklarla başa çıkması sâdece bir lâf u güzâf olarak kalacakdır… Memleketin içi dışı düşman çemberindeyken, “Ortak değer” palavraları sıkmakdan çok evvel, bu “tefrika” denilen iç kanserin tedâvîsi şartdır… Bunun da, Âdem Aleyhisselâm’dan şimdiye kadar tecrübe edilen “beşerî felsefe, rejim ve sistemlerle” yapılamıyacağı apaçık ortada iken, hâlâ Ebû Cehil “küfr-i inâdîsiyle” bu bataklıkdan çıkmamak içün ayak diremek, belâyı peşînen kabûllenmek ma’nâsını tazammun eder…

  1. b) AKP, “Kısâsa îmân” seviyesini hiçbir zaman ihrâz edemez de, hiç değilse (îdâm) cezâsını âcilen çıkarmanın ehemmiyetini idrâk edebilse… Bu noktada da tam bir acziyet ve sallapati içine düşmüş görünüyorlar!. Cezâ kânunları, Batılı gâvur “vesâyetinde” olduğundan, millet ve memleketin asâyişini altüst edecek kadar caydırıcılıkdan uzak, beşerî, yani (b.ktan) bir cıvıklıktadır!. Hemen her mes’elesiyle İngiliz karakterli “vesâyet” altındaki bir memleketin ne kadar “istiklâliyyetinden” bahsedilebilir, bunları hiç kimse diline bile almıyor. 93 yıldır “ortak değer, ilkeler-ülküler, devrimler, bilmem neler, laiklik, cumhuriyet, dembokrasi, çağdaşlık, yaşam tarzı bilmem nesi” kabilinden düzinelerce ıvır zıvırla bu milletin bir asrı yakılıb kül edilmişdir…

Şimdi de “Tek devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak” tekerlemesiyle dünyaya meydan okunacağı sanılıyor!. İttihad-Terakkî haydutlarının bile “Hürriyet-müsâvât-adâlet” diye bir teslisleri vardı da ne oldu?. Baba Esed denen Baasçı eşkıyâ da Sûriye’yi “Vahde-Hürriyye-İştirâkıyye” yazılarıyla başdan başa milletini eze eze donatmışdı!.

93 senelik “Vesâyet” zincirleri FİİLEN kırılmadan, bunları herkes her gün 5 vakit bağırsa ne yazar?

Hulâsa, âcilen îdâm cezâsı çıkartılmazsa, bombalama ve sûikastların önünü almak mümkin olamıyacakdır. Her öldürme ve sûikastda, bu îdâm cezâsını çıkartamayanların hissedâr olduğunu düşünmek zorundayız!

  1. c) AKP, kapatılma da’vâları geçirdiğinden, “parti kapatmamaruh hastalığına” yakalanmış gibidir. Halbuki başta PKK olmak üzere, DEAŞ ve FETÖ eşkıyâları ile organik bağlar içinde olduğu ve işbirliği yapdığı artık vesîka çapında ortada olan ve arkasında Haçlı Avrupa gâvurlarının da bulunduğu bir takım (parti) maskeli eşkıyaları (parala-mentosuna) alarak, onları da “teşri’ mercii” olarak (tanrılaştıran) ve milletin gözüne baka baka bir takım ileri imtiyazlar ve maaşlarla besleyib azdırması, AKP’nin millete ihânetidir… Böyle çeteleşmiş parti pırtıların da, AKP beşer sistematikçileri tarafından ve dembokrasi dînine sadakat (!) adına olsun kapatılmaları âcilen şartdır!.
  2. d) Maarif müfredâtı ve mekteblerin hâli de son derece (b.ktan) olub, 1)İslâm, 2)Târih ve 3)Âile şuuru vermekden nâmütenâhî uzakdır. Ehl-i sünnete uygun müfredât programları yapılması, din derslerinin ehl-i sünnet hocalar tarafından verilmesi şartdır. Aksi hâlde, ecdâdının ve memleketin KÂHİR EKSERİYETİNİN SÜNNÎ olmasına rağmen bu yapılamıyorsa, o İngiliz karakterli lâ’netli “vesâyet” devam ediyor; ve “milletin dediği olur” gibi sözler de kuru sıkı atmakdan ibâret, birer PALAVRA bulunmuş olur!
  3. e) Müsteşarlar da, müsteşarı oldukları adam ve madamlara ma’lûmât vermeye 1)EHİL ve 2)EMÎN adam ve madamlar olmalıdır!. Dayışman veznindeki bu danışmanlık denen yerler, (arpalık) olarak (beygir ve aygır) beslemekde kullanılmakdan mutlaka çıkarılmalı; ve milletin paraları yan gelib yatan tembel ve miskin adam ve madamlara akıtılarak isrâf edilmekde kullanılmamalıdır!
  4. f) Diyânet İşleri Riyâseti, siyâsetin emrinde bir kapıkulu müdüriyeti olmakdan mutlaka çıkarılmalıdır. Burası GÖRMEZ adam ve madamların hava atma merkezleri olarak değil, GÖREN adamların, ihlâsla çalışacakları mahaller hâline getirilmelidir. Mezhebsiz, telfikçi, kuyrukçu ve eyyamcı adam ve madamlar buradan mutlaka temizlenmeli; ve burası milletin itimâd edeceği (Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat) meslek ve meşrebinde, ciddî, şahsiyetli, dirâyet ve liyâkatli hocaefendilerin merkezi hâline getirilmelidir. Bunun içün de devlete âid sığıntı bir müdüriyet, iktidâr partilerine âid etek öpücü bir riyâset (!) değil; Müslümanların MUHTAR bir MERKEZİ olmalıdır…

Torun Kurtulmuş’dan alacağımız son paragraf da aşağıdaki olacak:

“Kusura bakmasınlar, bazı arkadaşlar da medyadaki bazı arkadaşlar da lütfen ayaklarını denk alsınlar” diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti: “Özellikle sosyal medya sorumsuzca yayın yapılacak bir alan değildir. Türkiye, DEAŞ ile fiilen sahada bir savaş halindedir. Oturduğu sıcak masaların üstünde, uyduruk görüntüler üzerinden propagandalarla Türk halkının moralini bozmaya çalışmak vatanseverlik değildir.”

Soralım nedir o zaman?. Yürüsenize hâinlerin üzerine!. Bir sürü südü bozuk İslâmiyet’le cebelleşirken seyretmeseniz ve piçleri hizâya getirseniz, çok mu zor?. Dedenizin izinde olsanız da, onun rızâ ve duâsını alsanız, buna hangi it karışabilir?

Şimdi de Binbaşı Dede Kurtulmuş’dan son sözlerini alalım ve Torun Bey’in kulağında küpe olmak üzere mahalline tevdi’ ediverelim:

“BU MÜBÂREK DİNDEKİ VE KUR’AN-I KERİM’DEKİ BÜYÜKLÜĞÜ ANLAMAYAN MÜSLÜMANLARA BU BÜYÜK HAKÎKATLARI ANLAMAK İÇÜN BİTMEZ TÜKENMEZ ANLAYIŞ VE HEVES VER Bİ HAKKI’L-AZÎM.”(a.g.e, s.73)

(İlk intişârı: 12.01.2017)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir