Meşahirü’n-Nisa’nın, Nimet-i İslam’ın Müellifi: Mehmed Zihni Efendi
20 Ağustos 2018
Brunson olayı: “Papaz” yine “pilav”ı yedi de biz bu “dolma”yı yuttuk mu?
14 Ekim 2018

Hz. Muaviye’ye Düşman Olan Seyyide Hz. Ali Buyurdu

 

Seyyidlerden, Kainatın Efendisine bağlı mukaddes sülaleden birisi, Muaviye Hazretlerine düşmanlık edermiş… Bir gün bu seyyid, İmam Rabbani Hz.lerinin “Mektubat” ını okurken orada Hz. Muaviye’nin methedildiğini görür ve öfkeyle “Mektubat” ı yere atar.

Aynı günün gecesi, rüyasında İmam-ı Rabbani Hazretleri… Seyyidi kulağından tutmuş ve sertçe:

-Cahil! Sözümüze ve ölçümüze güvenmiyorsun, öyle mi? diyorlar. Gel, seni ceddin ve Peygamber Evinin temsilcisi Hazreti Ali efendimize götüreyim de işin gerçeğini ondan öğren!

Huzura çıkıyorlar. Peygamber Evinin temsilcisi ve güya kendisine sevgi iddia edilerek köpürtülen Hz. Muaviye nefretinin vesilesi, Büyük İmam Hazreti Ali efendimiz buyuruyorlar:

– Sakın Allah Resulünün Sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.

Peygamber Evinin temsilcisi büyük Sahabi, ayrıca İmam Rabbani’ye emir veriyorlar:

– Bu cahil, sözden anlamıyor. Göğsüne vurun da aklı başına gelsin ve tövbe etsin!..

Emir yüksekten geldiği için yerine getiriliyor. İmam Rabbani Hazretleri, Seyyidin göğsüne vuruyor.

Seyyid uyanınca, göğsünde müthiş bir sızı… Açıp bakıyor: (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed Faruki’nin yumruk izi… Ve kalbinde derin bir nedamet (pişmanlık), yeni bir anlayış ve tövbe isteği…

Sonrasında İmam Rabbani’nin mübarek ellerinden öpmeğe koşan ve bir daha bu eli bırakmayan Seyyid…

(Kaynak: İnkişaf Dergisi Sayı: 02’den iktibasen Necip Fazıl Kısakürek, Veliler Velisi İmam-ı Rabbani, 1967, Büyük Doğu, sayı 2, sayfa; 4-5… Olayı asıl olarak kaydeden kaynak ise: Muhammed Haşim, Farsça kaleme alınmış Berekat isimli kitap, 1627, Hindistan. Tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında mevcuttur.)

Büyük İmam Hazreti Ali Efendimiz buyuruyorlar:

– Sakın Allah Resulünün Sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve (İmam Rabbani) Şeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.

Peki, İmam Rabbani Hz.lerinin Hak ölçüsü nedir:

Abdullah b. Mübarek’e şöyle soruldu:

(Tabiinden) Ömer b. Abdülaziz mi yoksa (Sahabeden) Hz. Muaviye mi fazilet itibarı ile hangisi daha öndedir?

Şöyle dedi:

Vallahi, Resulullah ile beraber halinde iken, Hz. Muaviye’nin atının burnuna giren toz, Ömer b. Abdülaziz’den şu kadar faziletle ileridir.”

Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir iştir. (Mektubat-ı Rabbani, 58. Mektub)

***

Resulullah Efendimizin sallalahu aleyhi vessellemin Ashabını görmez misin? Bu sohbet bereketi ile, Peygamberler hariç, başkalarından daha faziletli oldular. İsterse onlardan başkaları: Veys’el-Karani ve Ömer Mervani olsun. Halbuki bu ikisi, derecelerin nihayetine ulaşmış; kemalatın sonuna ermişlerdir. Haliyle sohbet hariç. Hiç şüphe yok ki: Hz. Muaviye’nin hatası, bunların sevabından hayırlıdır. Ama bu hayırlı oluş, sırf Resulullah Efendimizin sohbeti bereketi ile olmaktadır. Hz. Amr b. As’ın sehvi (hataen yanılması) dahi aynı gerekçe ile onların sevabından fazilet itibarı ile daha ileridir. Zira, o büyük zatların imanı: Resulullah Efendimizi görmeleri ile şühuda dayalı bir iman olmuştur. Meleğin gelmesi, vahyi müşahede, mucizeleri açıktan görmek, onların imanını müşahede derecesine çıkarmıştır. Sair (diğer) kemalatın tüm asılları olan, anlatılan kemalatta, Ashabdan başkaları için ittifak olmadı. (Mektubat-ı Rabbani, 120. Mektub)

***

Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu:

«Ümmetin şerlileri (kötüleri), Ashabımım aleyhinde bir cür’ette (korkusuzca söz ve fiilde) bulunanlardır»

Bu arada, Ashab-ı Kiram arasında vuku bulan münazaa (çekişme) ve muharebeleri (savaşları) iyiye yormak lazımdır. Onları, nefsani arzudan ve taassuptan uzak görmek gerekir. Çünkü, bu muhalefet, içtihada (kitap ve sünnetten hüküm çıkarma gayretine) binaen yapılmıştır; heva ve heves üzerine değil. Nitekim ehli sünnetin toplu kararı da budur.

Ancak, şunun bilinmesi gerekir ki: Hz. Ali’ye muhalif olan taraf, hata üzerinde idiler. Hak, Hz. Ali tarafında idi. Allah onlardan razı olsun. Lakin, bu hata, içtihada dayalı bir hata olduğu için o hatanın sahibi, ayıplanmaz, kendisinden muaheze (sorumluluk ve sorgulama) kalkar. (Hatta yanılanlar 1 sevap alırlar) Nitekim bu manada, aşağıdaki rivayetler vardır:

Mevakıf sarihi, Amedi’den naklen şöyle anlattı:

“Cemel ve Sıffeyn vak’ası içtihad üzere yapıldı.”

Şeyh Ebu Şekur Salimi (Süllemi) Temhid’de şöyle anlattı:

Ehli sünnet vel-cemaat zahib oldular (şu fikre uydular) ki: Hz. Muaviye ve kendisi ile beraber olan Ashabtan bir taife, hata üzere olmuşlardır. Ama, onların hataları içtihada dayalıdır.

Şeyh İbni Hacer dahi Savaık’ta şöyle dedi:

“Hz. Muaviye’nin Hz. Ali ile münazaası, içtihad üzere idi. Allah onlardan razı olsun.”

Ve, bu kavli, Ehli sünnet itikadı arasında saydı.

(Mektubat-ı Rabbani, 251. Mektub)

(13.12.2010)

Kaynak: http://ihvanforum.org/92278-hz-muaviye-ye-dusman-olan-seyyide-hz-ali-buyurdu.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir