Türkiye Diyanet Vakfından İtikâdi Fâcia
10 Haziran 2023

DİYANET’TE DİN GÖREVLİLERİNE
“DİNLER ARASI DİYALOG” DAYATMASI
İBRAHİM KALIN TARAFINDAN KALEME ALINMIŞ, “İSLAM VE BATI” ADLI KİTAP
-Türkiye Diyanet Vakfı/İSAM Yayını-

Diyanette son 20 yılda yayınlanan kitapların tamamına yakını, bu şekilde İslam itikad esaslarını hedef alır mahiyettedir. Ali Erbaş zamanında, özellikle son yıllarda çıkartılan kitaplar daha da vahimdir.

Mesela, İbrahim Kalın’a ait olan ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) / İsam tarafından 2004’te basımına karar verilen (yararlanılan kaynak 2007 baskı) “İslam ve Batı” kitabı, yayımından bu yana 17. baskısını yapmış ve en son 2021 yılında da tekrar basılmış. 2021 yılı Ağustos ayında ise, imam hatip, müezzin vd. din görevlilerinin okuması Diyanet ve müftülükler tarafından resmi yazıyla emredilmiştir. Türkiye Diyanet Vakfı’nın yönetiminin, Diyanet yönetiminde olduğunu ve DİB Başkanı’nın TVV Yönetim Kurulu Başkanı olduğunu ve tüm TDV ve İSAM yönetiminin DİB yönetimi tarafından belirlendiğini hatırlatmak isteriz.

Kitap sonuç olarak, “dinler arası diyalog”un yapılması zorunlu bir proje olduğunu ispatlamak için yazılmış. Bu bağlamda Yazar İbrahim KALIN, Batı ve İslam Medeniyetinin kardeş olduğunu (s.154), çoğulcu din anlayışının (günümüzde diğer dinlerin de hidayete götürdüğü) kabul edilmesi gerektiğini (s. 154), her şeyin üstünde aşkın ilkeler bütünün olduğunu (s. 155), üç dinin ortak ilkeler etrafında buluşması gerektiğini (s.155), İslam’ın, “İbrahimi dinler”in bir parçası olduğunu (s. 154) söylemektedir. Kısaca kitapta, baştan sona dinler arası diyalog ihanetinin gereğine vurgu yapılmaktadır.

Kitapta, Volter’den aktarma ile “Hz. Muhammed’in kaba, fanatik, sahtekâr ve şehvet düşkünü olduğu” ifadeleri yer almakta (s. 98) ve buna dair bir eleştiriye de rastlanmamakta, aksine Viktor Hugo’nun tasdikiyle te’yit edilmektedir (s. 98).

Kitapta, aynen Fetö’nün takiyyesi gibi berbat bir takiyye önerilmektedir. Bu bağlamda, 1942’den sonra Ispanya’da kalan Müslümanların (Morisko Müslümanları, s. 82) zahirde Hristiyanlığı kabul edebilecekleri, Hristiyan temsilleri önünde eğilebilecekleri, namazlarını gizlice kılabilecekleri, sadece kıble tarafına bakarak abdest alabilecekleri, haram olduğunu kabul ederek domuz eti yiyebileceklerini, şarap içebilecekleri, fakirlere dağıtmak üzere faiz alabilecekleri, zorlanmaları halinde Hz. Peygamber’e sövebilecekleri vs. şeyler söylenmektedir s. 86).

Yazar tarafından yapılan bu teklifler, Müslümanlıkla alakası olmayan cinayetlerdir. Ölümle veya bir organı telefle zorlanan Müslümanın küfrü istemeden ve kalbi imanla dopdolu vaziyette ifade etmesi caizdir, ama Endülüs’te böyle bir sıkıntı olmadığı gibi, başka yere hicret etme imkânı da vardır. Bu kadar tavizle yaşayan bir hayatın Müslümanlığı kalır mı hiç? Kimin ne Müslüman olduğu nerden bilinecek?

Kitaptaki en büyük cinayetlerden biri de Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve İslam itikadına yapılan şu iftiradır:

WhatsApp’a aksetmeyen resimdeki metin şöyledir:

“Hıristiyanlıkla ilgili iki önemli hadise, ilk Müslüman toplulukla Arabistan ve dışındaki Hıristiyan cemaatler arasında farklı bir ilişkinin geliştiği teyit ediyor. Hz. Muhammed 630 yılında Mekke’yi fethettiğinde ilk olarak Kabe’ye gider ve Kabe’nin içindeki bütün putların kırılmasını emreder. Fakat bir resmin aynen bırakılmasını söyler. Bu resim, kucağında Hz. İsâ bulunan Hz. Meryem figürüdür. Bu hadise, Hıristiyan ibadet yerlerinin koruma altına alınması için önemli bir tarihi referans olmuş ve Hz. Ömer’in Kudüs’e girdiği gün de uygulanmıştır. Öte yandan 631 yılında Necran’dan Medine’ye gelen bir grup Hıristiyan, Hz. Muhammed tarafından ağırlanmış ve ibadet vakitleri geldiğinde Medine Müslümanlarının dini ve idarî merkezi olan Mes-“

Gördüğünüz gibi metinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’yi fethettiğinde Kabe’nin içindeki putların tamamını kırdığı halde, “kucağında Hz. İsa bulunan Hz. Meryem fiğürü nün aynen bırakılıp” kırılıp atılmamasını emrettiğini ifadeyle bu olayın, “Hristiyan ibadet yerlerinin korunma altına alınmasının delili olgunu ileri sürmekte. Dinler arası Diyalog bağlamında getirdiği bu iftira örnek, asıl olarak bu amaçla anlatıldığını söylemek zor değil. Zira, “Hristiyanlık ibadethanelerinin korunması” konusunun bağlamla hiç ilgisi yoktur. Konu yumuşatılmak için asıl anlatının sonu tıraşlanmıştır. Belki de TDV kontrol heyeti burayı tıraşlamıştır. Nitekim, İbrahim Kalın, İstanbul’da SETA Vakfı’nda sorumlu iken burada verdiği bir konferansta, bu olayı, “Hz. Peygamber’in, o günkü Hrististiyanlığı da Müslümanlık gibi hidayet dini kabul edip bu figürü imha ettirmediği, dolayısıyla bu olayın dinler arası diyaloga delil olduğu” şeklinde anlatmış. Bunun, o konferansta hazır olan birden çok şahidi mevcuttur. Vido istendiğinde ise verilmemiştir.

Gelelim iddia edilen olaya: İbrahim Kalın’ın bu kitapta olsun o konferansında olsun iddia ettiği olay, kocaman bir iftiradır. Hiçbir İslam tarihi kaynağında böyle bir rivayet dahi yoktur. Hadis kaynaklarında ise hiç olmaz. Böyle bir şeyi düşünmek ise aklen de muhaldir. Hristiyanlık hidayet dini ise, İslamiyet niye onun üzerine gönderildi, insanlık niye o kadar sapıtmıştı, son peygamber (a.s.) niye gönderilmişti? Hristiyanlık ibadethanelerinin korunması gerektiği iddiası da İslam siyer hukukuna kesinlikle terstir. Hiçbir dini delilde ve hiçbir kaynakta böyle bir hüküm yoktur. İslam’ın hükmüne göre, zimmet ehlinin (anlaşmalı Yahudi ve Hristiyanların) kendileri tarafından bile yeni kilise yapılmasına izin verilmez. Aksi halde konu, batılın sembollerine saygı veya batıla yardım olarak değerlendirilmiş, dolayısıyla aynı konu imanla irtibatlandırılmıştır. Eski ibadethanelerinin kendileri tarafından yapılacak tamire izin verilmesi de ihtilaflıdır. Aksi halde kendi haline o yapı yıkılır gider.

Evet, bu kitap şu anda, son ayda, tüm müftülüklere gönderilen resmi yazı ile tüm taşra personelinin satın alıp okumaları için, Ali Erbaş idaresindeki Diyanet tarafından, (tepki çekmesin diye) TDV’na bağlı İSAM’da 2020 yılında yeniden bastırılmıştır. Müftüler de resmi mesajla bu kitapların satın alınıp okunmasını, ayrıca cami kitaplıklarına kaydedilip konmasını tüm görevlilere emretmekte, bire bir takip etmektedirler. Kitabı satın almayan görevliler mesaj yağmuruna tutulup, müftülüğe çağrılmakta ve hakkında soruşturma açılacağı belirtilmektedir. Örneğin bir İlimize ait Metropol ilçe Müftülüğünün olsun bazı illerin olsun bu konuda Müftülük idarelerinin mesajları mevcuttur. Bir ildeki/ilçedeki Ağustos ayı toplantısının da baş gündem maddeleri arasında yazılmıştır. İlgili yazı elimizdedir. Bunun adı da “din görevlilerinin yeterliliklerine ve mesleki gelişimlerine katkı sağlamak” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıca, hangi kitap olursa olsun bir kamu görevlisine zorla satın aldırılması hangi hukukta vardır acaba? Bu eylem, açıkça görevi kötüye kullanma, hatta irtikap suçunu oluşturmaktadır.

Bir Müftülüğün Din Görevlileri Toplantısı İlgili Gündem Maddesi:

WhatsApp’a aksetmeyen resimdeki metin şöyledir:

“Başkanlığımızca din görevlilerinin yeterliklerini ve mesleki girişimlerine katkı sağlamak amacıyla 2021 yılı eylem planı çerçevesinde ülke genelinde “Kitap Oku-Yorum” projesi başlatılmıştır. Söz konusu projede yer alan ve bütün camilerimizin kitaplığında olması zorunlu olan, cami teberrukat eşey defterine kayıt yapılması gereken listesinde güncelleme yapılmıştır. Adı geçen kitapların Müftülüğümüz yayın bürosundan ücreti muakbilinde alınması gerektiğinin hatırlatılması (Ek-2 30.07.2021 tarihli ve 1505965 sayılı yazı), (Mayıs-Haziran-Temmuz kitaplarını almayanlar ivedilikle alacaktır. Gelecek olan diğer kitaplar bildirim yapılan hafta içerisinde alınacaktır.)

Bir Müftülüğün Satın Alınması ve Okunması Dayatılan Kitaplar Konusunda Görevlilere Gönderdiği Bir Mesajı da şöyledir:

WhatsApp’a aksetmeyen resimdeki metin şöyledir:

“Değerli Görevlilerimiz, Her ay okunması gereken cami kitaplığına bir kitap kampanyası kapsamında Mayıs-Haziran ve Temmuz ayı kitaplarını almayan görevlilerimizin en geç 30.07.2021 Cuma günü mesai bitimine kadar ücret karşılığında yayın büromuzdan alması önemle rica olunur.”

Bu türden çalışmalarıyla, Ali Erbaş uzatmayı hak etmiş midir, hep birlikte göreceğiz…

“İSLAMCI” SİVİL TOPLUM’DAN KİTABA ÖDÜL!

Diyanet/TDV tarafından uzun yılardır basılan İbrahim KALIN’a ait söz konusu “İSLAM VE BATI” adlı kitabın 17. baskısı olarak 2021’de de basıldığını yukarıda belirttik.

Ne garip ki Kitab’ın 2021 baskısına ait ön kapakta, 2007 yılında “Türkiye Yazarlar Birliği 2007 Fikir Ödülü” diye de özel kırmızı zemin üzerinde bir not düşülmüş. Yani Kitap, 2007 yılında “Türkiye Yazarlar Birliği”nin Fikir Ödülü’nü kazanmış… (Kaynak olarak bkz. https://www.diyanetvakfiyayin.com.tr/islam-ve-bati/ibrahim-kalin/islam-kulturu/islam/63789 Erişim tarihi: 10.09.2021).

Biz de ilk bakışta algı yanılmasıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nin, kitaptaki yoğun “ılımlı İslam” ve “Dinler Arası Diyalog” propagandasından dolayı, FETÖ tarafından kurulan ve 15 Temmuz 2016 ihanetinden sonra kapatılan “TÜRKİYE GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI” zannettik.

Meğer o Vakıf değilmiş; aksine, Dr. Mehmet DOĞAN tarafından kurulan ve kendisinin halen “ŞEREF BAŞKANI” olduğu “Türkiye Yazarlar Birliği” imiş…

Evet! Yanlış duymadınız… FETÖ fikirlerinin zirve yaptığı bir kitap, 2007 yılında Ünlü İslamcı bir Sivil Toplum Kuruluşunun “FİKİR ÖDÜLÜ” nü kazanmış. Yani, İbrahim Kalın’ın yukarıda anlattığımız vahim fikirlere sahip kitabı, bu “İslamcı” Birlik tarafından “en güzel fikri anlatan kitap” kabul edilip ödül verilmiş…

Değerli Okuyucularım, bu manzara, samimi Müslümanlar tarafından henüz mahiyeti bilinmeyen “İSLAMCILIK” akımının tipik bir karnesidir. İngiliz ajanları ve hoca görünümlü Efganî, Abduh ve Reşit Rıza tarafından atılıp, Osmanlı aydınının bir kısmına da sirayet eden -sözde- “İSLAMCILIK” budur, işte!

Bildiğiniz üzere (sözde) “İslamcılık” hep, “İslamiyet’e bağlılık” olarak lanse edilerek taraftar bulmuş. Bu yüzden pek çok samimi Müslüman kendini “İslamcı” kimliği içinde görmüş. Ama unutmayın ki gerçekte (sözde) “İslamcılık” akımı, İslam’ı modernize ve reforme etme suretiyle neticede bozmak amacıyla oluşturulmuş maksatlı akımın adıdır. Bu akım, samimi Müslümanların inanmak istedikleri anlamda bir “İslamcılık” değildir. Ne yazık ki “İslamcılık”ın doğuşu da böyledir.

Efganî, Abduh ve Reşit Rıza kendileri ve takipçileri, bu sıfatı bizzat kendileri deklare edip onurla kabul etmektedirler. Bu ekibin ve Türkiye’de bunların referans alıp reklam eden ilahiyatçıların gizli fikir ve ajandalarını bilseniz, şaşkınlıktan başınız döner düşersiniz…

Eylül/2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir