Ne Darbesi Ulan, Haçlı Seferi!
Ne Darbesi Ulan, Haçlı Seferi!
14 Temmuz 2023
15 Temmuz Darbe-Harbe Değil, Neo-Haçlı Seferidir; Ve Dembokrasi Bayramı Olamaz!
14 Temmuz 2023

NE “KAHPE TERÖRÜ”, HAÇLI SEFERİ BU HAÇLI…BU, PÖRSÜKLÜKLE DE DURDURULAMAZ!

Ahmed SEYYİDOĞLU

 

Popolitikacılar ne kadar “hâin terör” yâveleri ile, sık sık vukû’ bulan vak’alara dil atmak abesi irtikâb etseler de, bu Allâh’sız katliâm hareketlerinin ismi, resmi ve cismi “terör” değildir… Bu, BÜTÜN CİHÂHA DUYURULMALIDIR Kİ, bir cins, modernleştirilmiş ve kahpeleştirilmiş “HAÇLI SEFERİDİR!..”

Üçüncü cihân harbi, gâvurun kendi tertîbi olarak ikiz kuleler kumpası ile başlamış; ve Buch denen haçlı şövalyesi ve İngiliz Başvekîlesi madam bunu, 15 sene kadar evvel cihâna duyurmuşdu… Artık harbin şekli, usûlü ve cinsi 1 ve 2. Cihân Harbleri gibi olmuyor. Şimdi düşman çok kahpedir; ve bir tarafdan tutdukları (maşalarla) KATLEDERKEN; öteki tarafdan da “yanınızdayız” deyib “ot ziyâfeti içün kancıkça ÇELENK” gönderebiliyor!.. Haçlı Kahpe Batı, bütün patlama, bombalama, gezi, kıtâl, baskın v.s.’lerden günlerce evvel, medya ileri karakolları içün hâdise mahallerini çok iyi çekecek rezidans ve otel-motel kiralıyor; hâdiselerden günlerce evvel kendi vatandaşlarının Türkiye’den ayrılmalarını bildirebiliyorlar…

Haçlılar, maşa denen terör teşkilâtlarını kullanarak kendi leş sayılarını asgarîde tutmanın peşindedir. Kendilerine sığınan aşşağılık maşaları, her cihetden izzet ü ikrâm ederek parlamentolarında şımartacak kadar ağırlamak cihetine gitdikleri de, iğrenç bir vâkıa… Koalisyon yaparak, 67 Haçlı Gâvur şebekesi bugün Sûriye ve Irak’da hınzır sürüleri hâlinde mevzilenmiş, %1 ihtimâlle de olsa, dünyâ çapında klâsik bir harb çıkarsa diye, el tetikde nöbet tutmak, lüzûmunda hücûma kalkmak ve müslüman kanı heder etmek içün beklemektedirler…

Bu i’tibarladır ki ANKARA’lı bölük börçük popolitika başları, (akıllarını) başlarına devşirib, leş kargaları gibi iğrenç sesler çıkarmamalı; ve sicili bozuk Kılçıkzâdeler: “Kan dökülecek, cesedimizi çiğnemeden olmaz, çok insan ölecek!” gibi lâflarla “HAÇLI gâvurların ekmeğine yağ süren” pislik nâralar atmamalıdır… “Böyle kara günde, cehennem parti-pırtısı da olunsa, insan denen mahlûkda zerre kadar memleketin DIŞ gâvurdan kurtarılması kaygısı taşınır.” Hükûmet denen aceze de, “dembokrasiydi , fikir hürriyetiydi, gazeteci imtiyâzıydı, sanatçı nazıydı, bilmem ne ve neydi” demeden; ve böyle iğrenç seslere aslâ müsâade etmeden, milletin kuvve-i ma’neviyyesini bozan her iç düşman piçinin tepesine âcilen ve şiddetle çökmelidir… Aksi hâlde bu “bölük börçük oluş” manzarası gâvur sürülerinin iştihasını kabartmaktadır.

Memleket elden gitdikden sonraki (pişmanlık), Sûriye’li garîbanların pişmanlığı gibi olur… 50-60 sene kadar evvel, %8-10’luk nuseyri bir azınlık, Hâfız Esed zâlim ve kan dökücüsü peşinde devlet çarkına çökerken, müslümanlar yaleyli peşindelerdi; ve bu gaflet, onlara son derece pahalıya mâl oldu. O günlerin gençleri, bugünün  dedeleri, bugünki oğul ve torunlarına nasıl bir gelecek devretdiler, işte meydanda ve yürek kavurucu hâliyle de ortada…

9 Aralık’daki Beşiktaş patlamasına yani Haçlı Bâtıl BATI Seferine de “terör” demek, onu, olduğundan 1000 kat daha küçük görmek ve hafîfe almak ma’nâsına gelir… Popolitikacı gürûhu, “Kur’ân-ı Azîmüşşân îmân ve terâzîsiyle tartarak hâdiselere bakamadıkları; ve bu ni’metden alabildiğine mahrûm bulundukları” içün, onlar, nice ictimâî ihtilâcları (teşhis) etmekde son derece geri ve isâbetsiz bulunur, beşerîlik çukurundan çıkıb kurtulamazlar…

Böyle olunca da, asıl çâreyi bir türlü yakalayamaz, kuru akıl ile ele geçirdiklerini sandıkları her çârenin (!) netîcede bir serâp olduğu görülür… Târih, bunun binlerce örneği ile doludur!

Başda Feto denen iblisin dâîleri olmak üzere, DEAŞ, PKK, DHKPC, PYD ve bilmem ne gibi kıtâl şebekelerinin bütün propagandist ve elebaşıları AB ülkelerinin parlamento, istihbârât teşkîlâtları ve medyalarında; ve ABD denilen iblis yatağının siyâsîleri ve mâlikânelerinde el üstünde tutulur, himâye edilir, sıvazlanır, şımartılır, beslenir, tımar edilir, biti böceği ayıklanır ve kendilerine her türlü taktik ve maddî imkân vermede müzâhir olunurken, bu 9 Aralık patlamalarına kadar yüzlercesine ve hele 15 Temmuz kuduruşuna hâlâ “terör”diyen adam ve madamlara, “muvâzene-i akliyyesi” yerinde mahlûkât gözüyle de bakılamıyacağı îzâhdan vârestedir… Yahud da bunlar, “süper ahmaklar” takımı olub, düşmanının ekmeğine böylece yağ sürenlerdir… Bu adam ve madamlar bu tavırları ile, yani bu kahpeliklerin bir (Haçlı Seferi) olduğunu dillerine alamazlarsa, kendisini gizleyen asıl düşmanlarına şöyle demiş olacaklardır:

“Biz bir takım terör mihrakları ile mücâdeledeyiz, siz 67 devletin “ortadoğuya” çöreklenen asîl şövalyeleri, sizler buralara piknik yapmaya gelen bizim 93 yıllık can ciğer dostlarımız, müttefiklerimiz ve rûh ikizlerimizsiniz, bizim sizlerle hiçbir alıp veremediğimiz yokdur olamaz!”

Bu ise, onların istediği ve görmeğe can atdıkları bir manzaradır… Dediğimiz gibi bu adamlara ya “kafa cevheri çürük ve bozuk” veya “süper ahmak” mahlukât denir…

 Hangi kavim olursa olsun, Kur’ân-ı Mübînin “adâlet ve nizâmını” yaşayarak tatmış, sonra da ona tekme sallamış ve yüzünü de Garb’a yani Haçlı Bâtıl Batı’ya dönmüş; ve orayı KIBLE ittihâz etmiş ise, bunun, Allâh ve Rasûlüne İHÂNET olacağı bedâhaten ortadadır… Bu ihânetin de topyekûn netîcesinin, o tapılırcasına önünde eğilinen (Haçlı Batıl Batı’nın) ihânetine varacağı; yani kanlı Haçlı Seferini ve nâmertliğini tatmak bulunacağı, kaçınılmaz bir netîcedir… Zîrâ nebevî şaşmaz KÂNÛN şudur: “İHÂNET EDEN İHÂNET BULUR.!” 1783 Viyana bozgunundan, bilhassa 1839’dan ve hele hele 1908’den ve 1923 Lozan ihânetinden sonra, işte o “ihânet eden ihânet bulur” değişmez formülü şiddetle mer’iyyetdedir…

Heeyy, narkozlanarak politize edilen, uyutan ve uyutulanlar!

Yeniden Kur’an-ı Hakîm’i ve onun “delil” dediklerini teşri’ mercii kabûl etmez de, PKK’nın meclisinizdeki 60 kellesini hâlâ daha “kânun yapıcı” kabûl ederseniz, din-îmân-vatan ve millet hâinlerine ve kâtil sürülerine “KISÂS” getiremiyecek kadar “îmânlarınız pörsümüşse”, ihânetinizin hududları bütün milleti sarar ve belâlar da sökün eder…

İşte “var ve bir” dediğiniz hâlde, “beğenmediğiniz” ALLÂH AZZE’nin (!) bir tek ÂYET-İ Celîlesi ve ona âid tefsir satırları:

Enfâl Sûre-i Celîlesindeki 27. Âyet-i Kerîmesinin Meâl-i âlîsi:

“Ey, o bütün îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlüne ihânet etmeyin ki, bile bile emânetlerinize HIYÂNET etmeyesiniz!”

Âyet-i Celîlenin Tefsîri de şöyledir:

“ALLÂH’A VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYİN.—ZİMMET-İ ÎMÂNINIZA TEVDİ’ EDİLMİŞ OLAN AHKÂM-I İLÂHİYYEYE VE SÜNNET-İ RASÛLULLÂH’A RİÂYETSİZLİK EDİB DE ŞÜKR Ü İSTİKÂMETDEN, VEFÂ VE SADÂKATDEN  AYRILMAYIN; DİNDE MÜBÂLÂTSIZLIK (dikkatsizlik) ETMEYİN; VEYA İÇİNİZ DIŞINIZI TUTMAMAK; VEYA GANİMETDEN MAL KAÇIRMAK; VEYA DÜŞMANA ESRÂR FÂŞETMEK GİBİ BİR SÛRETLE AHLÂKINIZI LEKELEMEYİN. ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET EDERSENİZ (……) KENDİ EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET EDERSİNİZ—BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA MÂL Ü CÂNA, IRZ U NÂMÛSA, ESRÂRA,  H Ü K M   Ü  H Ü K Û M E T E,  MENÂFİ-İ VATANİYYEYE MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE  H I Y Â N E T   ETMEYE BAŞLARSINIZ  (……..) VE O HALDE SİZ BİLİRSİNİZ—Kİ HIYÂNET EDİYORSUNUZ. BİNÂENALEYH YEKDİĞERİNDEN EMNİYETİNİZ TAMÂMEN MÜNSELİB OLUR. BİRİBİRİNİZDEN EMÎN OLAMAZ OLURSUNUZ; SİZ KENDİNİZDEN EMİN OLAMAZSANIZ DİĞERLERİ HİÇ OLAMAZ VE O VAKİT BÜTÜN EMNİYET VE EMÂNETİNİZ KALKAR. BAŞINIZA O FİTNE-İ AMME KOPAR; BUNUN İÇÜN ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET EDİB DE KENDİNİZE HIYÂNET ETMEYİN.” (Elmalılı Tefsîri, c.4, s. 2390-91, tab’-ı evvel)

Müfessir Merhûm’u, bu satırları boşuna yazmış gibi kabûl ederek Allâh ve Rasûlünü beğenmiyen, “Bizi, biz, HDP ve bilmem kimlerle çıkaracağımız kânunlarla idâre edeceğiz, çünki tapındığımız dembokrasi bunu âmirdir” diye inâdî bir inkârla cihânda nâra atanlar! YANİ ALLÂH VE RASÛLÜNE  H Â İ N L İ K  EDENLER!

Yukarıya aldığımız TEFSÎR satırlarından maddeleştirirsek:

1) “Zimmet-i îmânınıza tevdi’ edilmiş olan ahkâm-ı ilâhiyyeye yani Kur’ân hükümlerine riâyetsizlik edenler…”

Kelâm-ı Kadîm’e demediğini bırakmıyan, “Araboğlunun yâveleri” diyecek kadar dinden îmândan fırlayanlar… Allâh irâdesini yasaklıyarak, SÖZDE “halk irâdesini”  tapılır hâle getirenler… “Halkın hâkimiyyeti” diyerek bu maske altında, aslında kendi şahsî hâkimiyyetlerini  yani diktalarını en zâlimce tatbik ederek kendilerini tanrılaştıranlar…

2)  “Sünnet-i Rasûlullâh’a riâyetsizlik edenler…”

Bütün İslâm düşmanlığını en başda RASÛL-İ RUSÜL Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri üzerinden yürüten, hem dall hem mudill (hoca) kılıklı iblisler… Kâinâtın Fahri Aleyhisselam’ın ism-i şerîfini Kelime-i Tevhid’den ve Ezân-ı Mu…..dî’den çıkaracak kadar aşşağılık, ABD-Papalık beslemesi olanlar…

3) “Şükr ü istikâmetden, vefâ ve sadâkatden  ayrılanlar…”

Yalan dolanla göz boyayan popolitikacılar ve din tahribi içün “Kur’an bize yeter” diyerek “Kur’ân-ı Azîmüşşânı kısırlaştırma cinnetine ve hudûdunu tahdîd müşrikliğine kıyâm eden” nevzuhur kefereler;  ve “4 hakk (!) din vardır”  diyerek, Papa paspası olub (hoca) da geçinen decâcile ve kezzâbîn…

4)  “Dinde mübâlâtsızlık (dikkatsizlik=lâübâlîlik) peşindekiler.”

Umursamazlıkla, nankörlükle, sünnîliği tahfîf ve tezyîf edenler… Ecdâdına sırt dönen, aslını inkâr edenler… Tahran’larda şia ahundları arkasında (sarık cübbe) ile namaz kıldığını zannedenler… Şia ile sünnîliği aynı kefeye koyarak tartan; ve şimdi şia katliamları karşısında apışarak, dut yemiş bülbüle dönen şaşkın cebâbire…

5)  “Ganimetden mal kaçıranlar.”

Milletin vergileri üzerinden onların mal ve mülkünü, para ve pulunu çarçur edenler; ıvır zıvır yerlere, stadyumlara, İngiliz kâfirinin millî sporu futbollara, bu it-kopuk takımları arasındaki boğuşmaları gûyâ önlemek içün, yüzlerce polisi seferber ederek nice masraflara ve Anadolu çocuğu 44  maktûle sebeb olanlar… Böylece hesabsız nice zararlara yol açan mes’ûliyyetsiz ahmaklar… Heykelhâne, fâizhâne, meyhâne, kerhâne ve kumarhânelere, eğlence ve fısk u fücûr mekânlarına korkunç yatırımlar yapanlar… “San’at” perdesi altında milleti sokak serserisi hâline getiren bir sürü (hâşâ min huzûr) ibneyi takdîr ve taltîf ederek, öne çıkaran; ve onlar içün akla gelmiyecek masraf ve israflara giren hâinler… Böylelikle,  millet kesesinden hesabsız paralar akıtarak isrâf ve sefâheti azdıran hatta kudurtanlar…

6) “Düşmanlara sırları ifşâ edenler.”

(Kozmik) odalardaki, hâriciyedeki, dâhiliyedeki ve bütün askeriyedeki sırları, nato-feto gibi şeytânî ellere “yaver, emir subayı, kalem müdürü, dost, müttefik, eşbaşkan, eşmatinato, eşcinsel, eşbilmem ne” perdeleri arkasından teslîm edenler… Düşmanların, sırrını ele geçirdi mi, seni zayıflatdı ve ufaladı demekdir. Halbuki bizim dînimizde (dembokratların tam aksine) “Düşmana zaif görünmek aslâ CÂİZ değildir…”

7) “Böylelikle ahlâkını lekeliyenler.”

Ağzından çıkan erâcifle milletin de ahlâkını (rezil ve perişân) edenler… Milleti biribirine düşürmek içün gavur parmağındaki terör mihrâklarına kadar destekçi olan ve kendisine de “mu.âlefet” diyen dîn ü vatan hâinleri…

Bu 7 madde ile müfessir Merhûm’un sıraladığı hususlara dikkat etmiyen hangi kavim ve insan sürüsü varsa, onların tamâmını bekliyen belâlar, terör ve hâinlikler, kahpelik ve câsusluklar, yalan, iftirâ, bel altı kaset kumpasları, fettoşistlikler, din satıcısı pisliklerin fitneleri ve her türlü ıstırablar hangileri imiş, bunları da Merhûm’un yukarıya aldığımız tefsir satırlarından madde madde süzelim:

1) BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI ARTIK KENDİ ARANIZDA MÂLA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

Eğer, “Halkın=Mahlûkun dediği değil; Allâh’ın dediği olacak” deseydiniz, ihâle yolsuzlukları, hısım akraba, eş dost kayırarak onların üzerine mal akıtma hırsızlıkları, rüşvet,  fâizcilik, tefecilik, ihtikâr, binbir türlü kazıklamalar… Allâh ve Rasûlü dinlenseydi, bunca rezilliğin hiçbiri olmazdı…

2)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA CANA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

Eğer, “Halkın dediği değil; Allâh’ın dediği olacak” deseydiniz, memleketden CAN EMNİYETİ kalkar mıydı; yerine, “Kan dökmeden ve cesedimizi çiğnemeden iş yapamazsınız, çok insan ölecek” diyen eşşek sürülerinin anırtısı kalır mıydı?.. Gün geçmiyor ki, canlara kıyılmasın, terörist eşkıyâlara bomba patlatdırıb nice sivillere kadar canlara kasdedilmesin!..

3)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA IRZ U NÂMÛSA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

Eğer, “Halkın dediği değil; Hakk’ın dediği olacak” deseydiniz, 17 yaşındaki kızların 13 yaşındaki kardeşlerini boğa gibi yılanlara satdığı vâkıası gazete ve medyalarınıza düşer de, (B.kdan) milletlere kadar cihâna rezil olur muydunuz?. Müteveffâ Ermeni vatandaşınız ve (hâşâ min huzûr) kerhâne patroniçesi Matild Manukyan’ı “vergi rekortmeni” seçerek, bir de üstüne “vergilendirilmiş mal kutsaldır” şirkini geçirir miydiniz? Devletinizin antetli kağıtlarıyla o cins kendini satan kadınlara “kadın satışı” vesikası (ruhsatnâmesi) verir miydiniz?.. Şer’î nikahı yasaklar ve tam tersine zinâyı yasak olmakdan çıkarır; yani ALLÂH İRÂDESİNİ ZİNCİRE vurub, kul irâdesine tapar mıydınız?

4)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA SIRLARINIZA  MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

Eğer, “Halk iradesinin dediği değil; Allâh’ın dediği olacak” deseydiniz, ne devlet sırlarınıza, ne hükûmet, ne askerî sırlarınıza el atılabilir miydi?. Bunları “kozmik odalarınıza” dalan fettoşist yılanlar talan edebilir miydi? Bu sırları Fettoşist hâinler düşmanlarınıza taşıyabilir miydi?. Nice parti-pırtı irilerine kadar uçkur SIRLARINIZ da kasetlerle köprü altlarındaki esrarkeşlerin eğlence malzemesi olur muydu?… Bu esrarkeşlerin ellerinde kasetleriniz, dillerinde de düzdüğünüz madamların (Mesrinsel) isimleri tedâvül eder olmadı mı?… Donu ve uçkuru düşük heriflerin idaresi “Laik-dembokratik cumbokrasi” adı altında cihânı turlamıya başlamadı mı?!.

SIRLARINIZ düşman eline geçince, yumuşak karınlarınızın, kanserli ciğerlerinizin, anjina pektorisli göğüslerinizin, parazitli barsaklarınızın nasıl sizi yere sereceği, düşmanlarınızın masasına yatırılıvermedi mi ?.

“HDP’lilere kadar onun bunun dediği olur” demeyi değil de, mücerred “Hâlık Teâlâ Allâh Azze’nin dediği olur” deseydiniz, bunların hiçbiri olmazdı. Sırlarınız düşmanın eline geçince ayvayı yemek kaçınılmaz olur, zayıf düşer, düşmana zayıf görünür ve terörü de azdırır ve da’vet edersiniz… Tekrar edelim: “Allâh’ın dediği olur” deseydiniz; ve ALLAH’IN “Düşmana zayıf görünmek CÂİZ DEĞİLDİR” hükmüne îmân etseydiniz, böyle belâlardan masûn u mahfûz kalırdınız….

5)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA HÜKM Ü HÜKÛMETE  MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ, ÇÜNKİ ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET EDİYORSUNUZ.”

EĞER, “Onun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak” deseydiniz, (hüküm ve hükûmet) cihetinden de kuvvet ve kudretinizi düşmanlarınıza isbât eder, onların cesâret ve sataşmaları da kökünden çürütülürdü… “Dembokrasi îcâbıdır, yok yalan söyleme ve iftira atma hürriyetidir ve bilmem ne ve nedir” diyerek millet zehirlenir de her kafadan bir ses çıkar ve (ağız ishâli) ortalığı lâğım patlağına çevirirse, 25 bölük partiye inkısam edersiniz, bu da düşmanın iştihasını azdırır… İçde itiş ve didiş varsa, bu, düşmanın arayıb da bulamadığı mükemmel bir zemindir; ve düşman böyle manzara karşısında, senin ciğerini sökme planlarından başkasına da iltifât etmiyecekdir!..

“Ancak Allâh’ın dediği olacak” deseydiniz, (Hükûmetinizin) dediği her ne ise, onun mutlaka karşısına çıkarak binbir yalan dolanla tersini söyliyen; ve muhâkemesi görülen Fetto kuyruğu hâinleri bile isim isim okuyarak Adana’daki sürülere, “burada” diye bağırtan ve alkışlatan; ve Kartal’da HDP (PKK) ile müşterek miting yapan cehennemîler; ve teröristlere apaçık destek çıkan mülevves ve hâin baykuşlar, acı acı ötecek vîrâneler bulamazlardı…

6)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK KENDİ ARANIZDA MANÂFİ-İ VATANİYEYE MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

EĞER, “Şunun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak” diyebilseydiniz, vatanı, memleketi, ABD, AB, yahudi, İngiliz ve İran küffârına satacak  Fetto ve sair “vatan hâinlerine” gün doğmaz, alenen vatanı satıyoruz/satacağız diye oralarını yırtarak tv’lere çıkıb anıramazlardı… İslâmiyyet’in olmadığı yerde (vatan) mefhûmunun kuru bir toprak ifâde ececeği vâkıası bilinseydi, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın dediği denir, “Hayâtım da, memâtım da, her şey de Allâh içün” diye hükmedilirdi… Ve Rabbin nusratini ümid etmek içün hakkınız olur; ve siyânet-i Hakk talebine yüzünüz bulunurdu…

7)  BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK YEKDİĞERİNDEN EMNİYETİNİZ TAMÂMEN MÜNSELİB OLUR. BUNLARA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

Eğer, “Onun bunun dediği olacak” demek yerine “Allâh’ın dediği olacak” diyebilseydiniz, bunca dünya kahpesi düşman ve Feto iblisleri karşısında “itimad” edeceğiniz nice adam ve hanımlarınız olur, “yalnız kaldım meyhânede” yollu yanıb yıkılma ve derd küpü sözlerle dünyânın önüne ikibüklüm çıkmazdınız!. Güven=İtimad olmadan devlet idâresi, kabir azâbıdır. Bu azâbı dünyâda tatmak ne acı… Hatm-i enfâs eyledikden sonra, bir de üstüne kabir azâbı!

8)  “BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK BİRİBİRİNİZDEN EMÎN OLAMAZ OLURSUNUZ; BUNLARA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

EĞER; “Onun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak!” diyebilseydiniz, emîn adamlarınız olur, sizleri yalnız bırakmazlardı. 15 Temmuz’da sesi çıkmayan köstebekleşmiş bazı vezîr ü vüzerâ cinsinden ödü bilmem nesine karışmış kellelerle dünyâya meydan okunamayacağını bilirdiniz!.. Allâh’ı beğenebilseydiniz, yüzde bir nisbetinde bile olsa çıkacak ve “Sende mi Brütüs” dedirtecek piç kurularını, kuruldukları koltuklarda aslâ tutmaz; ve “yüce dîvân” denilen yerlerin muâdili mahkemelerde muhâkeme eder, hâinliği ve soygunu sâbit olanları  kızgın demirden kazığa oturtmayı (!) bile hayâl eder düşünürdünüz!!!

9)  “BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK SİZ KENDİNİZDEN EMİN OLAMAZSANIZ DİĞERLERİ HİÇ OLAMAZ. BUNA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

EĞER, “Onun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak!” diyebilseydiniz, ne kadar muhâlifiniz, muârızınız, hatta düşmanınız varsa, dünyâya öyle bir “emniyet ve itimad”  telkîn ederdiniz ki, bilhassa içde bir tek muhâlif veya muârızınız kalmaz, hakkı teslîm etdirir; ve huzur ile sükûn mutlaka teessüs ederdi… Sizler de milletin gözbebeği olurdunuz…

10)  “BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK  VE O VAKİT BÜTÜN EMNİYET VE EMÂNETİNİZ KALKAR. BUNLARA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

EĞER, “Onun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak” diyebilseydiniz, bütün halkı râzı ederek onları kendinize itaat etdirmenin yolunun, Allâh ve Rasûlüne, evvelâ sizin, onlara, onların istediği şekilde itaat etmenizden geçeceğini bilir; ve sizler, Allâh’a, Rasûlü’ne ve bunlara itaat eden müctehid ve sâdât-ı kirâm’a arz-ı mahabbet, ittibâ’ ve ihtirâm eylerdiniz… Hulâsa Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat yolunun şuuruna varır, onu takdîr ve tahsîn eder; ve bu yolun mücerred Kitâb, Sünnet, icmâ’ ve müctehid ictihadlarına müstenid, yegâne hakk usûl olduğunu idrâk eylerdiniz… Rasûl-i Rusül Aleyhisselâm’ın hadis-i şerifleri ile sâbitdir ki, bu yolun başında, O Nebi-yi Efham Aleyhisselâm Efendimiz Hazretleri bulunmaktadır…

11)  “BİR KERE ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET ETMEYE BAŞLADINIZ MI, ARTIK BAŞINIZA O FİTNE-İ AMME KOPAR;  BUNA MÜTEALLIK EMÂNETLERİNİZE HIYÂNET ETMEYE BAŞLARSINIZ.”

EĞER, “Onun bunun dediği olacak” demek yerine, “Allâh’ın dediği olacak” diyebilseydiniz, topyekûn FİTNE kapılarının kapanmasının, Allâh ve Rasûlünün nizamının hâkimiyyetinden geçdiğini bilir ve onlara (teslîm) olur; nefs, ins ve iblis cebhesine hayat hakkı vermemiş bulunurdunuz… Şirkin en büyük FİTNEolduğu Kelâm-ı Kadîm’in beyânı olduğu gibi; onun, “Katilden daha eşedd” , daha büyük bir felâket olduğu da yine Hazret-i Kur’an’ın beyânıdır… Milletleri inkırâza sürükliyen en büyük belâ ve musîbetin, FİTNE-İ AMME olduğu da aslâ unutulamaz. Haçlı Batı kuyruğu olmak da dâhil, herhangi bir milletin mukallidi olarak onların kuyruğuna takılmanın, en büyük ŞİRK ve dolayısıyla da en büyük FİTNE olduğu, 15 asırdır bütün müslümanların ma’lûmudur. Bunu hâlâ idrâk edememek ise, sonsuz mahrûmiyyeti netîce verecek bir nasibsizlik bilinmelidir…

12)  “BUNUN İÇÜN ALLÂH VE RASÛLÜNE HIYÂNET EDİB DE KENDİNİZE HIYÂNET ETMEYİN.”

Kim ki Allâh ve Rasûlüne ve onları en iyi bilen ve anlayan gerçek ve beyne’l-müslimîn üzerlerinde ittifak edilen büyük müctehid ulemâya ve diğer hakîkî dîn büyüklerine hıyânetde bulunmaz; ve onları beğenmemezlik etmez, onları küçümsemez de onların yoluna girerse, KENDİ KENDİSİNE HIYÂNETDEN ANCAK O ZAMAN KURTULUR. Aksi hâlde, kim olursa olsun “Hıyânet eden hıyânet bulur.” Hele Allâh ve Rasûlü Aleyhisselâm Efendimiz Hazretlerinin dünyâ ve ukbâ nizâmını beğenmiyerek onlara HIYÂNET eden, ASLINDA KENDİ KENDİSİNE HIYANET etmiş olur…

İşte bir tek âyet-i celîle ve onun tefsîrinden tereşşuh eden hakîkatler bunlardır… 1908’den beri Allâh Azze’nin nizâmı (DÎNİ) beğenilmediği içün, bu millet oradan oraya sürüklenib durmakda ve perişan bir vaz’iyyetde çile doldurmaya mahkûm edilmektedir…

Terörü değil, dağ gibi üzerimize gelmek içün binbir iblisliğin peşindeki HAÇLI SEFERİNİ idrâk etmenin; ve ona en müessir maddî ve ma’nevî silâhlarla karşı durmanın yolu da, ancak ve ancak ALLÂH AZZE ve CELLE’YE VE RASÛL-İ RUSÜL ALEYHİSSELÂM EFENDİMİZ HAZRETLERİNE HIYÂNET ETMEMEKDEN GEÇECEKDİR… ONLARA HIYÂNET İSE, DÜCİHÂN İNSANI VE HÜKÛMETİ VE DEVLETİ ve CİHÂNI PERİŞÂN EDECEK EN BÜYÜK BELİYYEDİR…

Allâhüm’mahfaznâ!

(İlk intişârı: 13.12.2016)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir